30 Ekim 2011 Pazar

İÇİMDEKİ ANARŞİST.....


Dün akşam 19:00 da Suadiye'den başlayan Cumhuriyet Bayramı yürüyüşüne katılabilmek için hersene yaptığım gibi son sürat hazırlanıp çoluk çombalak caddeye çıktık. Bu sene baştan tavırlıydım yani şu haberler yok kutlanıyor ,  yok kutlanmıyacak deprem oldu..... falan filan......AKP hükümeti bilinçli yapıyor yok zaten bunu bekliyor.......Bunları okuyup yorumlayarak kendinizi inatla caddeye atınca zaten - 1 ile başlıyorsun . Neden mi?
Her şeyde bir bit yeniği arıyor ve dayanamayıp geçen sene şu şöyleydi bu böyleydi diyorsun.
Şimdi ben emin oldum ki içimde bir anarşist yatıyor ok yatsın ne zararı var ama çocuklarımda potansiyel. O enteresan işte. Sebebi ise yürüyüşe katıldık III IHHH  bir ruhsuz bir sessiz. Ok büyük şehir belediyesi kutlamıyor ama biz kurtarılmış bölge Kadıköy belediyesi azıcık hazırlanış. Kanuna aykırı olduğundan herhalde....
Sessiz sedasız. Bilirsiniz o hoparlörden çıkan marşlar nasıl coşturur bizleri , sesimiz kısılana dek marş söyleriz. Ama yok bu sene yooooookkkkkk derkennnnnn........................
Tam Erenköy camii nin karşısında belediyenin kurduğu ekranın önüne geldik. Marş çalıyor ama ses kısık. Biz oraya çakıldık kaldık ve ben başladım " SEEEESSSSSS " diye bağırmaya tam o sırada siyah paltolu uzun boylu telsizli belediye görevlisi " burayı açalım ilerleyelim " diyerek önümden geçiyordu ki ben dayanamadım  " Niye iptal mi ediyorsunuz kapatacakmısınız " dedim. O hemen fil kulağına sahip olduğundan hemen döndü yoooo hanımefendi tır gelemiyor dedi. Ben de çatladım ne alakası var bu cadde hep kapanır dedim. O beni fazla kaale almadan DJ in yanına gitti iyice kıstırdı baktı biz mıhlandık kaldık ve seeeessss diye bağırıyoz 3- 4 marş izin verdi ses açıldı ama gitmiyor.
Benim 6 yaşındaki oğlum " seeessss " ve " bize ne gitmiyoruz " diye bağırıyordu. Orada coştuk durduk mıhlandık kıpırdamadık ve sonuç o siyahlı adamla ben dahil toplam sadece 3 kişi konuştu daha doğrusu ona bulaştı. Tepkisiz ve korkak olmuşuz diyordum kiiiiiii kalabalık yığılmaya başladı tır geldi bizde hemen arkasına geçtik. Sonuç neredeyse geçen seneleri aratmayan bir kutlama bir yürüyüş oldu.
Sonuç Kadıköylü olmak gerçekten ayrıcalık. Cuhmuriyet bayramını kim ne derse desin her sene kutlarız ve kutlayacağız. Ruhsuz ve tepkisiz halkımız için ise dua ederiz bir gün akılları başlarına gelsin ve geç olmasın diye.







Dualarımız ve dileklerimiz duyulsun ve gerçekleşsin. Okunmak ve yorumlanmak üzere.....







26 Ekim 2011 Çarşamba

MI PIACE TUTTO ITALIANO.......*






Bu da nereden çıktı şimdi demeyin. Fonda İtalyanca bir şarkı dinlerken aşkımı itiraf etmeliyim. Bayılıyorum, hayranım ya da Ayhan Sicimoğlu'nun değimiyle " hastasıyım " İtalyan olan herşeyin. : )
Şimdi hazır uçmak gitmek lazım derken oraları hayal etmek peeeek iyi geliyor bana. Bir de çok lazımmış gibi bir sayfanın takipçisiyim -ki onlarda bana hergün positano'dan bir foto yolluyor. Hafif mazoistlik gibi gelebilir ama çok güzel memleket ben ne yapayım.

* Mi piace tutto Italiano : İtalyan olan herşeye bayılıyorum.



Uçmak, gitmek lazım dedim ya bu benim durumum bizim ailenin tabiri olan ÇITÇIT OLMAK tır. Bu tabirim benim canım lokum kardeşim Mısra uydurmuştur. Kaç yaşındaydı hatırlamıyorum ama küçücüktü ve ellerini ve ayaklarını iyice uzatıp " üffff çıtçıt oldum " demişti. O günden beri  bizim evde sıkılmak , bayılmak , bir fena olmak hepsine çıtçıt olmak denir. Bütün yakın çevremizde bilir ve hatta onlarda kullanır. İşte ben çıtçıtım.





Bu çıtçıt olmak ancak bulunduğun mekandan ( - ki o beni kesmiyor bu aralar) ya da şehirden uzaklaşırsan geçer. Bu böyle bir rahatsızlık. Mutsuz haberler , gün aşırı ağlayan biri olmak sebebi ise hepimizin acıları. Şehitler, deprem....... Bir de üzerine abuk subuk yorumlar ve komplo teorileri............... Offff offfffff
Hava da sisli puslu kapalı ...... İğrenç kış geliyor yağmur çamur. Lapa lapa kar yağsa, trafik aksamasa, manzara muhteşem olsa OK anlarım o zaman bu soğuğu çekmeye değer ama bu  Iııııı Ihhhh olmuyor sevmiyorum. Neyse gelelim güzelliklere , madem içim bu kadar karardı tedavi lazım. Gidemiyorsan hayal et mantığımla nereler gidiyorum bir bilseniz. Nette surf yaparak gitmiş kadarım. Ben gezdiğim yeri yalayıp yutuyorum o da yetmiyor insanların yorumlarını da okuyorum. Şimdi yolculuğa çıkıyorum anlıyacağınız İtalya'ya gidiyorum oradan Bhutan yapıp döneceğim. Bir ara seyahat-name mi yayınlarım. Acılarımız ve sıkıntılarımızın rahatlıkla üzerinden gelmek gelebilmek için dua ediyorum. Okunmak ve yorumlanmak üzere......... Pink Martini " Aspetta Mi " dinliyorum tavsiye ederim su gibi ............Aspetta mi : Bekleyebilirim Şarkı sevgilisine hitab ediyor ama biz de huzuru bekliyoruz TÜRKİYE CUMHURİYETİNDE YAŞAYAN TÜRK MİLLETİ  olarak.







