30 Eylül 2011 Cuma

Ölene kadar hep gülmek üzere ........


İnsanlık tarihi boyunca dileklerin gerçekleşmesi, şans getirmesi için enteresan geleneklere rastlarız. Mitolojik olanlara hiç değinmeyelim ve yakın tarihe bakalım. ( mitolojiye girmek zor, çıkmak imkansız) 
Yakın tarihte, Amerikalıların şu iğrenç ve anlamsız adeti her yere sakız yapıştırmaları, ne gereksiz ve ne pis bir adet oldu çıktı. Diğer adet ise tüm dünyayı sardı, hani şu aşıkların çıkarttığı. Asma kilit takmak ama her yere. İlk başlarda bana sevimli gelmişti " hiç ayrılmamak üzere " diyordu o kilitler.
Amaaaa 1700 lerden gelme bir adet öğrendim ki paylaşmalıyım. Ben ce çok enteresan. Hem de şifa dağıtıyor.



Bu yukarıda ki manzara Portmeirion'dan . İtalyada Portofinoya aşık olan ve bunu kendi gri memleketinde de yaşatmak isteyen Sir Clough Williams ve eşi Ellis Portmeirion' un yaratıcısı ve kurucusudur. Akdeniz havasını yaşatmak istediği için en ince ayrıntısına kadar burayı dizayn edip, inşaa etmiş. " Neredeyse hayatını adamış ve 1925 ile 1975 arasında  kurmuş burayı.



Burayı kurarken 12. yüzyıldan kalma bir kalenin zeminini de kullanmış. O kadar etkileyici bir yer olmuş ki ziyaret eden sanatçılar çalışmalarında buradan çok esinlendiklerini söylemişler. Bu sanatçılara örnek vermek gerekirse : Noel Coward, Sir Paul McCartney, Frank Lloyd Wright, Gregory Peck, Ingrid Bergman ve Jools Holland.

Portmeirion Village 
 
 
Şimdiiii bu güzel kasabada 1700 lerden kalma bir adet e rastlıyoruz. Ağaç gövdesine çakılmış metal paralar. İskoçyanın farklı kesimlerinde rastlanan ağaçlar "dilek ağacı " olarak anılırmış.
 


İnanışa göre, hasta insanlar ağaca bu bozuk paraları çakınca hastalıktan kurtulacaklarına inanırlarmış. Paraların ağaçlarda kalabilmesinin sebebi ise diğer inançları : Eğer ağaçtan para almaya kalkan olursa hastalık ona geçer. Fena taktik değil : )



Günümüzde ise bu adeti devam ettiriyorlar. 1925 te bulunan ilk ağaçtan sonra bu gün sayıları 7 ağaç olmuş. İlk ağaç 4 sene önce  yol çalışması için kesilmiş ve bir kaç ay içinde paralarla kaplanmış. Şimdiiii masalda burada başlıyor. Anlaşılamamış " MİSTİK AĞAÇLAR"........  
Dedektif bile tutmuşlar " nasıl oluyor " diye.




Galler de efsanelerle uğraşmak tüm tarihlerine yayılmış. Efsaneler ve mistik şeylerden para kazanmayı iyi biliyorlar bence. Bu gün  Portmeirion 'da mistik dilek ağaçları, haber olmayı ve turist çekmeyi başarıyor. Aslında ağaçlarda sanat eserine dönüşmüş. Enteresan yani....... Biz de bez bağlarız ağaçlara ...........
Sağlıklı, aşık ve mutlu kalmak üzere..............(hem de ağaçlara zarar vermeden).......... Okunmak üzere......

Annelik zorrrr...............

Şabalak Tavuk : anaçlıktan ölecek haberi yok !
EEEEEE yalan mı ?

28 Eylül 2011 Çarşamba

My wish list................

Cartier ve Rolex bence saatte vaz geçilmez. Ama ben fazla seçiciyim. Kimsede olmasın benim saatim. Ama yaşım ilerledikçe coştum da coştum. Ulaşılabilitesi biraz zor 3 parça paylaşıyorum. Hani bir tabir var "to die for" işte bende bu aşağıdaki saatlere aynen öööööööööööööleeeeeeeeeeeeeee.............



Senesini bulamadım ama nasıl ?











1934 imalat senesi. Eskiden daha zevkliymiş insanoğlu demezsem olmaz. Jan jan yok, karşısındakinin gözünü çıkartmıyor. Asil bir saat ve vazgeçilmez.










1947 bunu sona sakladım müthiş. Kim bilir may be some day .......... one day ...................







Bienal.........Volume 3 ) ..............







Beni en çok etkileyen sanatçı Simon Evans oldu bu sene. İşlerinin önüne yapışıp kaldım. Bu yukarıda gördüğünüz çalışmasının adı " yaşamı sürdürme " Merkezden başlıyarak şartları sıralamış. 
Sanatçı 1972 doğumlu ve Berlin'de yaşıyor. Sergi öncesi yapılan röportajda şu cümlelerle yaptığı işi anlatmış : Günlük çalışmaları her şeyi ortaya dökme çabası. Özürler, savunmalar revaçta. Artık hatıraların zamanı. Birileri, sırların arzulanır şeyler olduğu sırrını ortaya çıkardı ve artık susma şansımız yok. Bugün radyoda birisi herkesin kendi Büyük Birader’i haline geldiğini söylüyordu; Andy Warhol’a dönüşen Stalin misali.






