30 Haziran 2014 Pazartesi

The fault in our stars


 Bu kitabı kızım bu kış okudu. Hemen bitirdi yaladı yuttu. Sonra devamı geldi yazarın tüm kitaplarını okudu. Burada basılmışlar yetmedi ingilizce olanlarını da okudu. Ben bu arada ne mi yapıyordum? Okumak için can atıp elimdekileri eritmeye çalışıyordum. Bana göre yazın plajda okumalık tı bunlar.
Yazarı tanımıyordum. Biraz araştırınca 1977 doğumlu Amerikalı gençlik kitapları yazan, You tube video blogger yani vlogger bu da yetmezmiş gibi online eğitim videoları yayınlıyan birisi çıktı karşıma. Yazar aynı zamanda birçok ödül de almış. Hemen videolarını seyrettim zeki olduğu her halinden belli ehh artık yaratıcılığı da tartışılmaz siz de tanıyın derim.

Ben kitabı okuyana kadar 2012 de basılmış kitabın 2014 te filmi çıktı. Ehhh tabii kızım sayesinde fanı olarak dört gözle beklediğimiz filme dün akşam gittik. Benimle deli gibi dalga geçiyordu sen dayanamaz ağlarsın diye................................
Ağlamak ne kelime önce kendimi kastım kastım ağlamıyayım diye güzel bir başağrısı kazandım sonra başladım ağlamaya........ Offfff evde olsaydım böğüre böğüre ağlardım ama sinemada tuttum kendimi. Şimdi sakın mazoşist falan zannetmeyin beni ama film müthişşşşşş. Kitabı okuduysanız da okumadıysanız da mutlaka seyredin.






Film de çok güzel bir kız Shailene Woodly başrolde. 1991 doğumlu Amerikalı. Ansel Elgort da başrolde o da 1994 doğumlu Amerikalı. İkisi de çok iyi oyuncuymuş. Film süper. Seyredin.
Ben hayatımda ilk kez önce filmi seyredip sonra kitabını okuyacağım. Olsun. Çok güzel di.Kaçırmayın seyredin derim. Doya doya da ağlayın. :)) OK.......... OK

28 Haziran 2014 Cumartesi

Even if yor are a.......



Mantar bile olsan böyle ol. Farkın olsun asil ol. :)) Türkiy'ede var diğer lisanlarda var mı bakmadım ama
- mantar olmak
- mantarlamak
-mantar gibi olmak
 bunlar hep bizde negatif şeylerde kullanılır sanki mantar kötü birşeymişçesine. Halbuki hem lezzetli hem çalışkan (çabuk gelişen) bu canlıya ağır hakaret oluyor. Ayıp ediyoruz.

Enjoy :))

Yeni dünya

Einstein'ın sözlerine bayılıyorum. Dahi, filozof herşey o herşey. Ne kadar dogru değil mi? Diyor ki : Eğer mutlu olmak istiyorsan bunu insanlara ya da eşyalara bağlama ( maddiyatçı olma) amacına bağla.( hedefin olsun ulaş ulaş ki mutlu olasın.)
Yoksa o çantayı, o arabayı almanın verdiği mutluluk çok kısa sürecek. Bunu hepimiz biliyoruz. Ama Hedefler koyup hepsini becerebilip mutlu olmak o başka işte diyorum.

