28 Ağustos 2013 Çarşamba

Çocuklar



Okulların açılmasına az kaldı. Okula giden çocuğu olan hanımlar sözüm size. Eğer çocuklarınızın yanına meyve veriyorsanız işte onlara sürpriz yapma imkanı. Geceden de olur sabah ta olur, iğne ile mesajınızı muz kabuğuna yazdığınızda öğlen mesaj gayet net okunur hale geliyor for your info.




Renkli bantlarla odalarında yeni dünyalar yaratmalarına izin verin. Ben denedim hem çok eğleniyorlar hem de yaratıcılıkları gelişiyor. Kendileri design ediyor ve uğraşıyor , yapıyor bu da onlara acayip bir mutluluk veriyor. Ehh bu da for your info.

 


Aradan da bunu hatırlatayım dedim.



Çocuklarınızı bırakın gördükleri ve sevmek istedikleri tüm hayvanları (sahibi izin veriyorsa) sevsinler. Siz sevmeseniz de ürkseniz de onlara müsade edin. Bu sevgiyi onlardan esirgemeyin.






İlgilerini çeken herşeyi onlara sağlamaya çalışın. Benim kızım mesela 3 yaşından beri fotograf makinasını elinden düşürmez. Şimdi hem enteresan ve başarılı bir bakış açısı var hem de fotografları beğeni aldıkça çok mutlu oluyor. Küçükken ona ucuz bir makina almıştım o onundu şimdi ise benim kıymetli makinamı ara sıra veriyorum ona emanet oluyor ve gerçekten güzel çekiyor.





Bırakın arasıra şu çizgi filmlerden öğrendikleri şeyleri yapsınlar. Bizimkiler bu resimde marshmallow yapıyorlar. Bu kadar küçük ve saçma şeyler onlar da unutulmaz anlar olarak kalıyor. Unutmayın.

Bu da nereden çıktı ........... Şuradan, hani okullar açılacak hani çocukların nefes almaya vakti kalmayacak ya. Unutmayalım istedim , unutmayalım onlar çocuk ve aslında çok küçük şeylerden çok mutlu olabiliyorlar. Bu da for your info..........


27 Ağustos 2013 Salı

Cem Adrian

Zevkler ve renkler tartışılmaz. Çok klişe ama doğru. Tartışmaya değmez yada aslında şu demektir belki de : sana ne ben bunu sevdim.......
Belki seversiniz diye paylaşayım, hatırlatayım dedim : Cem Adrian yeni albumu çıkıyor cd olarak satışta mı bilmiyorum ama App Store da 3 Eylül de çıkıyormuş. Kısa kısa dinledim. Ses su gibi zaten ama bu album atlanmamalı derim.

İlk parça " Ben seni çok sevdim"  diyor ki :

Ben seni çok sevdim
Belki zordur anlaması sessizliğimden.
Ben seni çok sevdim.
Sen oku kelimeleri gözlerimden.


Güzel parça. Takıldım kaldım. Sen anla demese söylese............Ona söylese...........
Bazen fazla sessiz kalmak, karşımızdakinin anlamasını beklemek yada zaten biliyordur a sığınmak doğru mu? Tartışılır. Belki de tartışılmaz aynen zevklerin tartışılmadığı gibi o da öyle der geçeriz. Hayat kısa biraz daha söylesek, söyleyebilsek duygularımızı. İşte o zaman günümüzün en büyük modası Detoks var ya işte onun en hakikisini yapmış olacağız. Belki de ......Haberimiz yok sadece...........



Benden söylemesi............. Hala vakit varken, geç kalmadan, söyleyin gitsin. Ben seni çooook sevdim. Tüm sevdiklerinize söyleyin. Öyle eşe, sevgiliye falan değil çocuğunuza, arkadaşınıza, annenize, babanıza, kardeşinize hepsine söyleyin söyleyebildiğiniz kadar. Çooook iyi gelecek bilin.

24 Ağustos 2013 Cumartesi

To be happy & to be able to see

Fotografçılık sanatına hayranım. Kendi kendime fotograf çekmeyi severim ama bayyaaaa amatörce. Ciddi bir makinam olsa da kitapçığını okumadan kullanan Türklerdenim : ))
Kadraj iyi, iyi yakalamışsın gibi laflar bana bakmayı değil görmeyi biliyorsunu hatırlatır hep. Bu yüzdendir ki görebilen insanlara da hayranım. Herşey bakış açısında , vizyon da gizli sanırım. Bu aralar surf halindeyken takıldığım bir kaç foto paylaşacağım. Umarım beğenirsiniz .