Sanatçı kullanılmış bir kaç kat lamine edilmiş aydınger kağıdının üzerine çizimler yapmış, notlar almış hissi vererek seyirciye kendinden bir şeyler bulduruyor.Sanatçı haritalara çok meraklı. Bu onun hobisi. Haritaları incelemek baştan çizmek onun işi. Hatta haritacılık biliminin hak etmediği yerde diyor.







Bu çalışma " life garage sale " bakar bakmaz keşke yapabilsek dedim. Keşke birkaç senede bir detox olurdu, hayatımızdan bir şeyleri satsak. Mesela bu işine yapıştım kaldım , kalabalıktan sıkılıp uzaklaştım tam çıkacakken tekrar geri dönüp inceledim. Ben çok sevdim.
Sanatçı liste yapmayı da çok sevdiğini belirtiyor. Ve o röportajındaliste yapmasını sebeplerini şöyle anlatıyor :

Liste Yapmak İçin Başlıca 10 Sebep :

1. İnsan var oluşunu tanımlayan   temel zayıflık ve adilik. 
2.  Kolay tavsiyeler. 
3.  Lego indirgemeciliği. 
4.  Sanat, sıradan dilin    efsaneleştirilmiş halidir. 
5.  Çünkü şiir yazma konusunda iyi değilim. 
6.  Saplantılı nevrotik eylemler insanı travmadan uzak tutar. 
7.  Göreve göndermeler. 
8.  Gerçek olabilmek için yeni bir  olanak. 
9.  Çünkü gelişigüzel 10’luk listeler yaşam biçimlerimizi   değerlendirir. 
10. Hayal gücü, çekip giden sözcüklerdir.






Mozaik işlermiş gibi küçük küçük döşemiş sanatçı. Bu işler malesef anlatmakla olmuyor. Yakından incelenmesi gerek. Foto çekmek yasak ama ben kaçakçılık yaptım ve telefonumla çektim (flaşsız) sonuç hiçte tatmin etmiyor farkındayım ama amacım sadece paylaşmak. Yoksa detayları hatırlamıyorum yani ezberleyemedim. Ama hepsi hepsi çok güzel.






Birkaç kere aynı şeyi yazarsam kusura bakmayın. Ama lütfen Bienal'i ziyaret edin. Okunmak ve okundukça yorum almak üzereeeee.............

Brad ile Angelina'ya laf atanlar..............sözüm size !


 Şimdiiiiii.........başlıkta ki ukalalığımın kusuruna bakmayın. Fanatik hayranlarından olmasam da negatif konuşmasan da daha dün gece Brap Pitt in hiiiiiç duymadığım bir filmini 2 saat boyunca önce sıkılarak, sonra acaba ne olacak, yok yaaa aslında müzik te güzel, görüntüde diyerek seyrederkennnnnnn........... bendeniz " bu da yaşlanmışşşş" dedim.
Geri alıyorum sevenlerinden ise özür dilerim. Bu çekimi kim yapsa güzel çıkabilirdi söylermisiniz. Bu çift işi biliyoooooo................

http://www.wmagazine.com/celebrities/archive/brad_pitt_angelina_jolie#slide=32

BİENAL İSTANBUL ......."BÖLÜCÜ"





Lygia Pape
1927'de Brezilya, Rio de Janeiro'da, Friburgo'da doğdu
2004'te Brezilya, Rio de Janeiro'da, Friburgo'da öldü
Bölücü, 1968-85
2000 x 2000 cm
Performans
Sanatçının izniyle
Fotoğraf: Paula Pape

27 Eylül 2011 Salı

Bienal... Volume 2 ) ..............

Bienal 2 antrepodan oluşuyor fakat çok çalışma var. Algılarınız açık olmalı ummadığınız bir yerde çalışmalar olabilir ve kaçırabilirsiniz. Yukarıda paylaştığım çalışma da onun gibi. Sebebi ise, işin bulunduğu en büyük alanlardan birisine sahip ve çok renkli büyük çalışmalar ile komşu. Kolonun hemen yanında sıkışmış bir hali var. Sanatçı Kutluğ Ataman. Ataman son yıllarda çağdaş sanatın yükselen yıldızı olarak kabul ediliyor. 
Çalışma aslında bir sağlık raporu. Bayağı bildiğiniz kırmızı kaşeler ve imzalarla dolu. Zaten bu yüzden dikkat edin diyorum uzaktan onu herhangi bir belge zannedip kaçırabilirsiniz. Biz sonuçta alışığız umulmadık yerlerde çerçevelenmiş resmi yazılara.....
Şimdi bu rapora dikkatle bakmanız gerekiyor : Bu bir sağlık raporu askeri hastahane tarafından düzenlenmiş. Askere alınmadan önce yapılan rutin muayene , işte onun raporu.
Bulgular  : " mimikler ve jestler efemine "
Ruhsal Muayene : Dış görünüm yaşında. Ayakta.Çevresine ilgisi normal.Özbakımı iyi. Mizacı sakin. Sosyabilitesi saygılı. Konuşma efemine. Ses tonu efemine. Mimik ve jestleri efemine. Hareketler efemine. Serbest zamanlarında gezer dolaşır. Uyku tabii. Yeme tabii. İşeme tabii...”
Bu bulguları okurken rahatsız hissettim kendimi. Üzüldüm. Yani garip bir his. Sanki raporun sahibi iyice ezilmeye rahatsız hissettirilmeye çalışılmıştı. Raporun devamı ise ilginçleşmeye devam ediyor : Düşünce içeriğinde kadınlara ilgi duymama, erkeklere ilgi duyma ile ilgili düşünceler ön plandadır. Dikkat tabii, bellek tabii..."



