26 Ağustos 2011 Cuma

Ben yine fly awayyyyyyyyyyyy.................

Çok uzağa gitmiyorum ama bir hafta mola. Bayram tatili ve sezon kapatmaca BODRUUUUMMMMM.
Kitaplarım hazır, okunacaklar listesinin ilk 3 ü bana arkadaşlık edecek. Çocukları da alıyoruz, onları salacağım denize ve  bizim tabirimizle "çürüyecek parmaklar". Sabah kahvaltı 9 : 00 desek, 9:30 ve akşam 19:00 arası hep suda olacaklar ve kışı hastalıksız geçireceğiz İnşallahhh.

Bu özlü sözlerde neyin nesi demeyin içimden geldi. Çok mutlu ve güzel bir bayram diliyorum hepinize. Her zaman "REAL" olmak üzere............Always be real , be real as much as you can .................

20 Ağustos 2011 Cumartesi

TRATTARE NEL MODO DESİDERATO..................*


İncecik bir çizgiden bahs edilir hep. O taraf , bu taraf olunur eğer çizgiyi geçen olursa. Kimi geçince delidir, kimi kominist, kimi marjinal. Çizgiyi görebilen yoktur aslında ama çizgi hep vardır. Aşarsan , üzerinden atlarsan küstah olabilirsin, saygısız olabilirsin. Çizgiyi hiç unutmadan yaşamak ise hayatınızla ilgili olan dengeyi bozmamak içindir sadece. Bu arada kendinize nasıl davrandığınız çok önemlidir.
Burada bir başka blogdan alıntı yapacağım : " Kendime annemmiş gibi davranmak." diye tabir etmiş yazar. Evet kendimize annemizmiş gibi davranmayı unutmamalıyız belki de. O bizi dünyada ki herkesden daha çok düşünen değil mi? sonuçta.
Yani onun gibi davranabilirsek eğer kendimize , vakit ayırmış oluruz kendimizi unutmamış oluruz. Ben bu aralar kendimi unutmaktan muzdaribim. Çok kolay oluyor oda. Bir anda başkaları için yaşarken buluyorsun kendini. Bir anda elektrik çarpmış gibi anlıyorsun. Fark ediyorsun, cevap ise seni şoka sokuyor. Ben en son kendim için ne yaptım? HATIRLAMIYORUM.
trattare nel modo desiderato * : TREAT THE WAY YOU WANT . Biraz , nasıl istiyorsak öyle davranmalıyız hayata. Kendimiz olmayı unutmadan.
Pek bir depresyon yazı oldu ama kusuruma bakmayın bu ara böyle. Kimbilir belki ben de uzuuuun zamandır çok kuvvetliyimdir ? Hepinize güzel bir hafta sonu diliyorum.

18 Ağustos 2011 Perşembe

Komik Memleket....