Bayıldım.




Mavinin yeri her zaman ayrı.........




Diken bu kadar güzel yakalanır mı?



Aç gözlüüüüüüü Ayağında bile var. Ama sanırım özrü var "o bir anne" ..........



Denizi ve gökyüzünü yani  maviyi çooook sevdim. Enjoy............İyi haftasonları ..................

23 Ağustos 2013 Cuma

Rüya-Gerçek-Dilek





Bunu yapabildik mi ben ce tamamdır. Nirvana bilmem ne hepsi tamamdır.





Rüyalarımın pansyonu............

Bir de bunu yapabilsek ohhhhh. Düşünün yukarıda ki odada uyandınız, elinizi yüzünüzü yıkamak için yüzdünüz, sonra..........







Sonra sahilde uzuuuuun bir yürüyüş ve şu bitmek tükenmek bilmeyen çakıl taşı ve kabuk koleksyonunuza yeni parçalar eklenir.

Gün gelir belki resim çerçevesi süsü olmaktan çıkarlar.

Sonuç lets go............ anywhere .................gerçek yada hayal olsun...................ikisi de şehirdeysen iyi gelir :))
Karmakarışık serisine yeni bir ekleme diyelim . Deniz kenarındakilere selam, şehirdekilere sabır yolluyorum. Hepinizin günü süper geçsin. Hayırlı işler.............

 



22 Ağustos 2013 Perşembe

Parenting...






Ağaç yaş iken eğilir.
Üzüm üzüme baka baka kararır.
Keçi nereye çıkarsa oğlağı da oraya çıkar.

Bunları sıralamaya kalksam sayfalar yetmez. Çok ciddi bir gerçek var ki "çocuk yetiştirmek bir sanat." Hem de çok zor bir sanat. Öyle herkesin harcı değil bu iş. Keşke okulu olsa da yanlış yetiştirilmiş yada işi pek ciddiye almayan ebeveyn adayları mecburen gitse de hayatları güzelleşse, kolaylaşsa.
Ukalalık yapıyormuş gibi oldum şimdi ......... Ben doğru muyum tabii ki değilim hatalarım sayısız. Ama 2 çocuktan sonra çok acı bir gerçeği hatırlatmalıyım : Hamileyken okuduğunuz kitaplar , genelde iş pratiğe gelince pek de işe yaramıyor. En önemli kural asla atlamayın der hepsi rüşvet ve ceza yok. Hadi canımmmm
Benim pilim bitince öyle tehditler savuruyorum ki . Tek doğrum var kararlıyım. Hatta benim uydurmam olan atasözümüz bile var :
 - Ben birşeye HAYIR dersem o hiç evet oluyor mu ? Ağlasan da hiç fikrim değişiyor mu? Benim HAYIR ım gerçekten HAYIR dır değil mi?

Kitaplar, eş dost tavsiyesi, okulda katıldığım bir kaç toplantı sonuç : Ne söylerseniz söyleyin , çocuklarınız sizi dinlemiyor ama sizi seyrediyor. Onlar sizin aynadaki aksiniz. Ne verirseniz onu alıyorsunuz. Tabii ki istisnalar kaideyi bozmaz demeden olmaz ama genel de şekil bu.
Çocuklarımıza müdahale etmek onun dozunu ayarlamak bize geri dönecektir. İyi anlamda. Öyle pek uğraşmayınca olmuyor ............. olmuyor işte.

Buralara girmemin sebebi bugün çok sevdiğim bir arkadaşımın 2 yaşına yaklaşmış olan oğlunu görmemdir. Çok tatlı ama nasıl oyuncu .... anneye neler yapıyor ağlarken bir anda gülüp başka birşeye dalabiliyor. 2 yaş sendromunu hatırladım da ........Ürperdim. Ama her halleri ayrı zor. Bize düşen ise hataları görmek, uyarmak ve kararlı olmak. Ehhhhhhhhhhh çocuklular ENJOY diyelim. Ben tecrübemi paylaştım bu da bir bakış açısı olarak hatırınızda kalsın belki işe yarar. Kolay gelsin ne diiiiiimmmm.