Rapor Atamanın genel sağlık durumundan bahs ederken tekrar tekrar ....Psikolojisi ve çocukluk günlerinde oyun tercihi gibi detayları da verdikten sonra .....
TANI : HOMOSEKSÜALİTE
KARAR : BARIŞTA VE SEFERDE ASKERLİĞE ELVERİŞLİ DEĞİLDİR.

Bu karar oy birliğiyle alınmış. Bu raporu başka bir şekilde düzenleyemezler mi? Homoseksüellik hastalık değil ki. 21. yüzyıl ve hala resmi belgelerimize hastalık yazabiliyorsak ne fena. Karar haklı haksız tartışılır, askere alınma alınmama çok yoruma açık olmaya bilir ama rapor gerçekten rahatsız edici. Hele bastırılmış ve aile korkusuyla belki döve döve evliliğe zorlanmış erkeklerin olduğu bir ülkede yaşayınca iyice rahatsız ediyor beni .







Bir başka rahatsızlığıma tercüman olan iş. Ne yaptıysam bu çalışma ile bilgileri bulamadım özür dilerim. Ama söz tekrar gidince sanatçı hakkında bilgi vereceğim. Daha doğrusu notlarıma ulaşamıyorum işin adını bile veremiyorum.
Fakat "tesettür" "kapanma" "ayrıcalık" gibiydi. Hepimizi böyle yapmak istemiyorlar mı.
İronik ............ Okunmak üzere.............



26 Eylül 2011 Pazartesi

Bienal................Volume 1 ..............

Gittim, gördüm . Şimdiye kadar olanlardan çoğunu ziyaret etmiş bir sanat sever olarak BİENAL ne demek sorusuyla "dank " ettim kaldım. Sen bunca sene ziyaretçi ol, beğendiğin işleri uzun süre eşe dosta anlat ve daha gittiğim etkinliğin açılımını, anlamını sorgulama. İnsana " çüşşş" derler. Ayıp, ayıp.....
Neyyssseee ........Kızımıda alıp 2 öğrenci, 3 tam olarak cumartesi günü gittik. Arkadaşım televizyonda bir gün önce izlemiş . Girişte ziyaretçilere " bienal nedir? " diye soruyorlarmış.   Ben de amme hizmeti olarak copy paste yaparak önce genel bilgi vermek isterim.

İstanbul Kültür Sanat Vakfı tarafından iki yılda bir düzenlenen çağdaş sanat etkinliğidir. 1987'ye kadar Uluslararası İstanbul Festivali bünyesinde gerçekleştirilen plastik sanat sergileri, bu tarihte İstanbul Bienali adı altında ayrı bir etkinlik haline gelmiştir.
İstanbul Bienali'nin amacı farklı kültürlerden sanatçı ve sanat izleyicileri arasında iletişim kurmanın yanı sıra şehrin değişen dünya üzerindeki konumunun tekrardan değerlendirilmesi olmuştur. Dünyada özellikle 1990'larda şehir bienallerinin patlama yaptığı dönemin hemen öncesine ait oluşu, düzenlendiği yerin konumu ve sürdürdüğü geleneği ile uluslararası çağdaş sanat bienalleri arasında zamanla önemli bir yere sahip olmuştur. 9. İstanbul Bienali'ne kadar İstanbul'un tarihi mekanlarının seçilmiş olmasının bienale turizm tanıtımı havası verdiği ve bunun yanında sanatçılar için bir kısıtlama yarattığı yönündeki görüşlerden sonra ilk defa 2005'te şehrin daha canlı, yaşanan mekanları seçilmiştir.

Ayrıca , Bienal, iki yılda bir gerçekleştirilen toplantı demek. Üç yılda bir olursa, ona da trienal deniyor.Bienal, İtalyanca "her bir diğer yıl" anlamına gelmekte . Yani köken italyanca.
Ben 1995 ten beri takipçiyim ilk 3 ü kaçırdım. O senelerde aklım 5 karış falan değil çooook havalardaydı. Genelde sergi sonrası ben işlerin bazılarına vurulurken bazılarına da 
" bu ne ? " der ve hiiiç anlamam. Bu sene de aynısı oldu. Kızıma çoğu işi anlattım ama cinsellik içerikli işler beni yordu doğrusu. Yaş 10 belki erken kaçtı bilmiyorum. Çok keyifli bir gün oldu işler güzel gezilmeli derim. Şimdi bir dizi halinde etkilendiğim işleri sizinle paylaşacağım. 