BUSILY MANIFESTING JOY.................




İşte tam beni anlatıyor. Busily, desperately artık her ne ise ben JOY un peşindeyim. Şu kara sıkıcı ve tatsız haberlerle dolu günlerde ben kendimce yapmam gerekenleri yapıp üzerine evde ki işleri halledip yine de yine de JOY un peşindeyim. Bunu yapmak her zaman kolay olmuyor , isyan edişlerim tabii ki olmuyor değil ama vaz geçmiyorum.
Mesela bana meditasyon gibi gelen GREGORY COLBERT in çalışmalarını seyretmek  yada deliler gibi gürültü çıkarsalarda kahkaha atan çocuklarımı seyretmek (-burada parantez şart,gürültü dememin sebebi alt katımızda oturan ruh sağlığı pek yerinde olmayan insanlar) ama bu seyredişimde sanki yok oluyorum nefes bile almıyorum.
Bana iyi gelen şeylerin ilki tabii ki çocuklarım. Onlara kızarken bile içimden " ne kızıyorsun yaparsa yapsın " deyip alıp deli gibi öpmek geliyor. Yani diyeceğim şu ki şu neşe yok mu? neşe hayatımızın sağlıktan sonra gelen anlamı . Ve onu kaybetmemek için elimizden ne geliyorsa yapalım. Gregory Colbert demişken http://www.ashesandsnow.org/ mutlaka bu sayfayı gezin derim. Hoparllör sesi açık ve sessiz bir odada yanlız olmanız ise, daha fazla keyif almanızı sağlıyacaktır . Bana inanın.


Her zaman gülebilmek üzere.





24 Ekim 2011 Pazartesi

DEPREM.....






Dingin bir şekilde yaşarken , ufacık sorunlar gözümüze dağ gibi geliyor. Birden dünyanın sonu gelmiş yada "bu kadar felaket neden sadece beni bulur" diye isyan ediyoruz. Yaşarken farkına varmıyoruz , daha doğrusu varamıyoruz. İnsan unutkan bir canlı işte . Geçmişte yaşadığı daha büyük acılar olsa da, o sadece güncel derdi ile uğraşıyor. Mesela bu yukarıda paylaştığım denizde yüzüyor yada teknede olsanız bir anda bir dalga gelse , devamının olmadığını görüyor olsanız bile.....O dalga sizi kızdırır en azından " bu da nereden çıktı şimdi "dersiniz. Bir de felaket fırtınalar kasırgalar vardır. Onlar geliyorum demez. Anlamazsınız gelişini , kendinizi birden içinde bulursunuz ve tek düşünebildiğiniz kurtulmak yada az hasarla durumu atlatmak olur. Kızamazsınız çünkü vaktiniz bile yoktur kızmaya.

 
Bir anda çakar . İşte depremde öyle , ona kızamıyoruz geleceğini biliyoruz. Ama hep hazırlıksız yakalanmışız gibi davranıyoruz. Hep bir panik oluyor. Hep felaket haberler dönüyor. Ben de genelde televizyonda  detaylı bir şekilde kurtarma çalışmalarını izlerken hep ağlıyorum. Bir anda hayatları alt üst oluyor. Şanslı olupta ailelerinden yada sevdiklerinden hiç kimseyi kaybetmemiş bile olsalar bir anda evsiz çadırda yaşayan , yardım bekleyen insanlar oluyorlar.





Şu anda Van'da yaşanan aynen bu. Artçı depremler durmadan devam ediyor. Hemde öyle ufak değiller bence. +4 ve üzeri diyorlar. Ne zaman bitecek , bu durum nasıl atlatılacak çok zor ve sancılı bir dönem.  Şehit haberlerine ağlarken bu deprem hepimizi çok üzdü. Ama uzaktan üzülmek yetmiyor ufakcık ta olsa yardım etmeye çalışmalıyız . Elimizden ne geliyorsa. Orada dağıtım düzenli yapılır ama asıl önemli olan malzeme yollanması. Yaşadığımız depremler dağıtım konusunda tecrübe kazandırdı bize. Herşeye ihtiyaç var. Düşünsenize, evdeyken oluyor can havliyle kendinizi sokağa atıyorsunuz - ki oda şanslıysanız ve eviniz yok oluyor. Nelere ihtiyacınız olabilir?
Bu yüzden LÜTFEN BİRŞEYLER YOLLAYIN. KARGO ŞİRKETLERİ ÜCRETSİZ TESLİMAT YAPIYOR. BENİM KULLANDIĞIM HANİ ŞU İLK KURULAN GSM ŞİRKETİ ONLAR HER TÜRLÜ YARDIMINIZI ALIYOR VE ORAYA ULAŞTIRIYOR...........SADECE İSTEYİN YETER ULAŞTIRMANIN YOLUNU AZICIK ARAŞTIRMA İLE BULABİLİRSİNİZ.

YARALARIN ÇOK ÇABUK SARILABİLMESİ VE BİR DAHA BÖYLE FELAKET YAŞAMAMAYI DİLEMEKTEN BAŞKA BİR ŞEY LER DE YAPALIM.

Not: Ey sen herşeyi kendine dert eden , ciddi olarak bir sorunu olmayan , sağlığı yerinde olan ama aptal aptal şeyler için kendini üzen sen sen  evet sana diyorum. Silkelen kendine gel  ve şükr et. Onları düşün ve kalk onlara yardım et . Sonra bak için nasıl temizlenecek............
Okunmak ve yorum almak üzere..............





21 Ekim 2011 Cuma

SHORT LIFE............




I still find each day too short for all the thoughts I want to think, all the walks I want to take, all the books I want to read, and all the friends I want to meet.