21 Ağustos 2013 Çarşamba

Love .......


Karaciğer.............Prometheus.............Dr.Oz...................

 
 
Gece geç saatlere kadar oturunca internette surf yap, o aptal facebook oyununu oyna, kitap oku derken kendimi mutlaka bir ara Televizyona bakarken buluyorum. Ama kelimenin tam anlamıyla bakarken.... Sebeb-i mucib-i televizyonda bir şey yok seyirci de sadece bakıyor. Belgesel belgesel nereye kadar insan değişiklik istiyor. Neyse fazla uzattım. Sonunda kendimi Dr.Oz seyrederken buldum. 
Karaciğerden bahsediyordu. Demesi şu ki : Günümüzde kalp hastalıklarının öncüsü karaciğer rahatsızlıkları. Bunu engellersek kalbi de koruyormuşuz. Karaciğer şeker ve karbonhidratı sevmiyormuş. Bu ikisi aynen kanser hastalığını arttırması gibi karaciğeri de hasta ediyormuş.
Fakat bilinen şu ki karaciğer çok güçlü bir organ kendini neredeyse yoktan var edebildiği gibi hastalanmış halini bir kaç günde toparlıyabiliyormuş.
 
Dr.Oz üzerine basa basa bir myth i daha yıktı ALKOL karaciğerin baş düşmanı falan değil. Aşırı derece de saçmalayan tip değilseniz -sağlığınıza diyerek içmeye devam (Aydın Boysan'ın da dediği gibi -şerefe içmeyelim şerefli olmak sizin elinizde biz sağlığa içelim sağlığa onun ne zaman ne olacağı belli olmuyor :)) ) ama asıl düşman şeker ve karb lar unutmayın.
Kurtarmak için iki formul verdi ben ce denemeye değer. Ya işe yararsa ...........Yani bilginize sunarım :

1- Sabah kalktığınızda ılık suya limon sıkıp bir kaç damlada acı sos eklediğiniz bir bardak suyu için
2- Günde 3 cup turpgiller ve  yeşiller roka,fesleğen kılıklı yani koyu renkli ve acımsı olanlarından tüketilmeli.

Doktor ağzıyla anlatamıyacağım ama acayip işe yarıyormuş.Merak edenler eminim Dr.Oz un sayfasından detay alabilir.
Karaciğer kıymetli ve önemli bir organ kıymetini bilmeli. Bir de alıntıyla süslemeliyim dedim ve yine mitolojiye bulaştım :  


 
Efsaneye göre Prometheus, bir kurban töreni sırasında, kestiği sığırın etlerini ve iç organlarını hayvanın işkembesine sararak derisinin altına, sıyrılmış kemikleri ve arta kalan kısımları da içyağına sararak Zeus’a sunar. O’na kendi payını seçmesini ve diğer kalan payı da insanlara vereceğini söyler. Zeus iç yağına sarılmış olanı tercih eder,tabii yağı kaldırdığı an kemikleri görecek ve Prometheus’un onu bu şekilde aldatmasına kızacaktır. 
Bu durum üzerine Zeus, insanlara ateş göndermemeye karar verir böylece eti pişiremeyeceklerdir. Fakat insanları her zaman destekleyen Prometheus, Hephaestios’un ocağından çaldığı ateşi insanlara yollar. Bir başka anlatıma göre Prometheus bu ateşi, güneşin tekerleğinden çalmıştır.
Prometheus’un kendisini aldatmasına ve insanlara verdiği cezayı hiçe sayarak onlara yardım etmesine kızan Zeus, Prometheus’u Kafkas Dağları’na zincirlemiştir. Ayrıca bir kartalı da Prometheus’un ciğerini yemesi üzerine başına musallat etmiştir. Kartal her gün Prometheus’un yanına geliyor, karaciğerini yiyor ve ertesi gün karaciğer yeniden oluşuyordu.’
Prometheus daha sonradan Heracles tarafından kurtarılmıştır.
 