Volume 1)




" ASKIYA ALINMIŞ ZAMAN " 




Bayıldııımmmmmm.................. Bu iş göz hizzasından bayağı yukarıda bir rafta , isim kartı ise ondan uzakta kalmıştı. Anlıyacağınız kaçırılabilir. Zaten benim tavsiyem işlerinizi ayarlarsanız hafta içi gezin derim. Ben Cumartesi 11:30 da oradaydım akşam üzeri artık vıcık vıcık olmuştu. Çok iş var ve kalabalıkta atlayabilirsiniz. Bir de görevlileri es geçmeyin onlara danışın gayet keyifli bir şekilde detaya giriyorlar yani tatmin edici. İşleri anlamamaktansa sorun ve hikayesini öğrenin. Keyfini çıkarın. Ben bir daha gideceğim sonuna doğru hızlandık ve kalabalıklaştı. Tekrar sindire sindire gezeceğim.
Okunmak veeeeeeeeeeee yorum almak üzere.


22 Eylül 2011 Perşembe

Öylesi de var , böylesi de.....

Bu hayata bakış ile alakalı bir laf. Ben yağmuru hissedip bir de keyif almayı tercih edenlerdenim. İyi mi? Kötü mü? tartışılır ama ben de iyi oluyor , iyi duruyor bu hal bende , bana iyi geliyor. Çok ta uzun uzun düşünmeye hatta kendimizi kasmaya gerek te yok aslında sadece nasıl iyiysek öyle olalım. Bir kitapta okumuştum :
" Bu hayatta senden daha kıymetli birisi daha yok."  Hemen atlıyanlar çıkabilir " eee var çocuğum , annem " gibi.
Ama işe yanlış noktadan bakıyorsunuz , uçaklardaki oksijen maskesini önce kendinize sonra çocuğunuza takmanız daki mantığın tam aynısı işte. Önce siz kendinizi iyi hissedin ki çocuğunuzu yada annenizi mutlu edebilin. Keyfini çıkartın hayatın. Sadece ıslanıp kalmayın. Heee bir de sakın hemen üşütüpte hastayım deyip salya sümük yatmayın. Ben iyiyim deyip silkelenin bir duş alın ve hoooop hastalık gitti bile.

Hoooop bambaşka bir yere atlıyorum. Şimdi şu ıslanan ve keyif alanlar gibi, bakanlar ve görenler var, yaratan ve yaratamayan var. Yaratıcı olan ( burada kasıt doğurganlık değil yanlış anlaşılmasın ) yani sanatçılar var. Bambaşka yepyeni ve sadece senin eserin , ne müthiş bir duygu. Yapabilene tebrikler sunarken yapamayanlara da bir uyarıda bulunacağım : gezin görün sanatçıyı takdir edin şaşırın , etkilenin , unutamayın. Fena mı hayatınıza renk gelsin. Bu renkler müzik , resim , sinema ...... say say aynı  ama bence bir de reklam var. Onu da sanat olarak kabul etmeli ve reklamcılara da ayrı bir değer vermeliyiz derim. Şimdi soruyorsunuzdur " off ne alaka bu..." Şuradan çıktı. Bir reklam paylaşacağım işte yaratıcı şaşırtmış. Uzaktan ne var bunda basit diyenlere hiç kusura bakmasınlar ama , keşke önce siz yapabilseydiniz de bir yerler de haber olaydınız ve maddi geliri de hayal etseydiniz derim. Yaratmak bu işte her an gözünün önünde olan bir şeye bambaşka bir yerden bakıp , seyirciyi sarsmak.

Bilemem belki siz o kadar da beğenmeyeceksiniz ama ben bayııııl dııııımmmmmmm.
Bu da ne şimdi ?

Mesaj diyor ki : Test drive a bekleriz...............


Sonra garajda ki herkesi davet ediyor. Sonuç mutlaka çok iyi olmuştur. Bu zeka ister , bu göz ister.....


PS: Uzun zamandır tarif vermedim , şimdi acil bir tarif veriyorum . İşe yaraması garanti. Starları Red Carpet için hazırlayan meşhur bir makyözün tavsiyesi. Hem ucuz hem de doğal.
Mix together chamomile tea and green tea, chill in the fridge and put in a mister—spray on the face before and after makeup goes on to shrink pores."
EEEE ben daha sizin için ne yapayım : ))
Okunmak okunmak ve yorum almak üzereeeeeeeeeeeeeeeeeeee........................

Süper ....