~ John Burroughs

20 Ekim 2011 Perşembe

TERÖR






Türkiye üzerinden oynanan oyunların sonu gelmeyecek mi? Terör tekrar vurdu. 24 şehit 18 gazi dün geçerli olan bilanço. Asarız , keseriz 10 katını alırız demek yetmiyor. Başka bir çözüm bulunmalı. Sabah işe gelirken radyoda bir spiker bu yorumu getirdi " benim vatanımdan 1 şehit bile çıksın istemiyorum artık. 10 katını onlardan yani bu PKK illetinden bugün alsak ne fayda? tekrar tekrar devam ediyor bitmiyor " dedi.
İlk önce kızdım ama haklı bu işin kökü kazınmalı. Sadece evde oturup TV seyrederken ailelerin halini seyrettikçe ağlayan ben kahroluyorum. Ve lanet okuyorum. Bir de üstüne TV de seyrettiğim tek dizi TRT 1 de ki " Sakarya Fırat "var ki hepinize tavsiye ederim. Onu da genelde gözlerim dolu seyrediyorum. Gerçekler yansıtılıyor. 
Ama gerçek hayatta şehit aileleri ile ilgili haber sadece cenaze evi ve ağlama haberleri oluyor. Öncesi sonrası yok. Bir Şehit babası bu sabah çığlık atarak " ateş bu eve düştü ama düşmesin hepimizin evine düşsün " dedi. En can alıcı yorumlardan biriydi bence. 
Buradan hep güzel şeyler yazmak isterim hele hele politika hiç yazmam ama bu yazılmalı. İçimiz yanıyor . Tüm şehit ailelerine sabır diliyorum. Hala "  Vatan sağolsun . Şehidimin kardeşi ve ben de hemen cepheye gitmeye hazırız ." diyebilen babayı da anlamakta güçlük çekiyorum. Bu nasıl bir vatan sevgisi. Bu sevginin kırıntısı politikacılarımızda olsa bu illetten çoktan kurtulurduk. 
Bir de takıldığım başka bir konu ise Şu Kürt kökenli sanatçıların demeçleri oluyor. Şehit haberlerine utanmadan Kürtlerde öldü nasıl diyorlar. Neden o zaman kendilerine PKK lıyım demiyorlar. Unutmamaları gereken bir konu var : Bu memelekette Kürt vatandaşlarımız var ama PKK lı değiller . Heee bir de PKK lı teröristler var ve onlar da Kürt. Sonuç bir kefe de değiller. Herkes yerini bilsin. Eğer sen sanatçı olarak PKK sempatizanıysan da utanmadan çekinmeden açıkla. Ama yapamazlar ,  o zaman aç kalmaktan, dışlanmaktan korkarlar.
Bütün acıları paylaşıyor ve sonunun gelmesini diliyorum.
 




18 Ekim 2011 Salı

IL GUSTO .......SALE.......*

Aman tadımız kaçmasın.
Tadı tuzu yerinde mi?
Tadından yenmez?
Tespitlere ekleme : Her ne pişirecekseniz içine mutlaka bir fıske zıttından da eklemelisiniz. İşte o zaman formül tam tutuyor. Yani kek mi yapacaksınız biraz tuz atın. Ya da zeytinyağlı yemek mi mutlaka soğanı kavururken şeker ekleyin. İşte o zaman tadı tuzu yerinde oluyor. Atasözlerimiz ve deyimlerimiz tad ve tuzla bozmuş sanki. Ama iyi de yapmışlar o kaçarsa hayatın tadı da kaçar : )
Il gusto , sale * : tadı , tuzu.
Eeeee  gustosu iyi ne demek ? Tadı yerinde mi ? Yada datlım kıymatlım  hani şu eski Türk filmlerinin tipik Anadolu insanının fingirdeme cümlesi. Datlım . Hayatımın tadı.




Haytımızın tadı da aynı şekilde olmalı . Hem tatlı hem tuzlu . İkisinden biri oldu mu çekilmez o hayat. Sıkıcı olur. Hem zaten yine eskilerin de dediği gibi " Didişmek evliliğin tadı tuzu değil mi?" Hep mutlu şabalak gibi bir sırıtış ile hayata bakmak iç bayar dı bence. Arada didişmeli insan , büyütmeden tabii. Olay büyürse işin tadı kaçar. Çok tuzlu olur şap gibi olur o hiç yenmez. Elimizden geldiğince dengeyi kurmalı ve hayatı tadından yenmez . Hem zaten sonradan barışmak da ayrı bir zevk değil mi?
Sonuç hayatımızın her alanında dengeyi sağlamayı başarmalıyız. Tadımız tuzumuz kaçmasın diye ..... : ) En fenası da lezzetsiz olmasıdır hayatın. Aman ondan korusun hepimizi............ Tuz atarsın olmaz , şeker katarsın yanar karamel olur........... Aman aman formül hiiiiç bozulmasın. Şimdi sakın yanlış anlaşılmasın , ben dengedeyim sözüm meclisten dışarı.
Bir de özel not : hayatınızın şefi olarak formüle eklemeler yapmaktan sakın çekinmeyin. İçinizden ne geliyorsa serpin gitsin....Ya tutarsa ..........: ))
 Okunmak ve yorum almak üzere..

16 Ekim 2011 Pazar

PRİMA DONNA...................




Cuma akşamı çok keyifli geçti. Koşarak zar zor yetişerek çok keyifli bir söyleşiye katıldım. İstanbul Modern'de Selim İleri çok keyifli bir gece geçirmemizi sağladı. Hayal ve Hakikat sanatçılarını anarken Cahide Sonku'ya da değindi. 1916 - 1981 Ne hayat.......  Tiyatro ile başlayıp ilk filmini 1933 de çekmiş.   Tiyatro da Muhsin Ertuğrul ile bir çok oyunda sahne alırken sinema dünyasına da adını kazımaya başlamıştır. Sonraları kendi filmlerini yapabilmek için Sonku Film i kurmuştur. Zeki Müren filmleri çekmiştir. Çok para kazanırken şirkette  çıkan yangın elindeki filmlerim neredeyse tamamının yanmasına sebep olunca. Sonku Film bu birkaç saat içinde kendini milyonerlikten borç batağında bulmuş. Aynı dönemde eşini kaybetmesi onu alkolikliğe sürüklemiş ve bir daha sanat hayatına geri dönmeye çalışsa da her seferinde alkol onu uzaklaştırmıştır. Hayata bir kalp krizi geçirerek ve sevenlerinden uzak kalmış iken veda etmiştir.