Efsane ilk bakıldığında, insanın ateşle tanışmasının öyküsü veya en basitinden Prometheus’un cezalandırılmasının öyküsüymüş gibi algılanmaktadır. Tabii ki efsane bunları da içermektedir. Ama günümüz gerçeklerine baktığımızda, bu hikayedeki en önemli unsurun ‘Karaciğerin Yenilenmesi’ olduğu kanısına varmaktayız. Günümüzden 2700 yıl önce karaciğerin bu özelliği biliniyormuşcasına bir efsane anlatılmıştır. Belki bu gerçek ilk defa bu efsane içerisinde belirtilmiştir, belki de bilinen bir gerçek kullanılarak efsaneye bir detay katılmıştır.
 
Mitoloji 2700 yıl önce biz biliyorduk diyor, Nepal - Çin biz 5000 yıl önce biliyorduk diyor Ehhh günümüz doktorları da birşeyler diyor .......... Gerisi size kalmış............Enjoy...........

17 Ağustos 2013 Cumartesi

Fang Ailesi

Uzun zamandır kitap tavsiyesi yapmadığımı fark ettim.Bendeniz okumayı severim ama en çok kitap almayı severim. Kitapçıda uzuuun uzuuunnn vakit geçirmek ve kasaya her gidişimde kendim için en az 2-3 kitap almak en büyük keyiflerimdendir. Birini al bitince gel yeni kitap bak benim için zordur. Kaçırırım diye korkarım. Unuturum almayı diye korkarım ve hep stoklu çalışırım.

Ama rahatsızlıklarım vardır benim. Bir kere benden kitap isteyen onu geri vermeli eğer şaşırır da vermezse derhal kara listeye alınır ve asla bir daha kitap alamaz benden. Heee kendisinin de bu durumdan hiiiç haberi olmaz hani. Eğer o kitap benim için kıymetliyse hemen yenisini alır saklarım. Ama alıcıya hiç sitem etmem. Anlıyacağınız uzun süre kitapçılar kapansa benim okuyacak kitabım mutlaka olur. 
Bir de yaş icabı mıdır nedir bilmem yada bir kaç seneye değişir miyim onu da bilmem ama ben kitaba dokunmalı ve koklamalıyım. Kıvırmadan katlamadan okumalıyım. Kitabı bitirdiğimde okunup okunmadığı pek belli olmamalı. Bu benim o kitaba gösterdiğim saygının bir yansımasıdır bence. Ehhh bu yüzdendir ki benim kitabımı aynı benim gazetem gibi benden önce kimsecikler okuyamaz eğer okunmuş olursa da biraz rahatsız olurum.
Bu rahatsızlığımı yada kişilik bozukluğumu uzun uzun anlattıktan sonra tavsiyemi ne kadar ciddiye alırsınız bilemem ama yine de deneyelim................



Hazır yaz gelmiş havalar sıcak şöyle kasmayan, hafif , kolay okunan , eğlenceli yada benim tabirimle bir plaj kitabı önereceğim. Gerçi çıkalı çok oldu ama benim stok ancak eridi ve ancak sıra geldi ona.
Kitabımızın adı FANG AİLESİ . Yazar KEVIN WILSON kendisiyle ilk tanışmam ve sevdim. Hatta başka kitaplarını da okumak için sabırsızım bile diyebilirim. Bir çok Amerikalı kitap eleştirmeni ve en iyiler listesine göre 2012 nin en iyisi. Kitap sanatı tartışıyor diyebiliriz. Tuhaf şeyler, hatırlanası şeyler sanat mı? İşte Fang ailesi tam da bunu irdeliyor. 2 çocuklu Fang ailesi çocuklarının ağzından sizi bir çocukluk anılarına götürüyor bir günümüze geri getiriyor.
Halka açık alanlarda sanatlarını icra eden aile bunu kaydediyor. Hatta bir yerinde " sana şimdi kocaman bir yumruk atsam bu da sanat mı? " diyerek okuyucuyu şaşırtıyor.
Günümüz sanatını ve sanatçısını bazen tiye alan bazen düşündüren kitabı ben severek okudum.En çok ta karakterlerin son performansları ile bu kez okuyucuları sarstıkları soruyu sevdim :

Her birimiz kendi hayatlarımızı mı inşa ediyoruz yoksa sadece başkalarınınkinin figüranları mıyız?
 
Okumanızı tavsiye eder , kimsenin figüranı olmamanızı dilerim.
 
 

16 Ağustos 2013 Cuma

Hmmmmm...........Ne desem.........