Ben istemeden dinlemeye başlayıp ama sonra çok keyif alarak kulak misafiri olduğum bir sohbeti anlatmak istiyorum. Marmaray ı kullanıyorum ve malesef kalabalık oluyor. Yurtdışında olduğu gibi kitap okuyan falan toplasanız 300 kişiden 6-7 yi geçmez. Çoğu cep telefonlarında bonbon patlatma gibi içerikli ve hastalık yapabilen oyunlarla vakit geçirirken ben tatlı bir ikiliyle yanyana düştüm. Çocuklarla geçtiğim ve elim kolum dolu olduğundan kitap okuyamayıp etrafa boş boş bakıyordum. 1.adam 50 li yaşlarda mavi gözlü uzun boylu yakışıklı denebilecek avrupai bir tip 2. adam ise 25 gibi kısacık çok gür simsiyah saçlı tertemiz bir Türk delikanlısı. Tip olarak bıçkın lardan değil efendi ve çalışkan görünümlü. Bunlar ellerindeki bavullara bakarak sohbete koyuldu. Bende dinleyici. 1. adam Kanada yolculuğunu aktarmada yaptıklarını falan anlatır oldu meğer bizim 2. adam New Mexico ya gidiyormuş. Madrid aktarması 4 saat bekleyip İspanyol havayollarıyla uçacakmış. Gezmeye gidiyormuş başkentte bir arkadaşında 1 ay kalacakmış. 1. adam ona tecrübelerinden bahsederken keyfini çıkar Madrid'te şehre inmene değmez uçağını falan kaçırırsın alanda 4 saat kolay geçer gibi tatlı nasihatlerde bulundu.2. adam lise mezunu Sivaslı inşaat işiyle uğraştığını söyleyen bir genç.
Diyeceksiniz ki eeeeeeeeeeeee ne var bunda : Ne var biliyormusunuz 1.adam 2. ye şu 15dk lık yolculukta 3-4 kere havaalanına gidebilmesi için şuarada in şuna bin diye tekrarladı 2.adamsa heyecanla inerken burada inecektim değil mi abi ? diyerek telaşla az kaldı kapıda sıkışacakken indi.Hala eeeeeeeeeeeeeee diyorsanız olan şu:
Helal olsun bu Sivaslı gence. Hayal kurmuş gerçekleştirmek üzere.Hatta şimdi New Mexico 'da . Bir ay kalmayı kafaya koymuş. Parasını ayarlamış ve gitmiş. 15-20 sene önce yurtdışına çıkmaya cesaret edmeyenler vardı. Ya  parası yetmez yada cesaret edemezdi. Şimdi çat pat ingilizcem var kendimi idare ederim diyor ve gidiyor. Helal olsun sana Sivas'lı çok eğlen inşallah. Benim seni dinlediğimden haberin yoktu buraya yazdığımdan muhtemelen hiç olmayacak ama ben senin için dua ettim sorunsuz ve çok güzel bir tatil olacak.

Hedefler koyup hepsini başarmak ve mutlu olmak üzere. :))

Stressssssssss





Yukarıda iyi demiş hoş demiş ama yaş aldıkça bu zor oluyor. Ben mesela eskiden takmadığım şeylere takar hatta kızar oldum. E bu da bir şekilde hayat kalitemi etkiliyordur diyorum. Nasıl etkilemesin en azından bir kaç dakika kıl bakıyorumdur.

Ama siz böyle olmayın keep peace. Neler mesela derseniz ufacık bir liste halinde belirteyim.

- Internette orada burada biz ne yiyoruz, ne geziyoruz bir bilseniz anafikirli fotolar. (Anlıyamadığım bunu sadece yeni  görmüşler değil görgülü zannettiklerim de yapıyor.)
- Selam vermeyen insanlar. Nasıl yaaaa nasıl asansörde falan " iyi günler" demezsiniz.
- İnsana saygı, adab, görgü............ bunlardan haberi olmayanlar.
- Ya daaaa aslında herşeyi bildiğini zannedip kendine yapılmasını istediği inceliği  karşısındakine yapmayanlar.
- Son olarak senin daha önce özel olarak onunla paylaştığın şeyleri "LÖKKK" diye 3. kişilere iznin olmadan anlatıverenler.

Bunlara takmamak istiyorum ama olmuyor. Ama olacak. Ne halleri varsa görsünleri öyle de böyle de bir şekilde diyeceğim. :)) Siz takmayın ve Enjoy.