Yaz eğlencesi olsun diye çocuklar bir proje geliştirdi.  Evde hummalı bir çalışma var birkaç gündür. Kızım ve arkadaşı, sahilde limonata satacak, kardeşi ise fasulyeden yardımcı. Çok eğlendiler hatta belki de asıl evde ki çalışmalarda daha da çok eğlendiler. Poster hazırlandı  "pembe , enfes limonata......" pastel boyalarla salonda baş köşede boyandı. Çok sevimli oldu. Ertesi sabah 9: 00 itibariyle toplam 70 adet limon sıkılarak 10 lt. yarısı pembe yarısı yeşil limonata yapıldı.
Buzluk, sandalye sehpa derken biz bayağı piknikçi modunda Caddebostan sahile yerleştik. Ponente Baby ise renkli ponponlarından getirdi bir ağacı da süsledik ve tezgahı açtık. Anneler olarak da saz heyeti misali çocukların 2 mt arkasında yani kısaca ensesinde, yere örtümüzü sererek piknik halini aldık. Tek amaç çocuklarımızın "SECURITY" Sİ.... Kızlar utangaçlık yapıp sessiz sedasız oturunca benim bir arkadaşım " buuuuz gibi limonata" diye bağırmaya başladı. Çok güldük kızlar utanıyor gelen geçen bakıyor ve gayet ifadesiz geçip gidiyor ama sonuç hepimiz çok gülüyorduk.
Veeeeeeeeeee yurdum insanı vatan kurtaran şaban modun da bir ŞAZITA  çıktı geldi. Bu Yanlış telafuz aramızda artık espri kaldı ŞAZITA : ZABITA Önce beyefendinin havasını görmeniz lazım dı ama anlatmaya çalışayım. Hafif yaylanarak yürüyor kafa tek tarafa çevrilmiş boyundan kırık duruyor. Telsizi elinde " ama olmaz ki, (-plajı göstererek ) Burası ticarethane, ağaca da zarar veriyorsunuz yassssakkkk" dedi. Gerçekten şaka sandım. Hafifte tırstık. Annemi yolladık yanına arayı bulsun diye - ııı ıhhhh oda ters tepti " vallla ben bilmem uyarımı yaptım şimdi komiserim gelir hepinizi malınızı toplar gider benden söylemesi" dedi çekti gitti.
Çocukların tadı kaçtı amaaan boşverin bir daha gelirse satmıyoruz kendimiz içiyoruz deriz dedik. Heeee bir de demez mi " yok ama yakışmıyor burası bostancı" tam kopuyordum kendimi zor tuttum.
Şimdi derseniz bunda ne var adam görevini yapıyor  HAYIR KARDEŞİM  adam sonra da ensemiz de dolandı durdu onun derdi başkaydı ama tutmadı prim yapmadı. Bizim cadde nin sahili bilmeyenlere anlatayım : hele hele bu yaz eskiden maltepeden bizim tarafa geçmeyen mangalcı kültürü geldi müzikler açılıyor satıcıların ise haddi hesabı yok be ararsan var. Ve bu şazıta iş becerdi bize dadandı.
Ama sonuç facebook tan da etkinlik düzenlemiş olan dünyanın en güzel limonatasını yapmış olan kızlarımızın iki arkadaşı, bir tanımadığımız müşteri , ciddi bir kapora vererek en iyi müşteri olan anneannemiz sayesinde kızlar iyi para kazandı ama en önemlisi çok eğlendi. Sonuç : diyeceğim şu ki tavsiye ederim siz de yaz eğlencesi olarak düzenleyin hem eğleniyor (-ben ce) hem de paranın kıymetini anlıyorlar. Şimdi o kazandıkları, gerçekten kendi paraları ya nasıl harcıyacaklar bilemiyorlar. Biz çok eğlendik. Son iki senedir de sahilde boyadıkları taşları satmışlardı. O da başarılı bir projeydi. Yani şiddetle tavsiye edilir.

12 Ağustos 2011 Cuma

Unutmadan ........

Aşık olunmaz mı?
Çok keyifli işler, tek kelimeyle BAYILDIM.


Yesssssssssss....... I will, someday............... Mutlaka bir atölyem olacak. Seramik çalışacağım ama ilk aşkım olan cam için ise mutlaka ve mutlaka bir kaç eğitim alacağım. Şimdi sizinle bir cam sanatçısının işlerini paylaşmak istiyorum. Müthişler BEN CE.... Cam ayrı bir dünya sanki su gibi baktıkça içi açılıyor insanın. Yada bana öyle geliyor ama her ne ise paylaşmalıyım dedim. Have fun.................



Fotografçıyı da ayrı tebrik etmek lazım zaten ama müthiş bir ikili olmuşlar. Su, cam ve mavi benim en sevdiğim şeyler şu dünyada..........




8 Ağustos 2011 Pazartesi

HOME MADE....

Birazcık evcilik oynamak isterseniz bir proje teklifim var. Yaz bitmeden yapılmalı yani bence kışın eve yakışmaz ama yine de zevk meselesi siz bilirsiniz. Kolay ve eğlenceli.
İhtiyacınız olan malzemeler :
- Biraz ağaç dalı
- Basit bir cam bardak yada kavanoz
- İp, ibrişim artık ne yakıştırırsanız


Uzun uzun anlatmaya gerek yok fotoğraflar yeterli olacak.


Çok sevimli bir vazo BEN CE. Hem kediniz yaptığınız için ayrı bir keyif verecektir. Keyifli günler.

Şimdi de bir foto paylaşıyorum ben bayıldım.