 Selim İleri Bir ara keşke Tv dizisi olsa bu hayatlar dedi. Hayatları hep fırtınalarla geçmiş  fakat yine de  başarıyı elde etmişler. Yaşadıkları aşklar ise günümüz insanının algısını zorlayabilecek büyüklükte olmuş hep.
Selim İleri bir konuya değindi. " - TV de şu anda raiting rekorları kıran bir dizi " muhteşem yüzyıl " dan vaz geçebilsek ...... " Bunu o kadar güzel bağladı ki anlayabilmek için orada olmalıydınız. Demek istediği uzattıkça uzatıyorlar gazetelerde günlerce haber yapıyor . Keşke gerçek hayat hikayelerine el atsalar da bu sanatçılrımızı unutturmasak hep hatırlasak.
Prima Donna olmuş bu kadınları sergide kaçırmayın ve biraz Cahide Sonku'yu tanımaya çalışın derim. Onun da Haldun Dormen'e söylediği gibi :
" - Perde Cahide Sonku gelince açılır ....."


14 Ekim 2011 Cuma

TELEKOMÜNİKASYON .......... Hhhhmmmmm.......



Telekomünikasyon ...........On Line insanlar, kafalarını kaldırmadan ekrana bakan yada her an telefon görüşmesi halinde olan , wireless ortamlarda kimbilir nelere maruz kalan biz, günümüz insanı !!!!
Acınacak haldeyiz. Kafamızı kaldırıp etrafımıza bakmayı hatırlamalıyız. Heaven is a place on earth..... Abartı falan değil. Cennet bence gerçekten burada , sadece bakmayı bilelim.






Bu yukarıda gördüğünüz foto , Macarena - Kolombiya'da bulunan ve dünyanın en berrak nehiri olarak anılan Cono Cristales yani Kristal Nehir. Gerçekten kristal gibi olan suyunun yanı sıra içindeki bitki örtüsü inanılmaz desenler oluşturuyor. Hani ölmeden önce "MUST DO" "MUST GO" listeleri var ya bence onlara eklenmeli. Benim listeme aldım mesela.







Have a nice week-end ............


13 Ekim 2011 Perşembe

LEMON TIRAMISU

Yaz bitti. Havalar kararmaya başladı. Ama tam kara kış gelmeden size hala yaz havası verecek bir tatlı reçetesi vereceğim. Gerçi o soğuk kış gecelerinde de ağır bir menüden sonra hafif  bir tatlı isterseniz gayet güzel servis edebilirsiniz. 
Dönem dönem tarif vermek hoşuma gidiyor. Nette bir sürü tarif var ama benim verdiklerimin hem  yapımı kolay hemde sonuç mükemmel, emin olabilirsiniz. Hepsi test edilip, gayet exper bir gurme komisyon tarafından onaylanmıştır.








Limoncello ile aranız nasıl bilemiyorum ama ben evimden eksik etmem. Gerçi  içimini pek sevdiğimi söyleyemem. Bu yüzden benim evde ki Limoncello'lar genelde tatlı olup sofraya tabakta geliyor. Bardak ömrü sayılı. Şimdi gelelim tarife bu bir TİRAMİSU olacak . Kahvelisini herkes yapar bizim ki değişik olsun : )

Limoncello 'lu Tiramisu :




Malzemeler :

1-) 5 yumurta akı
2-) 5 yemek kaşığı toz şeker
3-) 1 limon suyu
4-) 470 ml. yada 2 cup krema (krem şanti)
5-) 235 ml. yada 1 cup Limoncello
6-) 235 ml. yada 1 cup su
7-) 40 adet  Savoiardi, Lady Finger, Kedi Dili (artık ne diyorsanız ) bisküvisi.
8-) Ben marie ile eritilip içine limon kabuğu rendesi katılmış 80 gr. beyaz çikolata
9-) 2 adet limon kabuğu rendesi







Yapılışı :

1-) Yumurta akı, şeker, ve limon suyunu çok iyi çırp. Kabarsın.
2-) Krem şantiyi ayrı biryerde çırp sonra yumurta akı karışımı, 1 yemek kaşığı Limoncello ve 1 adet limon kabuğu rendesi ile karıştır.
3-) Limoncellonun kalanı ile suyu karıştır arzuya göre şeker ekleyebilirsiniz.
4-) Savoiardi leri bu sıvı karışım ile iyice ıslat, daldır hangisi kolayınıza gelirse.
5-) Sonrası kolay Bisküvü, Krema, Bisküvi ........diz.
6-) Limon kabuklu çikolatamızı mermer tercih edilir ama ne olursa, iyice yayıp, bir yerde 10 dk. beklet sonra buzdolabında sertleşsin. Bu sert çikolatayıda ister küçük küçük kes ister rendele ve her katın arasına  ve en üste serpiştir.
7-) Süslemek için çok ince kesilmiş limon kabukları yada limon kabuğu rendesi çok şık oluyor bilginize.
BON APPETİT....


12 Ekim 2011 Çarşamba

MASTİCARE QUALCOSA *



OOOoooooooo OOOOOoooooo Mastika Mastika OOOOoooooo OOOO oooooo Sigarası MALBORA**
Diye bir şarkı vardı eskiden. Sabah sabah radyo da kanal karıştı duydum. Komik şarkı. Bir anda mastika ne acaba nedim. Sen küçüklüğünden beri duy ama anlamını bilme. Olacak iş değil. Efendim mastika % 47 gibi yüksek bir oranda alkol içeren sakız aromalı bir Yunan içkisiymiş. Bu içki tüm Balkanlarda bulunurmuş. Adını yine Yunanca dan gelen Sakız ağacından almış. Mastik Yunanca Sakız demektir.


Şimdi daha fazla Masticare quolcosa* etmeden tezimi açıklıyayım. İtalyanca Masticare : To Chew : Çiğnemek anlamına gelir. EEEE kök Mastik : Sakız : Sakız ne yapılır ? Çiğnenir .
Eğer bir kelimeyi İtalyanca yapmak istersek ne yaparız ? Sonuna - are - mare ekleriz : )
Masticare .....Mastikare...... OOOoooooo Mastika Mastika (burada içki) OOooooo sigarası Malbora (Marlboro) yani bir alemde akma durumu..............