Sümerlileri Muazzez İlmiye Çığ ile tanıdım. Onun kitaplarını okuyarak öğrendim. Muazzez hanıma hayranlığım tartışılmaz keşke hiç yorulmasa da hep televizyonda sohbet etse. Eskileri anlatsa , dünya görüşünü paylaşsa........ Onun kitaplarından biri olan Sümerli Ludingirra ' dan bi alıntı yapacağım.







 ''Ah şu gençlik! Bugün ne kadar yalın gelen o olaylar, zamanında ne heyecan veriyordu insana! O günlerin özlemini zaman zaman çekiyorum; fakat yine de tekrar o günlere dönmeyi, yaşadığım bunca acı tatlı yılları tekrar yaşamayı istemiyorum nedense!''        
                                                                                                          Ludingirra'nın Yaşamöyküsü Tablet 4

Muazzez İlmiye Çığ,Sumerli Ludingirra


Yüzyıllar geçsede insan aynı insan ........... Yaşlılık aynı sıkıntı aynı keyif....... Latincede yaşımızı söylerken "30 yaşındayım" denmez "30 sene harcadım ,geçirdim" anlamına gelen bir cümle kurulurmuş. Bu da geçen senenin harcanıp bittiğini hatırlatır ve doğal olarak ta - neden kutlanılası bir durum olduğu gözümüze sokulurmuuuşşş.
Seneler harcamış biri olarak artık etrafımda ki acayiplikler daha çok canımı sıkar oldu.
Bugün ne yaşadım oradan başlıyayım:

- Kağıthane denen İstanbul'un semtlerinden birinde bir cenazeye katılacaktım.Eski Kağıthane camiinden kalkacak dendi. Cenaze sahibini fazla oyalamamak adına adresi sormadan telefonu kapattım.Kendimi google'ın güvenilir kollarına atıp eski camiinin Sadabad Camii olduğuna karar verdim. Camiiyi bulunca baktım ki kapalı ve restorasyonda .....Eski camiiyi önüme gelene sormaya başladım. Baktım olmuyor ben de en güvenilir muhatap olarak polisi uygun gördüm. Karakolun önünde 2-3 polis vardı yanaşıp "Kağıthane eski merkez camii neresi acaba " dedim. Bu arada açıklamak zorundayım yol boyunca kaç kişiye sorduysam merkez camii meydan da dedi ben de bu soruyu tam da meydanda bulunan polis karakolunun polislerine sordum.
Cevap olarak - bilmiyoruz dediler ve  hatta bir tanesi tatmin olmadı ben buralı değilim buraya yeni tayin oldum bile dedi.
Ben de ne varsa esnafta var deyip bir dukkana yanaşıp sordum aynı soruyu cevap ise şok edici oldu......
-Meydanda ki karakolun tam arkası............şaka ......gibi diyesim var ama değil............karakolun tam arkası.
Efendim karakolun arka çarprazında bulunan camii de restorasyonda olduğunda kapalı. Ve bu işle her hangi merciii uğraşıyorsa şunu uygun görmüş: meydan da karakolun ensesi, garanti bankası ensesi, heykelin sağı diye anlatılabilecek noktaya L şeklinde suntadan bir müştemilat mı her ne ise onu yapmış ve camii görevi görüyor. Ama atlamamışlar o sevimsiz açık yeşile boyamışlar.

Diyeceksiniz ki sen neye kızdın şimdi.
1- Neden bölgede ki tüm camiiler aynı anda restore ediliyor. Biri bitip biri başlasa daha makul olmaz mı?
2- O sunta yapıyı nasıl uygun görmüşler ayıp değil mi?
3-Polisimiz nasıl bu kadar ayakta uyur . Karakolun arkasından haberi olmaz. Heee yok var dı da benle dalga mı geçtiler.Geçtiler se neden ?
Not : Detay geçmesem olmaz , ben dini işlere çok takılan bir insan değilim aslında bu da biline.

Bu sinir olmanın altında bir acıda yatmakta. Katıldığım cenaze malesef cinayet yüzünden. Deniz kenarı müstakil evinde salonda uyuya kalmış 70 li yaşlarda çok tatlı bir hanım (- ki rahmetli odur) , eşiyse üst katta odasında uyuyor. Malesef evinde taş döşemesi yapan işçi yani hem para hem de yemek verdiği ve kıyamadığı o işçi camı kırıp eve giriyor, altın ve paralarını alıp boğazını kesip öldürüyor. Nur içinde yatsın.
Unutmamalı hep tetikte olmalı. Bu devirde kimseye acımamalı. O zaman da nasıl insan olmalı?