Nasıl doğru bir laf. Bu sadece  father lar için değil annelerde unutmamalı. Advice : Öğüt aslında sadece laf. Lafta kalmaması için anneler unutmayalım ki asıl akıllarında kalıcı olan sizin davranışlarınız. Ben mesela kitap okumayan ebeveynin çocuğuna ne kadar "çocuğum kitap okusana" derse desin o çocukların okumayacağına eminim. Yani çocuğun ayrı bir ilgisi yoksa yani istisna ise , o başka.... Ama ebeveynin elinde hiç kitap görmezse olmuyor.
Şimdi ben geçen gün bu benzetmenin farklı bir şekline şahit oldum. Oğlumu GS'da yüzmeye götürüyorum, kafede beklerken arka masamda sanırım rus asıllı bir antrenör sohbet ediyordu , istemeden kulak misafiri oldum. Ve çizgi filmlerde ki gibi küçüldüm küçüldüm küçüldümmmmm. Neden mi? Adam diyordu ki :  " Çalıştırdığım bazı çocukarın annesi kafede otururken , çocuğuna hadi sen git spor yap diyor. Olmazzzzz imkanı yok o çocuk önce sporcu aile görecek sonra kendisi yapacak" yani yalan değil söylediklerine katılıyorum ama ne yapayım ben ööle spor aşkıyla yanan bir tip değilim . Tamam ufacıkken diyeyim dilim gençken demeye gitmiyor, bir salona üyeydim deli gibi çalışırdım ama o kadar. Sadece fırsat buldukça dağa kaçar kayak yaparım oda delice hiç durmadan. Hatta arkadaşlarım dalga geçerdi "kızım milli takıma mı hazırlanıyorsun " diye. Sabah pist açılır açılmaz çıkar kapanana kadar kayarım ama yetmez. Biliyorum. Biraz kendimi terbiye edip iyi örnek olmalıyım ............ Çocukların iyiliği için..........
Yani bunu örneklerle çoğaltabiliriz, mesela ağzında lokma varken konuşan bir anne ne kadar "ağzında lokma varken konuşma " derse desinnnn o çocuk konuşacak. Kendisi kızınca dümdüz küfr eden baba ise ileride küfür eden bir çocuğa sahip olacak. Bundan kaçış yok.
Sonuç : BEN CE : Ebeveyn olmak çoook zor zanaat. Ne ekerseniz onu biçeceksiniz unutmayın.





7 Ağustos 2011 Pazar

: )


No comment..............demek isterdim ama dayanamam.............doğru söze ne denir. Cep telefonundan nefret ediyorum ama hele çocuklar okullu olduktan sonra kendimi her saniye ulaşılabilinmeli olarak gördüğümden dışarıdayken yapışık yaşıyorum ve şarjının bitmesini imkansızlaştırıyorum. Ama yine de eve gelince kapatmakla gurur duyuyorum. Sonuç @ bilen biliyor : )

6 Ağustos 2011 Cumartesi

Yine bir kitap ama bu sefer bir hayat.......

Son okuduğum kitaptan bahs etmek istiyorum sizlere. Hayran olduğum bir hanımefendi ile yapılmış olan bir söyleşi bu. MUAZZEZ İLMİYE ÇIĞ. Ben geç tanıdım onu sebebi ise arkeolojiyi sevsem de gerçekten araştırıp uzun uzun okuyan bir insan olmamam sanırım. Ben onu  Hayrettin Karaca ile Çılgın İhtiyarlar olarak anıldıktan sonra tanıdım diyebilirim. Gider ayak programı ise ona olan hayranlığımı her geçen gün arttırdı.


Televizyonda ki programlarını hiç kaçırmadan izledim gerçi orada konu sümerler olmuyordu ama o kadar tatlı sohbet ediyorlardı ki insan uykusuzluktan ölse bile bırakamıyordu. İkiside birer koca çınar yaş almak değil onlarınki, onlar hayatlarının her geçen gününü okuyarak araştırarak yani kendilerini geliştirerek geçirmiş. Okumayan gençliğe kızıp tatlı tatlı öğütler vererek saatlerce anlatıyorlardı. Konu konuyu açıyor insana bu program hiç bitmese dedirtiyordu. En önemlisi çok doğal olmalarıydı sanırım. Kendi bilgi birikimlerini paylaşırken tavsiyelerde bulunuyorlardı. Tek dertleri bu milletin layık olduğu yere gelmesi ve gençliğin aydınlanmasıydı. Tekrarları zaman zaman yayınlanıyor kaçırmayın derim.


İşte ben en son : ÇİVİ ÇİVİYİ SÖKER 'i okudum Serhat Öztürk ile yaptığı söyleşi. Hayatını anlatıyor. Okudukça hakkında bu kadar az şey bildiğim için utandım. Bu nasıl bir hayat, dolu dolu yaşanmış yıllar. Yıllarca arkeoloji müzesinde görev alıp tablet tercümeleri yaparak  adımızı dünyaya duyurmuş. Katıldığı konferanslar ve yurtdışına götürdüğü sergiler sayısız. Yüzlerce makalesi var farklı dergilerde yayınlanmış ve bunlar bilimsel yazılar. Emekli olduktan sonra ise yazarlık kariyeri başlamış. Eşi uzun seneler Topkapı saray müdürlüğü yaptığı için sarayda lojmanda yaşamış. Japon prensiyle müzeyi ziyaretinde tanışıp tabletler hakkında bilgi verirken onu çok etkilediği için Japon ya seyahatlerinde prens tarafından ağırlanan dünya tatlısı bir insan. Yaşam enerjisi hiç bitmesim. Zaten kitapta ben boş boş oturmam oturana da hayet ederim diyor. 