Aşağıda paylaştığım çalışmaya bayıldım. Ok hepimiz insanız falan ama ne kadar farklıyız. Bir de Türk ailesi için çekim yapılsaydı, kimlere yakın olurdu ona takıldım ben. Mısırlılar sanki en yakını. Ama neyse yine bir " şükür " vesilesi oldu diyelim. Şanslıyız ki hala sebze ve meyve bizde bol . Tükettiğimiz gıdaların tamamı plastiklere sarılı değil. Ben evde ne yapıyorum onu düşündüm et ve içecekler hariç haftalık sebze meyve alışverişim , garajdan eve zor taşıdığım bir poşet oluyor.
Yani resimlere bakınca " oha " dedirtiyor insana ama aslında çoğu normal miktarlarda sayılabilir. Çocuklarımıza söylediğimiz gibi " Sen o tabağındakileri bitirmiyorsun ama onu bulamayan ne çok çocuk var dünyada biliyormusun ? " Meseleye bir de bu yönden bakınca alışverişlere daha dikkat edesim geldi. Siz ne dersiniz ?

Global Food Disparity: A Photo Diary

Global Food Disparity: A Photo Diary

21 Eylül 2011 Çarşamba

Deep Blue.............

 Bu fotonun sanatçısını kaydetmemişim artık kusura bakmayın. Ben çok sevdim içimi açtı tam da şu kara çirkin hava gelmeye başlamışken. Başka bir sanatçının da videosunu paylaşacağım. Oda harika bir çalışma.

http://vimeo.com/astrayfilms/darksideofthelens 

Bu videoyu seyretmeniz gerekir diyorum. Maviyi seven, denizi seven, suyu sevenler size özellikle tavsiye ediyorum. Kış geliyor, sıkıcı gri havalar geliyor az kaldı içimiz kararmadan huzur bulmanın yolu bence bu.
Kıskanmadım diyemem ne keyifli bir işi var adamın. Florasan ışıklarının altında kapalı ofislerde çalışan insanlara ise bence haftada bir böyle birşeyler lazım. Bu videoyu keyifle seyretmenizi diliyorum. Bir de başka sanatçıların fotolarını paylaşıyorum. ENJOY.......



Okunmak ve yorum almak üzere......

15 Eylül 2011 Perşembe

Bazen sessiz kalmak en iyisi. Ben uzun zamandır bu yolu tercih ediyorum. Daha önce de mutlaka değinmişimdir, evet ben artık abuk subuk şeyler yada kimselere karşı " sessiz kalma hakkımı " kullanıyorum.
Bunu yaparken eğer karşımda ki kişiyi çok ta kaale almıyorsam umurum değil onun benim bu davranışım hakkında ki düşünceleri. Ama yok sevdiğim bir insan sa, işte o  anlasın istiyorum. Beni deşsin istiyorum. Saçma gelebilir ama deşmezse kendimi kötü hissetmekten korkuyorum. Zaten çok ta uzun süre tanımıyorum o sevdiğime ben deşiyorum ve hatta öyle bir konuşma çekiyorum ki ..... Karşımdakine " ben de eşşeklik etmişim " hissi veriyorum. Yani uzun lafın kısası " TRY TO UNDERSTAND MY SILENCE "
Not : Burcumun akrep olması tek sebeptir, yakınlarınızda akrep varsa ayağınızı denk alın.
Şimdiiiiiii karışık fotolar paylaşacağım ben sevdim sizde beğenin isterim.


Okyanusun dibi nelerle dolu,  ne canlılar, ne renkler....  Bence designerların çok yaratıcı olmasına hiç gerek yok bakmayı değil görmeyi becerseler doğada herşey gizli.







Baykuş merakım falan yok tu.... Yaşlandıkça ilgimi çeker ve sever oldum. Hayvan güzel denemez ama bu fotoya bayıldım " pure love " değil de, ne bu ?






Harika bir fikir bence. Bizim yazın Bodrum'da ki sitede plajda vardı. Keşke kışlık yerlerde de olsa......
Bu günlük bu kadarrrrrrr.Okunmak ve yorum almak üzere. : )





13 Eylül 2011 Salı

Good Morning.............

Uzun zamandır tarif vermediğimi fark ettim ve şimdi size benim bu güne kadar gördüğüm en cool tarif şeklini sunuyorum. Ben henuz denemedim ama looks  good , denemeye değer bence.........
http://vimeo.com/24243147

İkizler.......





Biz küçükken çok nadir rastlanan ikizler fotokopi gibi gezdirilirdi. Anneleri nedense bayılırdı onları tıpa tıp yapmaya. O yaşta bile kafama takılırdı " Neden ?  Ne gerek var ? Pekiii çamaşırları falan karışmıyormu ? " Gereksiz detaylara takılma özelliğim çocukluktan geliyor yani. Yahu sana ne , ikizin mi var?
Günümüzde ise ikiz çocuk sayısı ise patlama yapmış vaziyette. Yani tüp bebek patlaması = ikiz patlaması ile sonuçlandı. Ama bu değişecekmiş yani artık tüp bebek yapan doktorlar çoklu hamileliği tercih etmiyormuş ve onların tabiriyle diğerini söndürüyorlarmış. Doğru, yanlış tartışılır ama ikiz patlamasının son bulması da kimseyi ilgilendirmez bence. İsteyen bakabilecek olan yada kendine güvenen yapsın.
O antipatik giydirme şekli günümüzde kalmadı çok şükür. Ama ben bu fotoya bayıldım hatta tanıdığım ikiz bebek olsa kesin bu bodylerden yaptırırdım çok sevimli değil mi?