Kimsenin işi gücü yok, ama herkes de bir işte…
İşsiz güçsüz kimse yok.
Dağı, önce yeryüzüne mıh yaptı da sonra
yerin yüzünü deniz sularıyla yıkadı.
Yeryüzü öküzün üstüne yerleşti…
Öküz balığın, balık da havanın üstünde!
Hava ne üstünde?
Ancak bir hiç üstünde!
Şu halde herşey bir hiçten ibaret…
Bu kıvranmalar, bu didinmeler ancak bir hiç!
Feridüddin Attar, Mantık Al-Tayr.


15 Ağustos 2013 Perşembe

Prometheus... Zeus.......Pandora ............Life is still the same............




BA-YIL-DIM ................
Mitoloji severim aradan okurum ama hafıza sıfır. Gerisi gelmez ama severim işte.
Zeus efsaneleri anlatmakla bitmeyen Zeus..........
Bir tufan çıkararak insanları boğarak öldürmek istedi. Fakat kurnaz Prometheus bir kayık yaparak kendi oğlu olan 1 erkek (Deukalion/ dindar insan) ve 1 dişiyi (Sofi /dişil enerji, insanlığın ulaşabileceği son nokta,) bu kayıkta saklayıp tufandan kurtardı. Prometheus hani çok bilinen mitolojik karakterlerden değildir sananlar yanılıyorsunuz yunan mitolojisinde baş karakterlerden sayılabilir. Ateşi çaldı.... Pandora'yla evlendi............ Ahhh o kutunun açılmasına sebep oldu..................
Hikayesi uzun anlıyacağınız ama derler ki tufandan kurtulan Prometheus'un  oğlu Deukalion Zeus’a bir kurban kesmiş, o da kendisine yalvaran bu dindarı ve eşi olan öz kızını affetmiş ve ilk adağını yerine getireceğini söylemiştir.

Deukalion insanlığın tekrar yaratılmasını istedi. Zeus Themis’i (adalet tanrıçası) çağırdı. Themis “başınıza birer örtü sarınız, kemerlerinizi çözünüz ve yerden aldığınız taşları arkanıza atınız” dedi. Deukalion’un attığı taşlar erkeklere, Sofi’nin attıkları ise kadınlara dönüştü. Onlar 2. defa taştan yaratıldıklarından her şeye katlandılar. İşte Prometheus ve insanlığın masalı…


Masallar ,
Evrensel ve sonsuz, yersiz yurtsuz ve
Sahiplenilemeyen,
İnandığınız sürece olan…
En cesur, en ümitli zamanlarımız değil miydi
Çocukluğumuz?
Unuttuk, uzaklaştık,
Büyüdük!
Oysa hep yanımızda değil mi?
Periler, cadılar, kurnaz tilkiler, hain kurtlar,
Şaşkın kargalar, haramiler, krallar, kraliçeler,
Prensler,prensesler…
Herkesin her şeyin masalı yok mu?
Birinin masalıdır belki aslolan yaşam da!
Biz de o masalın kahramanları…
Ancak masallara inananların bildiği gibi,
Tüm masalların ortak yönü sonucudur!


Bu masal güncel mi değil mi? Prometheus ............. Bu gün bile haklısın...................

14 Ağustos 2013 Çarşamba

Priority ?????

O kadar çok şey yapmak isteriz ki........... Yapamayız.......... Zamanımız yoktur, paramız yoktur........yok olanların listesi uzaar da gider. İşin aslı o mudur gerçekten? Yok mudur............ yok sa vardır da hal mi yoktur.


Mesela zamanım yok diyeceğinize ertelediğiniz bir seyahat için - şu an önceliğim o değil derseniz. Kendinize, doğruyu söyleyebilmenin verdiği hafifliği hediye etmiş olursunuz. Ya da yürüyüş yapamamaktan dert yanıp vaktim yok ki diyorsanız sabahları bir saat erken kalk diyenlere cevabınız  -uyumayı tercih ediyorum olabiliyorsa kendinize ve karşınızdakine yeterince dürüstsünüz diyebiliriz.
Dürüst olalım derken bu dürüstlüğün bir sınırı var mı? Patavatsız olmak nerede devreye girer?
Kendimize dürüst olalım derken karşımızdakine de dürüst olabilecekmiyiz acaba ? Bu dürüstlük tamamen dürüstlük anlamında yaniiiii iç sesimizin dış ses olması gibi.............