1972 de emekli olmuş ama hiç durmadan çalışmış. Sıkıntılarını her zaman mektup yazarak ilgili mercilere iletmiş kimi zaman cevap almış kimi zaman alamamış ama yılmamış. Kitapta birkaç kere hala depolarda bekleyen binlerce tabletten bahs ediyor. Orada bir tarih yatıyor hem de tam 4000 sene öncesinden bize haber vermek için bekliyor. Kendimizi bundan esirgemekle kalmıyor dünyayı da bu kıymetli tabletlerden habersiz bırakıyoruz. Her zaman dediğim gibi tarihi açıdan o kadar zengin bir ülkeyiz ve bunu hiç kullanmıyoruz. Zenginliğimizi  paylaşarak paraya çeviremiyoruz. Başka ülkelerde binde biri var ama pazarlamayı çok iyi becerdikleri ve değer verdikleri için tüm dünya haberdar.
Biz de ise bu tabletleri çeviren yok, çevirtilmeli diyen yok kısacası uğraşan yok. Hatta İlmiye Çığ Amerika'dan teklif gelmiş kopyala gel tüm masraflar bizden sonra da yayınlarsın. Ama o yanlış anlaşılmalara sebeb vermemek için yapmamış bakanlığı haberdar etmiş ama yine de cevap alamamış. İşte size Kültür bakanımıza yazılması gereken bir mektup . Neden ? diyerek başlamalı mektup. Belki bir cevap gelir. Denenmeye değer ben ce....
Şimdi size İlmiye Çığ'ın bir yazısından bir örnek vereceğim :


Bu memleketin yalnız bir sorunu var, o da türban, hayır o türban değil, baş bohçası. Evet tam bir bohça, öyle ki, saçlar görünmesin, diye bir de altına bağ konuyor. Saçlar görünürse ne oluyor? Belki de sayın yıldız cıbıroğlu'nun yazdığı gibi erkekler kadın saçı büyülü, diye korkuyorlar veya mine kırıkkanat'ın bildirdiği gibi saç kılı başka kılı hatırlattığı için huylanıyorlar, anlaşılacak gibi değil.
Önce başörtüsü halinde başlayan bu olay, yeni siyasetçilerimizin eşleriyle yepyeni acaip bir şekle, bohçaya döndü. Bunları kadınlar yapmak istemedi, hep erkek zoruyla oldu. Amaç din değildi çünkü kuran'a göre onlar kadınların başlarını örttürmekle, kadınlar da örtmekle cennete gitmeyeceklerdi. Müslümanlık yalnız kadının başını bohçalaması ile de korunmayacaktı.


Muazzez İlmiye Çığ  sen çok yaşa ve ağzına sağlık. Seni çok seviyorum. Şimdi onun bir kitabını aldım bitirir bitirmez raporumu sizlere sunacağım. Tanımıyorsanız onunla tanışmanızı ve yazılarını okumanızı tavsiye ederim.

LIFE WITH KIDS............

