28 Kasım 2010 Pazar

Gittim, gezdim, geldim ...



Bugün Contemporary Istanbul'u gezdim . Giderken yolda polis kaynıyordu .Sonradan çıkışta öğrendik ki Cumhur Başkanımız gelecekmiş o hengame ondanmış . Pazar olması ve son günü olması yüzünden kalabalıktı.
Bu kadar sanat sever olması hoşuna gidiyor insanın hatta keşke daha fazla mereklısı olsa diyor , iç geçiriyor .
Bir sanat sever olarak , Cont.IST 'un sıkı takipçisi olarak acizane yorumlarımı bilgilerinize sunuyorum .
Geçen seneye nazaran bu sene beni çok tatmin etmedi diyebilirim . Yabancı katılımcılardan çok etkilendiğim iş olmadı . Ama bu sayede uzakdoğulu sanatçılarla tanışıyoruz . Bu sene Kore'li bir sanatçının kağıt işlerinden etkilendim . Bir ara yaşlanıyorum dedim kendi kendime , sebebi ise bazı işlere beğenerek bakarken -ne fena toz tutar ve nasıl temizlenir . diye düşünmem di. De'ja' vu hissettim ,geçen sene ki yerlerin de aynı işleri görmek hoş olmadı . Şahin Paksoy ve Doğan Paksoy'u aradım bence onlar olmadan olmaz . Bizim sanatçılarımızdan katılanlardan en çok bir Melis klasiği olacak ama Adnan Turani ve Komet beni en çok etkileyenler oldu .


Bu çalışma ben de hemen bir milli sorunumuzu hatırlattı  hem de gülümsetti . Evet bence  isteyen istediği gibi paket etsin kendini .Hatta bu çalışmadan da esinlenebilirler . Günümüz kadınlarını çağrıştırdı bana cıvıl cıvıl ve extra dikkat çeken .......: )


26 Kasım 2010 Cuma

Birgün

Kesin karar verdim bir gün mutlaka seramik çalışacağım bir studyom olacak.Geç kalmış falan sayılmam çoğu beğendiğim sanatçı çooook geç başlamış. Bu foto ya da bayıldım sadece paylaşmak istedim.Umarım herkes öyle yada böyle sanatı hayatına sokar.

25 Kasım 2010 Perşembe

Art is back in town


Bu hafta sonu atlanmaması gereken bir etkinlik : CONTEMPORARY ISTANBUL .     25 - 28 Kasım arasında düzenleniyor .Bana kalırsa ilk senesinden beri basında yeterince yer bulamamaktan muzdarip bir etkinlik. Etrafımda bu güne kadar duymadık ki diyen çok oldu.
Ben her sene giderim . Bana çok şey kattığına inanıyorum bir kere bu kadar işi bir arada görmek süper ,bir de yabancı katılımcıların sayısı o kadar fazla ki . Anlıyacağınız bence SATISFACTION GUARANTIED .
Çağdaş sanattan pek anlamam , pek keyif vermez demeyin şaşırtıcı çalışmalarla karşılaşacaksınız . Ben hafta sonu gitmeyi planladım raporumu haftaya sunarım . Kendinize bir hediye yapın ve gidin. Şimdi den keyifli seyirler .

24 Kasım 2010 Çarşamba

Tabelalar

Genelde tabelalara daha önce hiç gitmediğim bir şehre gitmişsem bakarım. Normalde benim dikkatimi çekmezler. Yurt dışından ihtiyaçtan yada meraktan takip etsem de İstanbul'da pek bakmam. Ama tabelaların amacı uyarmak olsa da komedyen olanları da yok değil. 
Bayram tatilinde annemler  GAP turunda bir Tekel Bayii tabelası  yakalamış. Bayiinin ismi "GEL DE İÇME TEKEL BAYİİ" Komik milletiz, dükkan sahibi müşterileri coşturmak yada ...a getirmek için gayet yaratıcı. Ama durum bazen de traji komik  oluyor . Kendine fazla güvenen  ve sanırım genlerimizde bulunan HERBOKOLOG luktan gayet yaratıcı işler çıkartabiliyoruz. 