Günün anlam ve önemi : İki şey öğrendik. İtalyanca çiğnemek ve Mastika içkisi.

* Masticare qualcosa : To mumble something : Ağzında (lafı) gevelemek.
** Malbora : Marlboro

11 Ekim 2011 Salı

The Tree of Life



Bir film seyrettim ve .......... Hiçbir şey olmadı , beni vurmadı , aslına bakarsanız kısaca                          " ANLAMADIM " Filmin DVD sini görünce atladım hemen aldım. O akşam eşim geç gelecek ti ben de kardeşimi çağırdım. Ohhhh pijama partisi gibi çocukları yatırdıktan sonra hemen oturduk filmeeee.






Oyuncular yeter , çekim ne güzel , müzik müthiş diyerek seyretsek te film ağır. Hem de ne ağır offff
Ama asıl benim sinirimi bozan tarafı : tam kardeşime bir şey söylerken ekrana bakmadımmmm ve  PAT film bitti. Bu film ne dedi , sonu nasıl bağlandı , ben de koca bir boşluk. Sizden ricam bir seyreden var mı ? anlayan var mı ? Lütfen bana anlatın. Merakla cevaplarınızı bekliyorum. Uyarmadı demeyin sonra ,  bu ağır film 1950 ler Amerika'sın da geçiyor ve az konuşmalı , uzuuuun uzuuuun bakan insanların filmi.  Eskilerin tabiriyle " Hasretle sizden gelecek cevabı beklemekteyim : )" Okunmak ve yorum almak üzere....

9 Ekim 2011 Pazar

DON'T WORRY BE HAPPY : )




Hani şu basında " Londra'lı bilim adamlarının yaptığı araştırmalar sonucu " diyerek başlayan cümleler var ya onlar ben de hep asparagas haber etkisi yapar. Hep daha ciddi bir başlangıç beklerim. Bla bla Üniversitesinde Prof. Dr. Bla Bla diyerek başlasa haber bana daha okunası ve daha ciddiye alınası gelir.
Şimdi ben haddim olmayarak öyle başlayan bir haberi sizlerle paylaşıp daha sonra da tezimi sunacağım.
Efendim, yine bu Londra'lılar ama bu sefer Lodra Üniversitesinden araştırmacılar - ki röportajı  Tali Sharot vermiş : Çok iyimser kişilerin neden sadece kendi dünya görüşlerini güçlendiren olaylarla ilgilenmekte ısrarlı olduklarını araştırdı.
Şimdi ben karşı çıkmaya buradan başlamak istiyorum Optimistiklerden ne istediniz? Onlar gayet mutlu. Dünyada sorun kalmadı da " bu mutlular neden mutlu yahu vardır bunun bir zararı mı dediniz?"
Neyse araştırmaya 19 gönüllü katılmış MR cihazına girmişler ve olaylara tepkileri o sırada beynin duygu kontrolüyle ilgili ön loblardaki faaliyetin arttığını görmüşler.






Ve kara vermişler ki : Pembe gözlük takmak stresi önlüyor ve bunun da, insan hayatında para biriktirmek yada condom kullanmak gibi önemli korunmaları engelleyebilir.


Şimdi gelelim benim tezime : 


Akıllı insan mutlu olabilmeyi bilir. Her koşulda becerebilir. Ve akıllı insan condom da kullanır ekonomik durumu el verirse para da biriktirir. Ama onu ne mutlu edecekse onun için biriktirir. Buna da kimse ağzını açamaz. Akıllı insan bilir ki kefenin cebi yok , hayat çok kısa , kendin ol , bu hayatta en önemli şey insanın kendisi .............. Akıllı insan bilir...... Bilir işte.....
Akıllı insan mutlu olmayı da bilir...........
Yani sonuç olarak sayın araştırmacılar düşün mutluların yakasından ,  bırakın ön lobları vızır vızır faal olsun . Siz asıl mutlu olmayı bilmeyen , beceremeyen insanlara yardım edin. Sonuçta mutlu insanın başına bir kötülük gelse ve bu yüzden ölse bile mutlu ölecek. Peki ya mutsuz zavallılar onlar yaşasa ne olur , hattan tad alamadıktan sonraaaaa.....................


Okunmak ve yorum almak üzere............

Love .........Fashion...........Converse..........

Converse ' i lise yıllarımda sevmeye başlamıştım. İlk aşkım Adidas ın  Stan Smith modeli, düz beyaz deri, bir LASTİK PABUÇ  ( ama arkası mutlaka ve mutlaka lacivert - ki o zaman yoktu ) hep babama sipariş verirdim o yurt dışından getirirdi. Sonra Dia-dora cı oldum ama tabii ki onun da bir enteresanı olacak. Yumuşacık ipek gibi beyaz deri, üzerinde diadora nın logosu diyeyim, Y harfinin yan yatmışı gibi birşeydi o da oksitli dore boyalı. Aman allahım o ne havalı bir şeydi bilemezsiniz. Bir de kanguru derisi derlerdi bilemem ama müthiş yumuşacık birşeydi.
Ben bunları giyerken bizim lisedeki kızlar Kapalı çarşıdan aldıkları rengarenk Converse lerle gelirdi okula. Hatta bizim kolej çok sıkı, deli gibi disiplinli oldığundan lise hayatımız boyunca mezun olduktan sonra kendi okulumuzu açmayı hayal ederdik. Buda yetmezmiş gibi açmayı planladığımız kolejimizin formasını durmadan değiştirsek te ayakkabı mecburiyeti kuralımız hiç değişmezdi : rengarenk Converse. O zaman yeni çıkarttıkları bir modeldi, ayakkabının her parçası başka renkti anlıyacağınız palyaço ayakkabısı gibi birşey ama yasak yaaa ne cazipti anlatamam. Sonra bende lise biterken yarım Converse edindim ama yine de oldum olası deri sevmişimdir.
Neyse bu LASTİK PABUÇ tarihçemi anlattıktan sonra gelelim aşık olunası bir converse e. Missoni dizayn etmiş.