11 Eylül 2011 Pazar

Life in a day ......

Bazı filmler vardır, insanı sarsar, alır bir yerlere götürür sonra PAT diye olduğunuz yere bırakır. Çarpılırsınız işte.
Bu ben ce filmin, senaryonun, yönetmenin ve tabii ki oyuncuların müthiş bir başarısıdır. Her film yapmaz, yapamaz bu etkiyi. Benim demek istediğim zevkler tartışılmaz ama toplumun bir geneli vardır ya işte onu sarsabilen film azdır.

Şimdi size benim az önce setrettiğim ve beni gerçekten çok etkileyen bir filmden bahs edeceğim. Ben ce kaçırmayın ve mutlaka 1,5 saat ayırıp seyredin. Benim haberim yoktu , haberi olanlar ve bana içlerinden "oha" diyenlerden özür dilerim. Sonuç : "haberim sonunda olduuuu ve bayıldım" Paylaşıyorum ki herkes bu güzellikten faydalansın.
Bu aslında bir proje, bir belgesel, bir sosyal paylaşım mucizesi. Yani 20 sene önce hayalini bile kuramıyacağımız (ben -ce ) bir sanat. You-tube demiş ki hayatınızdan 24 july 2010 u alın ve kayda değer paylaşmak istediğiniz bir video yapın bize yollayın. Sonuç 4500 video. Bunu müthiş bir şekilde harmanlamışlar. Müzik güzel, kameramanların acemiliği ama sonucun etkili oluşu, siz seyrederken dünyanın farklı yerlerinde ama aynı saat diliminde hayatın akışının inanılmaz düşündürücü oluşu.....

Benim için saymakla bitmez zaten hissettiklerimi o kadar güzel yazabilseydim blog yazacağıma kitap  yazmayı denerdim. Bu  telafuz etmem bile ne cüret se....
Filmin adı " LIFE IN A DAY 2011" Kaçımayın seyredin. Ben bilgisayarda kulaklıkla seyrederken bazen güldüm, bazen içim fena olup "-ay, may " deyip acayip hallere büründüm ve eminim ki ensemde oturup TV seyreden sevgili eşime komik gözüktüm ama deydi. Hani şu, iç sesle konuşturan cinsten bir film işte......... Umarım en az benim kadar keyif alırsınız. Okunmak ve yorum almak üzere ............... : ))

6 Eylül 2011 Salı

Fétichisme.....

Efendiiiiim, kelimenin kökü Fransızca. Fetişizm ise bizim lisanda ki son hali. Uzak gelebilir yani hiç sizinle alakalı olmayabilir ama inanın etrafımız kaynıyor. Neyle olacak, fetişleri olanlarla ....
Sözlük anlamına bakınca şaşırtıcı :
1 ) İlkel toplumlarda doğaüstü bir güç ve etkisi olduğuna inanılan canlı veya cansız nesnelere tapınma, tapıncakçılık, putperestlik.
2 ) Ruh Bilimi : Karşı cinsin giysi vb. şeyleriyle cinsel coşku ve doygunluk sağlama.

Şimdi ilk açıklama benim için şaşırtıcı olan , yani işin aslının taaaa ilkel toplumlara dayandığını hiç mi hiç bilmiyordum. İkinci açıklamayı ise sanırım hepimiz biliyoruz. Bu coşkuyu uyandıracak şeyler genellikle sapkınlık seviyesinde acayip şeyler olsa da........
Ben bu gün bu rahatsızlıktan muzdarip olan, ama ilgi alanı ayakkabı olan kişilere hitap edeceğim. Gezerken çok çılgın ayakkabılara rastladım ve paylaşmazsam olmaz dedim.

Yaratıcılık sınır tanımıyor , sapan şimdiye kadar hiiiç bu kadar güzel gözükmemişti sanırım.

Ya da bu sevimli köpekler nasıl ilham kaynağı olmuş sanatçıya.......


Bu sevimlinin dili bile var.

Muz severleri de düşünmüşler.

Bu da dil çıkartıyor.

Benim için en iğrenci ise bu , çoğumuzun başına gelen ayakkabımızın altına sakız yapışmasından da esinlenmiş.

Enteresan bulduğum şeyleri paylaşıyorum işte. Fetişistlere saygılarımla........ Okunmak üzere.............

4 Eylül 2011 Pazar

SONSUZA KADAR ............