Yanda ki tabela milletimin zekasının ispatı . Diyor ki : "Kardeşim herhangi bir şekilde beni denetlemeye falan gelen olursa işte ispatı.  Test falan ne lazımsa yaptırdım .  (ama eminiz ki raporu yok) . Ben bana düşen görevi yaptım, uyarıyorum da . Eeee daha ne yapayım !"








Vereceğim iki örnek te USA.den onlarda ki zeka pırıltısı ise tartışılmaz. Uyarı konusunda ise daha kararlılar. : )





Kitap zamanı

Bir kitap tavsiye edeceğim. Kısa öykülerden oluşuyor. Sevdiğim bir yazar olan Yekta Kopan'dan "Bir de baktım yoksun." Keyifli bir kitap. Fark ettim ki hikaye okumayalı uzun zaman olmuş ve hikaye kitaplarını çok özlemişim. Keyifli yazımı ile Yekta Kopan bizim jenerasyon diyebileceğim bir yazar.  Yazarın kitabı hakkında yorumu ise şöyle :  "Bir de Baktım Yoksun”  benim için özel bir kitap. İnsanın  son kitabı en özel kitabı, en heyecan verici kitabı haline geliyor. Tam da işte yoklukların, kaybedişlerin, eksik kalışların, arayışların, karşılaşmaların kitabı ve bütün onların içinde renklerin, şarkıların, şiirlerin, kitapların, babaların, oğulların, eşlerin dolaştığı bir kitap  “Bir de Baktım Yoksun”   .  6 öyküden oluşuyor .
Şöyle ağır kitaplara ara vermeli diyorsanız yada okumaya uzun zamandır ara vermişseniz ve tekrar kitaplarla kaynaşmak istiyorsanız  işte size biçilmiş kaftan. Tarafımdan zevkle tavsiye edilir . Şimdiden iyi okumalar .

22 Kasım 2010 Pazartesi

Bodrum dipsiz derya.......

Her zaman denize bakardım içime çekerdim maviyi. İçime işlediğini bütün kış bana enerji vereceğini hayal ederdim. Hatta sezonun ilk denize girişini balıklama atlayarak yapıp,  daha suyun dibindeyken tüm negatif şeylerin, yorgunluğumun, üzerimdeki negatif enerjinin deniz suyuyla arındığını hissederdim. Ama bu tatilde denize girmemiş olmanın etkisiyle sanırım bulutları içime çektim. Doyamadım seyretmeye . Hava gel git yaptı ama hiç sıkmadı hep müthiş manzaralar sundu bize. Bodrumun mavisi şarj etti bizi.
Uzun zamandır ha gittik ha gideriz derken bir türlü gidemediğimiz her yere gittik. Bir tek denizde bulunan yunuslarla yüzmeye gidemedik o da artık seneye.
Doğduğumdan beri Bodrum'a gidip gelen biri olarak burnumuzun dibinde ki bir köye gitmemiştim. Gökçebel köyü Yalıkavak yolunda bir dağ köyü. Çamların arasına saklanmış medeni bir cennet. bizden önce İngiliz'ler keşfetmiş bir sürü ev almışlar. Gidilmesi gerekir. Ben Havva hanımın kahvaltısının methini duyup yollara döktüm bizim kafileyi.  Ama klasik bir şekilde gidemedik. Neyse o da seneye kaldı.

O güzel köyde bir ağaçla tanıştım ismi bile güzel . Yoldan geçen köylü kadınlara sordum adı ESENBİL .  Kışın heykel edasıyla duran bu ağaç bir güzel çiçek açarmış , bir de güzel kokarmış ki..... Neyse artık o da seneye kaldı.

20 Kasım 2010 Cumartesi

Huzur...