Beraber olmayı teklif eden sevgilinize: - Beni gerçekten hayatında istiyormusun ? Tüm zamanını bana ayırabilecekmisin? Bunu ömrün boyunca yapmaya rağzı mısın? diye sorabilir misiniz.
Cevap sizi korkutmaz mı ....... Sevgilinizin aklını başına getirmekten korkmaz mısınız?  Ya size - doğru söyledin, saçmaladım biz böyle takılalım derse. Benim önceliğim sen değilsin, olamazsın da, benim önceliğim kendi rahatım derse.
Hayatınızın özgürlüğünü elinizde tutmak istiyorsanız enerjinizi emecek tüm etkilerden kaçmalı ve kendinize dürüst olmalısınız. Özgürlük elimde olsun derken neleri kaçırabiliriz peki? Dürüst olmak gerçekten bu kadar dürüst olmak etrafımızda insan bırakır mı peki?
Hayattaki önceliklerimiz ne............ Zamanımız varsa yapamamamızın sebebi sadece yeterince istememiş olmak değil mi?
Önceliklerimizi kusursuz sıralıyabilmek tek dileğimiz olsa ............ Listeyi de doğru yaptık mı ohhhhhhhhhh

- Doğduktan sonra bir dönebilsem
- Döndükten sonra bir emeklesem
- Bir yürüsem
- Bir koşsam
- Ahhh bir konuşsam
- Okuma vazmayı bir söksem
- Okul bir bitse
- Üniversiteye bir girsem
- Bir bitse
- Master bir olsa
- Bir işe girsem
- Bir yükselsem
- Onu bir bulsam
- Evlensem
- Çocuğumuz olsa
Liste buradan sonra başına kazasız belasız , hayırlısıyla gibi yaşlı insan yorumları eklenerek aynı sırayla çocuklarımız için sıralanır...........
- Bir emekli olsam
- Şunu bunu şunu bunu yaparım ....yapardım ...........keşke vaktim olsa..................


Listenin sonu bir anda şok etkisi yapmasın zamanımız varken "ÖNCELİKLERİMİZİ" doğru tespit edelim ve gerçekleştirelim. Ben ce tespit ettikten sonra liste yapmalı hayata geçirdikten sonra üzerini çizmeli........"done".



12 Ağustos 2013 Pazartesi

Karışık karma karışık ................... Karma ................Karışık................



Bazen sakin bir havada çakan şimşek öyle doğru zamanda gelmiş olur ki öyle güzel gelir ki...........
Hayatımız sıradan, sakin sakin akıp giderken şimşekler iyi gelir. Bu bazen acı bir söz olur bazen haber ama iyi gelir. İnsan şöyle bir silkelenir. Uzun zamandır yazamadım yoğundum ama kendimi kışa saklıyorum kışın yazacağım. Şimşekler de şimdi gelmesin bana bu ara lazım değil. Madem yazamıyorum bari beğendiğim bir kaç şey paylaşayım. Başlıkta da dediğim gibi : Karışık...........karışık.............

Yani .............




Geçmişi aile ağacını bulan bir sayfada babamın amcasının 1934 te Londra'dan New-York'a gittiği geminin yolcu listesini buldum. Harvard'a okumaya gidişi yanında bir arkadaşı daha var gemide sadece 2 Türkler ve ikiside öğrenci. Aile içi fotolar ve anlatılanlar dışında dünyanın bir ucundan bu belgeyi bulmak çok hoştu. Yani tavsiye ederim hiç ummadığınız belgelere ulaşabilirsiniz. Benzeri birçok sayfa var çoğu üyelik istiyor.



Şili Atacama çölü dünyanın en kuru yeri olarak anılıyor. Bu gereksiz bir tabir olabilir ama kayıtlı yağmur yok tarihte.... Bu tabiri National Geographic kullanmış. Ama ben bu çalışmaya bayıldım................ Çölün ortası harika bir mekan olmuş bu heykele..................




:)) Keep playing.............




Son söz............................ Amiiiiiiiiinnnnnn......................................