Susanna Tamaro, İtalyan yazar sanırım cennet gibi bir evde oturuyor ve bu şaheserleri bize sunuyor. O bence günümüz masalcısı yani bence o hayallerimizi gerçek olaylarla besleyip bizi şaşırtmayı çok iyi biliyor. Ben de okurken bu cümleninde altını çizeyim dedirten bir etki bırakıyor. Çoğumuzun Yüreğinin Götürdüğü Yere Git adlı eseriyle tanıyıp sevdiği yazar. Bana bu kitabı çok sevdiğim oyuncu Perran Kutman tavsiye etmişti. O, benim müşterim olmuştu ve uzun süren alışverişi esnasında çok tatlı bir arkadaşlık yada ahbaplık her ne denirse güzel bir ilişkimiz olmuştu. Bana en sevdiği kitap olduğunu ve bu güne kadar da sevdiği tüm insanlara hediye ettiğini söylemişti. Ben ondan ayrılır ayrılmaz koşarak kitabı alıp yanlış hatırlamıyorsam bir gecede yalayıp yıtmuştum. Kısa sürede çıkmış olan tüm kitaplarını okudum. Yeni çıkan kitabını ise çıktığı hafta alıp hemen okumayı adet haline getirmişimdir. İşte bana uzun gelen bir aradan sonra son eseri : SONSUZA KADAR
Konusu aşk.Yine aşk ama bu sefer farklı kitap diyorki elindeyken kıymetini bil kaybedebilirsin, kaybedersen korkma yeni bir aşk mutlaka gelir ve acın hafifler korkma.Şimdi size bir alıntı yapacağım size uzun uzun konusunu anlatıyor.

Matteo ve Nora, gerçek aşkın bahşettiği her şeye sahip, tutku dolu ve mutlu bir çifttir. Evlenerek kutsadıkları aşk, onlara oğulları Davide’yi verir. Hayat her şeyin en iyisini planlamış gibi görünür onlar için… İyi bir aile hayatını, başarıyla sürüp giden kariyerleri taçlandırır. Matteo başarılı bir kalp uzmanı olur, Nora ise rüyasını gerçekleştirip bir çocuk yuvası açar.
Peri masalları güzel olduğu kadar kırılgandır… Korkunç bir kaza meydana gelir ve bu mükemmel uyum dünyanın trajik yasaları karşısında dağılır gider. Nora’nin diğer yarısı, Matteo, bir anda tek başına kalarak içinde dipsiz bir boşlukla tehlikeli, yıpratıcı bir kazazede hayatı sürmeye başlar. Ölümün gerisinde kalan o acı yabancılaşma duygusuna kapılan Matteo, akıntıda sürüklenmektedir. Nora’nın ölümündeki gizem perdesi, aşk acısıyla çözülmesi gereken büyük bir bilmeceyi beraber sunar. Yollar onu asla bırakmaz ve hiçbir şekilde tahmin edemeyeceği bir geleceğe taşır. Ölümsüz aşkın hayaletiyle karşılaşması, hayatını bir daha asla değişmeyecek, yeni bir forma taşıyacaktır!
Susanna Tamarro, son romanı Sonsuza Kadar’da kırılganlığımızın güce, kaderin bilgeliğe, trajedilerin aşka ve zifiri karanlığın içsel aydınlığa nasıl dönüşebileceğini gösteriyor.

Demiş yorumcu , ben azıcık yorum yapacağım : bayıldııım mutlaka okuyun. Kitaptan beni çok etkileyen bir alıntı yapacağım. Ben çok etkilendim tahtakurdu olmadan ilişkiler diliyorum hepinize, hepimize eğer kurt girmişse bir kere tanrı bize ilaçlayıp öldürme yada fincanı hemen koyma kuvveti versin.Diyoruuuum ve yorumu size bırakıyorum.
 
- Hiçbir konuda başına kakmama konusundaki anlaşmamıza ilk ihanetim Davide'nin doğumundan birkaç ay önce oldu. Gebelik bizi farklı bir dünyaya savurmuştu ve belki de bu nedenle o konuda başka bir çatışma  yaşanmamıştı aramızda. Kuralın dışına çıktığım o ilk - ve tek - seferde bile günlerce mutsuz olmuştun. "Bazı şeyler başa kakılınca" diye dolaşıp duruyordun evin içinde, "ilişkide artık iki değil üç kişi olunur : sen ,ben ve ilişkimizi kemirmeye başlayan tahta kurdu. Tahtakurtları malzemenin içinde rahat rahat çalışırlar" diyordun.     " Yıllarca  tüneller kazarlar ve birkaç küçük rahatsızlığın dışında hiçbir şeyin farkına bile varmazsın.Derken günün birinde masaya bir fincan koyarsın ve ahşap çöküverir; katı sandığın yüzey ansızın yumuşacık bir talaş yığınına dönüşür."

3 Eylül 2011 Cumartesi

Tespitler.........