Bayram tatilini fırsat bilip İstanbul 'dan KAÇTIK.Son anda verilen bir kararla Bodrum yolculuğumuz başladı. Yolculuk arabayla ve iki çocukla olunca korkutucu gelse de gayet keyifli geçti . Hava tam seyahat havası yani ne sıcak ne soğuk. Uzun süren yolculuk bittiğinde kendimizi terk edilmiş kimsesiz kalmış ama çooookkkk huzurlu bir cennette bulduk .  Hava genelde parçalı bulutlu ve ara sıra yağmurluydu.
Bodrum bu tatilde içten içe benimle konuştu.  Sadece ben duyuyorum sandığım için kendimi ayrıcalıklı hissettim . Günlerce bana : İyi ki gittiler , İyi ki gittiler . dedi . Doğa da konuşuyor uzun uzun OOOOHHHHHH diyor du . Kalabalık o kadar çirkinleştiriyor ki Bodrum'u İYİ Kİ GİTTİLER .
Yukarıda ki resim de sezonda bana göre vıcık vıcık ama kimilerine göreyse cıvıl cıvıl olan Türkbükü OOOOHHHHHH diyor . Doğa kendini dinliyor , arındırıyor  ve güzelleştiriyor. İnanması güç ama güzelim koyda bir tane tekne yok . Koya giren tekneler sadece balıkçılar onların da en büyüğü 6-7 mt. Motorunun  sesi ise kuşlardan sonra sessizliği bozan tek ses . Ben gittim şarj oldum geldim . Bodrum  kalabalık bastırana kadar şarjda . Tavsiye : Kendinize bir iyilik yapmak isterseniz bir geceliğine de olsa Bodrum ' a kaçın ve OOOOHHHH deyişini dinleyin . Pişman olmayacaksınız .

10 Kasım 2010 Çarşamba

Bu millet ahhh bu millet






Bugün çok komik ama acı gerçeklerle geçti.OGS sorunum var daha doğrusu aldığım günden beri bana dert oldu. Hikayeme 5 sene öncesi ilk OGS mi alırken zaten komik başladık. Plakamın eski sahibi 280 tl borçla kayıplara karışınca Ziraat Bankası bana bu borç kapanmadan yeni Ogs satamam dedi.  Daha da ileriye giderek kendi bulamadığı borçlusunun ev ve cep telefonlarını bana vererek,  dalga geçer gibi sen bul ve ödemeye razı et biz ulaşamıyoruz dedi. Ben de uzun bir süre sabredip almadım.  Adama ulaşamadım tabii ki . Banka bulamamış , ben mi bulacağım ?  Sonunda sıra beklemekten sıkılıp lanet olsun deyip tanımadığım bir  zat -ı muhteremin borcunu ödedim.  OGS sini kapatıp kendime yenisini aldım. VARAN 1 .............
Geçen kış OGS bozuldu format atılmalı kararı verdiler . Şaka gibi : Ankara'ya yolluyoruz 1,5- 2 ayı bulur gelmesi dediler. 3 ay sonunda kıymetli OGS me kavuştum bu arada + bakiye var siz geçin o hesaptan otomatik düşer dediler. Ama Hayııırrrrrr öyle olmamış internette borcunuz yoktur yazmasına rağmen o dönemde OGS ye format atılırken hesap kapanmış ben de kaçak geçmişim borç birikmiş 550 tl VARAN 2 ...