Pek moda yazmıyorum sayılır ama bunlara bayıldım. Bulsak ta edinsek ..........Hazır ......Lastik Pabuç ..... demişken, anlatmadan olmaz. Sevdiğim bir arkadaşım teenage olan yeğenine lastik pabuç dediği bir gün azarı işitmiş : "Yaaa teyze şööle söyleme, spor ayakkabısı o. Yyaaaaaa yaşlı olduğun ortaya çıkıyor."  demiş.
Ne yapalım bizim zamanımızda öyleydi........... I love my lastik pabuç s .....................

Cesaret........Neşe için cesaret.................



Bazen sözler anlamsızlaşır. Bu gece fotolarla birşeyler anlatmaya çalışıyorum. Bakmayı değil görmeyi becerebilmek gerekir. Bu gece cesaret konumuz, herşeye karşı cesur olmak, hayata, aşka, mutluluğa......




Bazı adımları atmazsak neşeyi nasıl yakalarız. Bir ottan farkımız yada bir taştan farkımız sadece kalp atışımız olmasa gerek. Biraz beklenmedik şeyler yapıp hayatımıza neşe katmak üzere.
Okunmak ve sizden yorum almak üzere...............

Beauty around us.......


8 Ekim 2011 Cumartesi

Great Idea.............

Elalemin sayfalarında görüp içim gidiyor. Her sene resim çekip dizi haline getirenlere bayılıyorum. Benimkiler büyüdü desem de bu saatten sonra bile başlasam çok tatlı olacak eminim. Bir de aşıklar var ki aman aman....
Ben şimdi harmanlayıp tek proje haline getireceğim ve 2011 yılından itibaren başlıyorum. Sizinle de paylaşacağım söz.


Bu ekteki foto yabancı bir blog dan alıntıdır ben bu fikre bayıldım ama değişiklik yapacağım ve çocuklarla beraber aynı pozu vereceğim. Bu çift her sene yıldönümlerinde bu pozu vermiş. Bir önceki senenin resmini ellerine alarak . Sonsuzluk hissi uyandırdı ben de sanki karşılıklı iki aynada aksini takip etmek gibi.Tatlı bir anı olacağına eminim...............EEEE bir de anlam yükleyelim : mutluluğumuz will go on n on n onnnnnnnn.......



7 Ekim 2011 Cuma

Parenting..................

Asla ama asla unutmamamız lazım. Hafızaları öyle bir sünger ki. Kaç yaşında hafıza kaydı başlıyor onu bilemiyoruz ama çok erken başladığı kesin. Bir de unutmadan çocuklardaki hafıza asla kaybolmuyor da haberiniz olsun.....
2GXZ2VUPS6KE

6 Ekim 2011 Perşembe

GÜZEL BİR TESPİT...........

 Şimdi döverken birazda seveyim dedim ve hoş bir konudan bahsetmek istedim. Biraz eski bir haber ama mutlaka yazmalıyım dosyamdan bulup çıkardım.
Bu memlekette de güzel şeyler oluyor. Ama çoğundan  haberimiz olmuyor. Wallpaper dergisi takipçisiyimdir. Onun gibi bir dergide bizden birşeyler olunca çok mutlu oluyorum. Nisan sayısında haber olmasak ta bir reklamımız var. Turkish Ceramics reklam vermiş. Reklam çok başarılı. Sonra sırf meraktan, Turkishceramics'in web sayfasına girdim (-ki daha önce hiç girmemiştim) oda başarılı. Sonuç Türk seramikçileri tebrik ederim, başarılı işlere imza atmakla kalmayıp tanıtım için güzel kanallar buluyorlar. Bulabilirsem dergide ki reklam sayfasını da paylaşırım çok hoş tam sayfalık bir reklam. Evdeki dergiden çekip paylaşsam olmaz, kalitesiz olur. Online da henüz bulamadım.
Tavsiye ederim hepinize, şahsen benim ufkumu açan, çok keyifli bir dergidir kendisi. Bir de amatör seramikçilikten midir ? nedir ? bilemem ama seramik ile ilgili her gelişme çok hoşuma gidiyor. Tamam ihracat çok yüksek ama fasonculuktan kurtulup, marka olmak en harikası olacak bence. Hem zaten seramikte  çok iyiyiz çooook. Türk seramiği dedirtmek lazım, duyurmak lazım. Hep güzel haberler okumak üzere......

TESPİTLERE EKLEME...................




Tamam, " Everything happens for a reason " ama bazı şeylerin sebeplerini bulamıyorum. Sonradan bile algılıyamıyorum. Neden ?
Komik milletiz. Bir şey üretiriz yada satmak istediğimiz iyi bir servis vardır, deli gibi çalışır en iyisini yaparız reklam bütçesi ayırmadığımızdan satışlar fosssss çıkar. Bu genelde eski kafa Türk aklı olarak piyasada devam eden bir durumdur. Ama tam tersine bu gün şahit oldum (-ki daha komik bir durum oluyor ) paylaşmazsam çatlarım.

Efendim, isim vermemek lazım mahkemelerle uğraşmayalım. Kablolu yada kablosuz iletişim kurmamızı sağlayan deliler gibi reklam yapan bir şirket var. onun bir kampanyasından faydalanmak üzere caddebostanda ki merkezlerine gittim. İyi bir servis aldıktan sonra her işin orada yapıldığını ama benim TV paketimi Göztepe nin yaptığını öğrendim.

İki çocuk elimde, düştüm yollara. Danışmada ki genç, danışanların topunun zekasının bayağı geri olduğuna kanaat getirmiş olacak ki halkı hafif yollu azarlıyor. "Şuradan sıraya geçin" dedikten sonra ( bu arada zaten başka yerden sıraya istesenizde giremezsiniz) eminim ki sadece Türkiyede yapılan bir iş olarak bizim için (- nedense , beceremeyiz sanıyorlar sanırım) makinenin düğmesine basıyor ve makinenin altından sıra numaramızın yazdığı kağıt parçasını almamızı sağlıyor. Neyseeee hafif gerzek muamelesi görüp kağıt elimde sıramı bekledim. Reklamlara göre o müthiş paketi alacak ve sınırsız internet + TV yayını + telefon neredeyse bedava veeee süper hızlı olacaktı. Ama o iş öllleeee kolay değilmiş. Benim ile ilgilenen memur önce telefon numaramı alıp bir şey öğrenmek üzere, gitti gelmez uçtu konmazzz oldu.