Değişik bir şey işte.ÇOCUKLU HAYAT......... Hayatınıza onlar girince, geçmişinizi daha doğrusu geçmişte ki hayat şeklinizi bir anda sıfırlayan bir merkez var(MIŞŞŞ) beynimizde işte o hemen devreye giriyor.
Ve doğum öncesi nasıl bir insandınız? Neleri yapmaktan zevk alırdınız? Boş vakitleriniz de neler yapardınız? Öncelikleriniz neler di? Bunlar anında uçup gidiyor. Bu bilimsel bir tespit değil benim tezimdir. Yani beynimiz de öyle bir merkez yok diyecek olan çıkarsa, hemen cevabım hazır : "Dünya bu gerçeğe henüz hazır değil ayrıca bilim adamlarının 15 - 20 seneye daha ihtiyaçları var siz de biliyorsunuz ki bu gün beynimiz tam çözülememiş bir organımız. Mümkünse 20 sene sonra görüşelim haklı olduğumu göreceksiniz " derim.
Evet çekinmeden derim sebebi : yaşadım, yani ispatı benim. Etrafımda ki arkadaşlarım ise benim için sağlama oluyor yani tezimin sonuna kadar arkasındayım.
Bebeğinizi kucağınıza aldığınız an artık siz biyonik bir şey oluyorsunuz. Ağrınız yok, uykusuzluk yok, kişisel ihtiyaçlarınız (abartmayalım tabii ki var AMA ) beklemeye mahkum............ Bu yeni varlığın adı ANNE.
Artık sadece onun için yaşıyor ve bundan deli gibi keyif alabiliyorsunuz.
Nereden geldim bu konuya......... Eskiden hiç böyle bir sorun yoktu. Bebek yada çocuk çorabı kaybetmek. Yani eşim ve ben sadece ikimiz iken çamaşır makinamızın bu özelliği ile tanışmamıştık. Çocuklardan sonra dönem dönem çekmecelerde tek çoraplar oluyor ve çiftini bulana kadar sanki aradan seneler geçiyor. Şimdi diyeceksiniz ki bilinçli anne ol ve o çorapları ayrı torbada yıka. Onu da denedim olmuyooooor. Zaman zaman bu tek çoraplar çıkıyor işte.
Bu süper bir çözüm bence. Hem de çok sevimli . Ben acilen uygulayacağım. Hepinize tavsiye ederim. Yani sonuç olarak diyeceğim şu : İnsan anne olunca çoook değişiyor. Misal ben böyle bir sorundan haberim yok iken şimdi bu çözüm bana hem sevimli hem de çok işe yarar geliyor. Son söz : Çocuğu olmayanlar biraz zor anlayabilir ama o teki kaybolmuş çorap bile size sevimli gelip ve o tek çoraba uzun uzun  bakıp ta gülümseyebiliyorsunuz yaaa Gerisi boş
SİZ DÜNYANIN EN MUTLU İNSANISINIZ.............
Küçük şeylerden zevk alıp çocuklarımızın ve mutluluğumuzun kıymetini bilmek ve okunmak üzere............

3 Ağustos 2011 Çarşamba

Bebek.............

 

Bir bebek insana çok doğru bir şey yapanlar da görülen huzur, neşe, sükunet, sıkıntılara dayanma gücü... dahası bir sürü de yetenek verir. Hayata yeniden ikna olur, ona güvenmeyi seçer, yola devam edersin. bebek olağan bir mucizedir.
Bu yukarıda ki paragraf bir alıntıdır. Bayıldım, paylaşmalıyım dedim. Bu gün çok sevdiğim bir arkadaşımdaydım. O da çok kısa zamanda o mucizeyi gerçekleştirecek. Artık gün sayıyor. Bebeğinin ona önce sağlıkla gelmesini sonra ise, o bir sürü yeteneği getirmesini diliyorum. Neşeyle gelip, evine huzur, sükunet getirsin. Mutluluğu ve huzuru çok hak ediyor


Bebek güzeldir, bebek eve huzur getirir doğru. Bizim evde ise benim koca kazıklar iki gündür yarış halinde. Bebeklik cd leri durmadan seyrediliyor. Bizim tepkilerimiz ise anında kayd ediliyor. Ona daha çok güldün, daha çok iltifat ettin. Terazideyiz. Ben de sonunda işi kökten çözdüm, cd ler yok edildi. Gömdüm diyebilirim en az bir sene yok olsalar iyi olacak. Benim bebeklerimin ikisi de mutlu ve huzurlu bebeklerdi.  Evimize ikisi de mutluluk getirdi. İyi ki gelmişler, hayatımıza renk, neşe herşey herşey gelmiş ...........Sadece onlar sayesinde .....sadece onlar.....

 Onlar sayesinde çok sinirli yada çok yorgun olduğunuz bir anda kahkahalar atabiliyorsunuz. Yada onlar sayesinde uykusuzluğunuzu unutup saatlerce başında bekleyip dua edip, şükredebiliyorsunuz. İnsanın hayatına bu kadar renk katmak mı? Sadece onlar yapabiliyor.....Resimlerini paylaşıyorum benim canavarlarımın. Hayatımın renkleri. Varoluş sebeplerim.
 Sonuç : Kulak ardı edip hadi canım dediğimiz tüm atasözlerimiz özdeyişlerimiz doğru.
"Zaman çok çabuk akıp gidiyor, ne zaman büyüdüler anlamıyorsun." Evet sonuna kadar katılıyorum. Çabuk geçiyor. Kıymetini bilin. Bir Tibet özdeyişi paylaşmak istiyorum :
"Hayat, sizin ondan yaptığınız şeydir.  "
Hayatı siz şekillendireceksiniz güzelliklerin kıymetini bilip, tatsız acı şeylerden ders almayı bilince hayat çok iyi geçecektir. Annemin tabiriyle  BEN CE.............