Neyse çok uzattım ama asıl hikaye bugün. 2.Köprünün Etiler yakasındaki binaya gittim 60 - 70 kişi bekliyor. Önce numara al az bir sıra bekledikten sonra evraklara bakan bey bankaya yolladı.  İşte orada 2 saat bekledim.  Havasız kalabalık çok fena biryer.  Herkes dertli , sinirli. Gereksiz evrak işleri bekleme süresini uzattıkça uzatıyor.Sanki memurların önüne hem bilgisayar koymuşlar hemde sayfaları kocaman bir defter , okkalı kalem ve kurutma kağıdı. Önce tek parmak kompitere bilgiler giriliyor sonra eski sistem yazılıyor.....
Beklemekten bayılmak üzereyken bir teyze geldi süzülerek . Kürklü ( bu sıcakta ) kaşlarınıda kaldırtmış, günümüz Türkiye'sinin tipik şaşkın bakışlı  yeni görme hanfendüsü . Bu teyze şubenin içine dalıp önce güvenliğe saldırdı ardından onun şerrinden korkan sanırım şube müdürü geldi onu aldı odasına götürdü. Tamam hanımefendi buyurun diye diye. Ben çıldırdım atladım sıra no su yok , ben de aynı işlem için bekliyorum , aradan adam almayın bla bla bla ........... güvenlik yok hanım efendi diye diye kapıyı yüzüme kapattı.  Çaresiz bekleyen kalabalığa döndüm anlattım olacak iş değil hepsi bön bön bakıyor. Fiş almadı diyorum tık yok. Sadece bir kişi oda yalandan " valla yaaaa " falan gibi yüce bir destek verdi.
Hakkını arıyan yok , haksızlığı umursayan yok, o teyze kimbilir kimdi şeklinde gereksiz bir ifade. İşin daha acısı bana bakışları " aaaaaaaaaa bu da amma abarttı,  ne var yani kadıncağız gitti bile. Bu hala konuşuyor  ! " diyordu. Yani bir daha daha anladım ki bu millet koyun . Koyun gibi baktıkça koyun gibi davrandıkça bu millete galiba herşey müstahak. VARAN 3 ............
Günün özeti : ben yaşlandım ,artık  haksızlığa hiç gelemiyorum ve  insanlar silkelensin hakkını arasın istiyorum.
Medeni olalım birbirimize saygılı olalım istiyorum. Offfffffffffffffffffff ........... Yaşlanıyorummmmmm.........

Melt,melt ,melt away .......


Her ne kadar havalar daha soğumamış olsa da ben kış keyfi yapmak istedim. Havanın iyice soğuduğunu hatta şömine yakmak zorunda kalacak kadar soğuduğunu hayal ettim. Bu bir akşam keyfi olmalı şarap eşliğinde bir keyif. FONDUE ........
Evlilik hazırlıklarımı yaparken ilk aldığım mutfak eşyalarımdan biriydi Fondue setim. Buradan yola çıkarak evimizde hafta da 3- 5 yapardık yada İsviçre'ye Fransa'ya dayanan bir kökenim var sanılmasın. Saf kan bir Karadenizli olarak nedense görür görmez aldım. Aradan geçen bunca zamanda kaç kere yapıldı diye soranlara cevap verirken gülüyorum , sayılı ! O da sadece çikolata fondue yapıldı.  Ona da Swiss Fondue falan denmez İsviçre de Çikolata Fondue yü Swiss Fondue diye isterseniz anlamsız bir bakış atabilirler. İsviçre'de peynir yenir Fondue deyince ise akla  peynir gelir. 
Swiss Fondue bir kaç çeşit peyniri rendele, erit, içine bayat ekmek daldır ve ye değil. Hele hele o marketler de poşet içinde satılan Swiss Fondue Cheese Mix falan diye adlandırılmış karışımları almak ayıp yada yazık,  vakit kaybı , o yediğiniz başka bir şey.  İşin aslı gerçekten marifet istiyor.  Kelime FONDRE den türemiş ve eritmek anlamına geliyor herşey eriyor karışıyor ve lezzete acele etmeden yavaş yavaş kavuşuluyor. Aşağıda vereceğim tarif denenmiş ve önemli bir şefin reçetesidir keyfini çıkarın ve kısa zamanda uygulayın . Fondue için yapımı uzun ama yenmesi kısa sürer denir. Ustalar yapılışını kısaca :Beyaz şarapla doğranmış sarmısağı pişir ,rendelenmiş peynirleri karıştır biraz da mısır nişastası ile kıvamı tuttur. diyerek kısaltsa da zor çok zor.  Tarif  bana MUHLAMA yı hatırlattı o da başka bir keyif . Karadeniz in Fondue sü biraz daha ağır ama lezzeti inanılmaz. Onu yapabilmek için gerçek Rize peyniri lazım anneannemin son 10 senedir söylediğine göre o eski peynirler yoookkkk. Madem kusursuz Muhlama yapamıyoruz o zaman Fondue.  İsviçre'de işin içine şarap giriyor o aromayı veriyor ama o da yetmez peynir karışımınız hazır olmasına yakın içerisine 1 kapak KİRSCH eklemelisiniz bu bir çeşit Cherry Brandy diyebiliriz. Bir adette şu : ekmeğinizi peynire daldırmadan önce çok az bir şekilde Kirsch e batırıp sonra peynire batırmaktır. Bunu çok dikkatli yapmalı çok az ıslanacak ekmek yoksa gecenin sonu hakkında düşünmeniz gerekir. Yemek keyiften ziyade eğlenceli bir oyuna da dönüştürülmüş :  Fondue yerken eğer ekmeğinizi karışıma düşürürseniz masadan birini öpmelisiniz.