Sonunda geldiğinde aynen şunları söyledi : Şimdi ana vericiye en fazla 850 mt uzaklıkta olmam gerekiyormuş. Daha uzağa yayın yapılamıyormuş. Bizim ev 1150 mt uzaklıktaymış ki bu bizim TV seyretmemizi imkansız kılarmış. Ama ara sıra bizim telefon kutularına bir parça ekleniyormuş eğer o eklenirse seyredebilirmişiz.
Ben haklı olarak " Ben şimdi bu formların tamamını doldurdum ve talebimi size iletiyorum. Siz bana şimdi o parçanın ne zaman takılacağını söylermisiniz ? " dedim. Cevap şaka gibi : " Heeee yoooooo söyleyemem. Onun ne zaman takılacağı hiç belli olmaz. Ama  siz şu numarayı düzenli olarak ayda bir falan arayın telefon numaranızı söyleyin gücünü sorun yükseltilmiş ise tekrar bize gelip başvurun " dedi. Ben de sinirlerim çekilmiş bir halde " Yok canım , o zamana kadar TV seyretmenin başka bir yolunu bulurum herhalde " dedim.

Unutmadan açıklamasının bir yerinde de zaten telefon görüşmelerinin hiç sağlıklı olmadığını, durmadan koptuğunu, bunun sebebinin ise internet üzerinden olduğunu söyledi. Yahu siz değilmisiniz o reklamları yapan     " şöööleeee güzel yayın bööööleeeee hızlı internet bööööleeeeee çok telefon görüşmesi bedava "
Sonuç ben ne zaman bu gibi işlerle uğraşsam her seferinde ayrı bir fıkralık olay yaşıyorum. Tez vakitte herşeyi online yapabildiğimiz bir düzen diliyorum. Yoksa bu kafa ile iş yapmak çooook zor.
Şimdiiiii, yazımın başında ki Neden ? sorusunu tekrarlıyorum. Bu sorumun içinde görevliler, yetkililer neden telefonda doğru ve yeterli bilgi vermeden başından savar yatıyor. Sonuç ben bugün toplam 2.5 saat harcadım ama ilk telefon açtığımda benim hattımın gücünün önemini anlatıp, bakıp uyarabilir yada şu numarayı arayıp öğrenin diyebilirdi. Danışmadaki görevliler neden o düğmeye basıyor ? Neden ? Bu arada  o gördüğünüz kampanyaların ve hediyelerin tamamı hayatında ilk kez telefon hattı alacak insanlar için, siz eğer eski müşteri iseniz size hiiiiiiç birşeycik yok haberiniz olsun....................
Neyse, Cevabı bulan yada bir bilen varsa lütfen buradan hepimizle paylaşsın. Efendim okunmak ve yorum almak üzere..................

5 Ekim 2011 Çarşamba

TESPİTLER....VE........HAYALLER..........



Bu ara en büyük hayalim evimin dekorasyonu ile oynayabilmek. Ama yeni kanepe almalı, sandalyeleri değiştirmeli, koltuklarımı da yeniden kaplamalı. Ehhh elim değmişken mutlaka ve mutlaka duvarlarımdan bir tanesini duvar kağıdı ile kaplamalı......................
Listem uzayıp gidiyor, ciddi bir sponsor bulmam lazım : )) Ama bu foto en büyük iki arzumu içeriyor. Klasik kulaklı berjer hemde mavi (- benim ki daha geniş olacak) veeee önünde oturan sevimli. Kaldı ki o biraz daha uzun vadeli hayal gibi....Evde babamız kararlı bir şekilde bahçeli ev şartı koydu. Neyse o bizim iç sorunumuz diyeyim. Ama gerisi bu sene yavaş yavaş yapmamı bekliyor. İnsan evini sevmeli herşeyiyle sevmeli ok ama bana bazı şeyler batmaya başlayınca evden de soğuyorum. Silkelenmeli ve çalışmalara acilen başlamalıyım.......






Tespit 1 ) Kahvenin kırk yıl hatırı var tamam ama günümüzde kimsenin kimseye hatırı yok. Eskiden annemlerin arkadaşlarına ( haftaiçi dahil ) yemekten sonra kahveye gitmek diye bir adetleri vardı. Kimse aman yarın okul var işten yorgun geldim falan filan uzatmaz hemen giderdi. Amaç görüşmek ve tatlı sohbet ise neden olmasın. Ama yoook günümüzde kalmadı hep yorgun ve hep bakarız sonra da arkadaşlarla görüşmeye kalkınca neredeyse 24 saatlik durumlar...................Sıkıcı.....Eskiye özlem başladı mı ? yaşlanıyorsun demektir. O zaman düz mantık : ben yaşlandım....eski adetleri istiyorum.




Tespit 2 ) Eskiden aileler daha sert davranırdı çocuklarına. Şimdi kişilikleri gelişsin diye 1.5 yaşında ki çocuğuna garsonu bekletirken " ne yersin canımmmmmm " diyen ebeveynlerrrrrr. Yaşları büyüdükçe yandık demeye başladılar. Böylece etrafta ukala ve ebeveynlerine gayet terbiyesizce konuşabilen, konuşan ve terslenmeyen çocuklar görür olduk. Eskiye özlem evet özlüyorum. Biraz anne baba olmanın farkının , onların arkadaşı olmadığınızın farkına vardırın.......... Çocukları antipatik büyümüş te küçülmüş cüceler haline getirmeyin ne olur...............
Okunmak ve yorum almak üzere...................




3 Ekim 2011 Pazartesi

HİÇ SIKILDIN MI ?........