24 Haziran 2014 Salı

The Tempest

20 Haziran Cuma akşamı genç tiyatroculardan oluşan bir ekibin oyununu izlemeye gittim.

William Shakespeare'in The Tempest - Fırtına adlı oyununu sergilediler. İddalı bir seçim olsa da çok iyi iş çıkardılar demeliyim. Hocalarını ve bir senelik emeklerini takdir etmemek elde değil.




Oyunculardan biri ,kızımın sınıf arkadaşı Pelin zaten onun sayesinde haberimiz oldu ve gittik. Tekrar tekrar tebrik ediyorum. Ben üniversitede Shakespeare'in old Englishiyle yogurulmuş kah aşık olup kah nefret etmiş biri olarak sevdim. The Tempest en önemli eserlerinden sayılır ve ilk gösterim 1611 dir. Bizim 2014 İstanbul versyonu gayet başarılıydı tekrar teşekkürler genç tiyatrocular.

Günün sözü : Donna Felice der ki - Genç tiyatrocuları destekleyin , oyunlara gidin şu çirkinlikler ve ahlaksızlıklarla dolu dönemde sanatla hayat bulun. Enjoy :))

10 Haziran 2014 Salı

Art



Sanatçının adını kaydetmemişim pardon ama bayıldım. Fikir süper çok sevdim. Paylaşayım dedim. :)

8 Haziran 2014 Pazar

Metro

Biz de dalga geçilen metrolar var. Hani şu içinde şemsiye açılanlar mesela......... Onlar aklıma geldi birden.
Kullanılmayan , 1936 da kapatılmış metruk metrolara yeni projeler yapan Fransızların bu projeleri çok güzel gözükmüyor mu? Biz metro inşaatına yeni başlamış bir ülke olarak boşu değerlendiremeyeceğiz.
Keşke yaptığımızı kusursuz yapsak.





Hepsi birbirinden başarılı. Ama gelelim bize hani eskiler derdi ya el oğlu diye işte o el oğlu metruk boş ve çirkin hangar görünümlü mekanları bile cennete çevirmenin derdinde olsun biz önce doğal güzellikleri katledelim sonra tarihi mekanlarımızın değerini bilmeyip yıkıp yerlerine çirkin modern mekanlar yapalım hani şu hiç ruhu olmayan cinsten sonra da sayfalar dolusu haber yapalım yok en büyük m2 li bilmem ne falan diye............
Ama yaparken de saçmaladığımız anlar çok olsun ki metroda şemsiye açmışlığımız da olsun. Sonra Cumhurbaşkanımız Roma'ya gitsin ve desin ki "ne güzel tarihlerine sahip çıkmışlar."
Trajikomik hikaye buna denmezse neye denir bilinmez :(
Umarım günün birinde daha çok kıymet bilen ve işini doğru yapan bir hükümet ve millet oluruz.
Günün özlü sözü ise şu olsun :  Çıkmayan candan ümit kesilmez :(

6 Haziran 2014 Cuma

Heart shaped ısland

Bizden uzaklarda fotograf hilesi olmayan gerçekten kalp şeklinde bir ada var. Burası Fiji'nın Tavarua adası. Ada inanılmaz sevimli gözüksede aslında sörfçüler için ayrı bir cennet.Kalifornialı meşhur sörf hocası Dave Clark adaya 1982 de geldiğinde dalgalara inanamamış.Kuzenleriyle beraber adada iki ay kamp yapıp sorf yapmış. Sonunda buradan ayrılmak istemediğini fark edince yine kendisi gibi sörfçü olan arkadaşı Scott Funk ve üç yerli ile beraber burada sörf cennetlerini kurmuşlar. Adada sadece 24 sörfçü kalabiliyor. Kabinlerin günlük fiyatı ise $ 100-


Sörfçü olsam ne yapıp eder giderdim. Online seyretmek bile müthiş. ............