Gelelim Tarif Kısmına : (4 kişilik )

 - 500 ml. Dry Beyaz Şarap
 - 3 diş ince doğranmış sarmısak
 - 2 tatlı kaşığı mısır yada patates nişastası
 - 700 gr. rendelenmş peynir
 -  1 şişe kapağı Kirsch ( isteğe bağlı )

Bir dağ havası için tercihiniz Gruyére peyniri olmalı  yada Emmenthal peynirleri daha otantik bir etki isterseniz denemelisiniz. % 60 oranında  bu iki peynirden birini seçtikten sonra miktarı dilediğiniz peynirle tamamlayabilirsiniz . Şarküterinizin tavsiyesi faydalı olacaktır ama Türkiye için tuzsuz,  kokusu az olan eriyebilen bir taze kaşar idealdir.

Şarabımızın 2/3 üyle yüksek ateşte sarmısakları pişirince nişastayı da ekleyip çeviriyoruz.
Üzerine peynirlerimizide ekleyip kısık ateşte peynirler eriyene kadar karıştırıyoruz Kirsh eklenecekse sonuna doğru eklenmeli . Karışımın kıvamı size kalmış katı olursa kalan şarapla açacağınız gibi ince olursa da nişasta ile kalınlaştırabilirsiniz.
Sonra keyif başlasın , şarabınızın mümkünse Sauvignon Blanc olmasına dikkat edip her kaybettiğiniz ekmekte de birini öperseniz muhteşem bir kış gecesi geçirirsiniz. Tadını çıkarmak için İsviçre'ye gitmeye gerek yok AFİYET OLSUN ..............................

7 Kasım 2010 Pazar

Başlarken......

Merhaba ,Hi ,Selam ! Hoş bulduuukkkkkk , Çok zor ne demeli , nasıl başlamalı bilmiyorum ama bugün benim adım amatör blogger. Burada hayattan aldığım keyifleri yazıp sizlerle paylaşacağım. Burada herşeye rastlayabileceksiniz sanat eserleri ve sanatçılar hakkında ilginç haberler,isimsiz ama bence müthiş işlere imza atmış insanlar ve onların malesef basında rastlayamadığımız çalışmaları.Bir de acizane benim bir anne,bir amatör şef,bir hobi olarak seramik çalışan seramik aşığı ve doğu felsefesinden keyif alan bir kişi olarak fikirlerime de rastlayacaksınız. Ben artık iflah olmaz bir gezgin olduğum için nette oradan oraya fazlaca geziyorum.
Eeeeee buna birde basından takip ettiğim sanatçıların izini ararken bulduğum sergiler, makaleler ,showlar eklenince ve bunları basında bulamayınca üzülüyorum.Donna Felice Molly de bunları paylaşacağım. Sayfamın ismi : Mutlu kadın Molly anlamına geliyor.Küçük şeylerden mutlu olmayı becerebilmek üzere, her geçen gün artan takipçilerim olması dileğiyle...........
Resimde gördüğünüz çalışma başlangıç yazım için biçilmiş kaftan ismi MEDITATION sanatçı isimsiz.Ama bana her zaman mutluluk ve huzur veren bir iş .Günün birinde ona kavuşmayı çok istiyorum.Ama o güne kadar keyifle paylaşıyorum.............