Bir film seyrettim. Filmin bir sahnesinde yan rollerden biri bu soruyu sordu. Durup dururken.
 "-Hiç sıkıldın mı?" Anlaşılmadığını anlayınca,açıklamaya başladı. " -Tabii ki herkes birşeylere sıkılır. Sebepli sıkılır sebepsiz sıkılır. Bu benim başıma hiç gelmedi diyemez kimse. Ama benim söylemek istediğim " kendinden sıkıldın mı?" yani kendi kendine sıkıcı geldin mi? yada hayatın çok rutin geldi mi? "




Bence bu çok ağır bir soru. Yani cevabı belki çoğumuz biliyoruz ama yüksek sesle söylemeye cesaretimiz yok. Çoğu zaman sürünün bir üyesi olup çıkabiliyoruz. Yani, siz ne yaparsanız yapın, hayatınız bir rutine giriyor ki bu da insanı çok memnun eden bir durum değil. Demek istediğimi yanlış anlatmaktan korkuyorum. Dedemin tabiriyle : "- Anlatabildim mi? " bilemem ama benim asıl anlatmak istediğim şu:
Hani bir reklam vardı sabah alarm çalıyor küçük odansında bir kız uyanıyor hergün hergün aynı kalkıp işe gidiyor akşam aynı aynı ............ama reklamı diğer alternatif ile bağlıyorlardı uçuuuup uzakta tropik bir adanın sahilinde buluyordu kız kendini. Ben çok etkilenmiştim. Gerçi başarısız bir reklammış hangi firmanın reklamıydı hatırlamıyorum - da bu konumuz değil şimdi. İşte bende bazen o kız gibi rutinden sıyrılıp bambaşka birşey yapmak istiyorum. Bu bir seyahat olabilir - ki olsa en güzeli olur, hayatıma kattığım yeni bir hobi olur.
İşte o zaman sürüden ayrılıp mavi kuş olabiliriz.



Mavi kuş çoğu toplumda zaman içinde hep güzellikler getirmiştir uğurludur mutluluk verir. EEEE hayatımıza daha fazla mutluluk katsak fena mı? Şimdi bu da nereden çıktı dediğinizi duyar gibiyim. Sonbahar depresyon mevsimi yaa, önceden biz gardımızı alalım ve hazırlıklı olalım dedim. Sıkılmaya başlamadan birşeyler yapalım. Yoksa kara kış gelecek yağmur çamur ve erkenden kararan hava bizi evlere tıkacak.


Macera peşine düşüp alıp başınızı kaçın buralardan demiyorum şehirde neler yapacaksınız paylaşsanız diyorum. Ben en kısa zamanda seramik çalışmaya başlayacağım. Bana çok iyi geliyor o çamurla ben ..... başka birşey oluyorum işte. Tam tarifi mümkün değil şimdilik. Ama dileğim sizinde böyle bir keyif alabileceğiniz işle  vakit geçirip kışı atlatabilmeniz. Kışı sıkılmadan geçirebilmek, hayallerinizi duyabilmek ve okunmak üzere ...

TV.....

Ben, itiraf ediyorum " ukalayım" yani TV. konusunda. Herşeyi beğenmediğim gibi bir de seçicilikten öleceğim. Sezon açıldı ohhhh diziler başladı falan yok bende. Sevmiyorum sevemedim. Eskiyi özlüyorum belki. Pazar sabahı 10 gibi kahvaltı çoktan bitmiş, annem sofrayı ve evi toplamış, kahvelerini yapmış olurdu. Tam o saatte "pazar sineması" başlardı. Hafta boyunca beklediğim müthiş Kooo boy filmleriydi bunlar. Ama bu gün keyifle seyredilen ve aşkla beklenen yayın neredeyse yok. Var tabii olmaz olurmu ama azzz...
Bana göre az, hatırlatırım ukalayım. Çoğu dizinin fragmanını falan seyredince " bunun neresini beğeniyorlar ve bu işi yapanlar bu rezillikten nasıl oluyor da bir de para kazanıyor" diyorum. Hele hele dizileri yayınlarken hiç mi Anadolu insanı düşünülmez. Biz bile hikayeleri için yok artık daha neler derken, köylümüz ne düşünüyor? Belki de aşırı dincilik, kapanmanın yani kafaları sarıp sarmalayıp paket etmenin ( 2-3 kat saranlara lafım) artmasının sebebi olabilir. Haklı olarak şöyle bir mantık kurulabilir, Başı açık olup bööööle olacağına, kapansın ve okumasın, aklını böööleee şeylere yormasın da  dizimin dibinde olsun. Kim bilir?
Hadi abartmayayım deyip asıl söylemek istediğime geleyim. Ben dizi seyretmiyorum. Sadece bir tane seyrediyorum onun da benden başka seyreden yok etrafımda. TRT 1 de doğudaki askerlerimiz ve PKK nın savaşını anlatıyor. " Sakarya Fırat " İlginizi çeker mi ? bilemem ama tavsiye ederim.
Ben genelde gözlerim dolmuş ve tahtaya vurup allah korusun diyerek seyrediyorum. Gerçek, acı gerçek.....


Belgeselciyim diyeceğim itici ve abartı gelecek ama ne yapayım doğru. Şimdi yeni bir program tavsiye edeyim. World Travel Chanel da Figen Batur ve Nihat Odabaşı. Figen Batur hep sevdiğim bir gazetecidir. Nihat Odabaşı ise tanımasamda keyifli bir insan bence. Neyse bu ikisi dünyayı geziyor . Bir de keyifli, sanat var, yemek içmek var, gece klubü var. Ben de dün akşam onlarla beraber Londra'yı gezdim. Çok güzeldi. Gözüm,gönlüm açıldı. Oradan öğrendiğim birşey paylaşmak istiyorum. Saatchi Art Galleryi gezdiler. Çok keyifliydi.




Ama bir iş paylaştırlar detaylı detaylı sanatçısıyla ropörtaj yaptılar uzun uzun işini anlattı. Çok güzeldi çooookkkkkkkkkkkk.
Richard Wilson'ın 20:50 adlı çalışması. Efsane olmuş olan bu çalışmadan ben Figen ve Nihat sayesinde haberdar oldum. Heykeltraş 1987 de bu işini tamamlamış. İş bir oda da bulunan tanklara geridönüşüm benzin bazlı bir madde doldurulup, duvarların da derinlik verilerek boyanması ile oluşmuş. Müthiş. Mutlaka görülmeli.



Sonuç : Bence gereksiz ve boş şeyler seyredip de " ben boş boş bakıyorum, aklımı boşaltıyorum diyeceğinize değişik şeyler bilmediğiniz şeyleri öğrenebileceğiniz filmler yada programlar seyredin. Bunamayı engellemek için 30 yaşından sonra öğrenmeye devam etmek gerekiyormuş. Bilginize....
Okunmak veeeeeeeeee yorum almak üzere......................

Keep on............