Liste halinde vermem gerekiyor. Bu tatilde gerek odada gerekse otelde etrafta olan biteni inceledim. İşsiz ve sakat olduğumdan ..... Mutsuz oldum diyebilirim. İşte listem.
2011 Senesi Bodrum'dan Tespitler :

1 ) Biz millet olarak çoooook çirkiniz.
2 ) Aziz Nesin verdiği oranda insaflı davranmış, nur içinde yatsın.
3 ) Sakiliz, sakil. Davranış ve duruş bozukluğumuz var.
4 ) Çoğumuz yüzme falan bilmiyor sadece batmamanın bir yolunu öğrenmiş ve o arada deli gibi su sıçratarak ilerliyebiliyor ve ne yazık ki kendini yüzüyor zannediyor.
5 ) Bizim kadınlarımız zannediyor ki dünyanın en beslenmeye muhtaç çocuklarına sahipler. Etrafınıza bir bakın elinde çatalla gereksiz bir şekilde " hadi annem" diyerek çocuk kovalayanlar % 100- Türk.
6 ) Tatil moduna geçen Türk ailesi annesinin ve babasının asla yapmadığı, hayalini bile kurmadığı şeyleri yapabiliyor. Bu konuyu detaylandırmaya kalkarsam günlerimi alır yani so sorry use your imagination.
7 ) 21. yüzyıl ama biz hâla açık büfe için sadece bir kere tabak alma şansımız var zannediyoruz. Yani yanınızdan geçen tepeleme tabaklar midenizi kaldırabilecek kadar yaratıcı. İnanın, kalmazsa korkusu mu nedir bilemem ama etin yanında pasta bile görebilirsiniz.
8 ) Asla unutmamamız gereken bir tespit : ASLA HERŞEY DAHİL olan bir tesise gitme. Kola içemezsin, şarabı unut, rakıcıyım bana birşey olmaz dersen; eşim şaşırdı kaldı Anadolu rakı diye bir şeyle tanıştı.
9 ) Dünyanın en çok sahte çanta kullanıcıları Türk kadınları sanırım. Yahu komiksiniz , şöyle bir bakınca kılık kıyafet ortada ama kolda $ 3000- lık çanta. Daha neler, yemezler : ))))Neden ?
10 ) Arabalar müthiş, ama kullanan ?
11 ) Dünyayı biz yarattık kardeşim, benim kim olduğumu biliyormusun ? Sadece bizim millet bu cümleleri kullanıyor sanırım.
12 ) TV de hiiiç birşey yok. Anneannem söylerdi inanmazdım içimden derdim ki: " bu kadar kanal var hiç olmaz olur mu ? " Yatarken öğrendim. Bir kanal sabahtan akşama kadar doktorlar diye "grey's anatomy" çakması bir dizi yayınlıyor. Gerçekten abartmıyorum gün boyunca zapping ve hep aynı dizi şaka gibi. Seyredebilecek hiçbir şey bulamadım. Yazık........
13 ) Bir de mümkünse çocuklarımızın özellikle kızlarımızın, tencere kapak misali denkleri ile evlenmesini sağlıyalım. Sonradan, yani evlendikten sonra üç kuruş parayı bulanlar çok fena oluyor. Dillerine vuruyor. Eskiden caddede bir deli varmış. Annem çocukken görürmüş, kulağını eliyle sallayıp " para para " diye dolaşırmış sokaklarda. Bu hanımların ondan hiçbir farkı olmuyor, bunlar sazı ele alınca susmadan anlatıyor oda kesmezse facebook gibi yerlerden dünyaya duyuruyorlar : " - Yupiiiiiii yuuuuppppiiiiiiii para para para para.....ben de artık var biliyormusun yuuuuppppiiiiii "
14 ) Kaldığınız otelde başınıza tatsız bir olay gelirse ve bundan işletme sorumluysa mutlaka ama mutlaka hakkınızı arayın. Ne yapacaklar ki demeyin.
15 ) Okuyun . Okuuuuuyun. Plajda kitap okumayanların çoğu Türk yahu.
16 ) Cep telefonlarıyla non-stop oynayanlar da Türk.
17 ) Sahilde elinde I-pad yada dvd player olan çocuklar da Türk.
18 ) Tatile neden çıktığını anlamadığım insanlar halindeyiz. Denize girmezsen, çocuğun plajda oyun oynamıyorsa ne işin var kardeşim? Kalsaydın ya memleketinde.
19 ) Bir İtalyan demişki : Türkler kötü yemek yemez. Yalan. Yer hem de herşey dahilde patlayana kadar yer. Aklına da şikayet etmek gelmez eğer sen " bu kadar da olmaz lütfen değiştirin" dersen, sana deli mi ne ? der gibi bakabilir. Artık bu Türkün açık büfesine soğan doğrayıp koysan " Ayyyy ne müthiş bir soğan salatası" diye yer.
20 ) Milyon dolarlık tesis kurup çöpünü kendi kapısının önünde iğrenç bir şekilde yığan da Türk.

Bunlar çok acı tespitler. Bu da nereye gitmiş demeyin sakın, malesef onlar artık heryerde. Para el değiştirdi. Görgüsüz yeni görme artık ne derseniz. Tek duam bir sonraki jenerasyon umarım sindirmiş, görgülü ve kültürlü olur. Armut dibine düşer demeyin hiç belli olmaz, ümit kesilmez. Belki bir gün, kim bilir ? Bunlar kötü şeyler hiç mi? iyi bir şey yok bu memlekette demeyin tabii ki var ama bu saydıklarım da olmasa fena mı olur.
Hayal etmesi bile güzel değil mi? Eğer içinizden "ukala, sen nesin ki " diyecek olan çıkarsa, " sen benim ne demek istediğimi hiiiç anlamamışsın " demekle yetineceğim. : )