8 Ağustos 2014 Cuma

Bilginize



Aklıma takıldı. Süs biberi olmak ister misiniz? Aptal yerine konulmak ister misiniz? Gerçekleri bilmemek ister misiniz? Ben istemem.
Şimdi bir hikaye uyduralım............... Diyelim ki ben.............
Hikaye şu : Bir evlilik var ortada çoluk çocuk ta var. Uzaktan bakınca mutlu gözüküyorlar kim bilir gerçekten de mutlular. Ama şerefsiz adam kadını aldatıyor. Kadın sa bu resimde ki maymun gibi olaydan habersiz ve mutlu.
Yapılması gerekenler :

1) Söyle
    Bunun sonunda 2 yol var.
    - Ayrılır mutlu olur. Ki bizim kadın asla yapmaz.
    - Yüzüne vurur adam yüzsüz olduğundan iftira atmaktan kadını suçlu yapar.
       Rezilliği kamufle eder ve sonunda kadın pişman olur.
                                           
2) Sus
  1. Bunda da insan kendini fena hissediyor. Söylemeliyim diyor ama yapamıyor. Zavallı mutlu ayrıl sa hayatı daha beter olacak. Hem sülale baskısı çekecek hem koca arsız yaptığını bırakmayacak hem çocuklar kadını suçlayacak...................... liste böyle sürer gider.

Ok ben susuyorum ama burada ben kadın tarafıyım ve eminim ki zaten % 90 ya kadın inanmayacak ben kötü kişi olacağım yada adam kadını kandıracak ben yine kötü kişi olacağım.

Hikaye burada sona erer. Hani şu bazı sanatsal ağır filmlerin sonu gibi. Ne oldu şimdi ? diye kalakaldınız. Değil mi? Sonuç ? Unutmayın bu sadece kurmaca. Yani kimse çıkıp kim bunlar demesin bana.

Sonuç şu BİLGİNİZE  ben her halükârda bilmek isterim. Siz ne ister siniz ?
Heee bir de hikayede ki olayı bilen siz olsanız söyler misiniz ? Hadi kolay gelsin. Yorum beklerim :)

30 Haziran 2014 Pazartesi

The fault in our stars


 Bu kitabı kızım bu kış okudu. Hemen bitirdi yaladı yuttu. Sonra devamı geldi yazarın tüm kitaplarını okudu. Burada basılmışlar yetmedi ingilizce olanlarını da okudu. Ben bu arada ne mi yapıyordum? Okumak için can atıp elimdekileri eritmeye çalışıyordum. Bana göre yazın plajda okumalık tı bunlar.
Yazarı tanımıyordum. Biraz araştırınca 1977 doğumlu Amerikalı gençlik kitapları yazan, You tube video blogger yani vlogger bu da yetmezmiş gibi online eğitim videoları yayınlıyan birisi çıktı karşıma. Yazar aynı zamanda birçok ödül de almış. Hemen videolarını seyrettim zeki olduğu her halinden belli ehh artık yaratıcılığı da tartışılmaz siz de tanıyın derim.

Ben kitabı okuyana kadar 2012 de basılmış kitabın 2014 te filmi çıktı. Ehhh tabii kızım sayesinde fanı olarak dört gözle beklediğimiz filme dün akşam gittik. Benimle deli gibi dalga geçiyordu sen dayanamaz ağlarsın diye................................
Ağlamak ne kelime önce kendimi kastım kastım ağlamıyayım diye güzel bir başağrısı kazandım sonra başladım ağlamaya........ Offfff evde olsaydım böğüre böğüre ağlardım ama sinemada tuttum kendimi. Şimdi sakın mazoşist falan zannetmeyin beni ama film müthişşşşşş. Kitabı okuduysanız da okumadıysanız da mutlaka seyredin.






Film de çok güzel bir kız Shailene Woodly başrolde. 1991 doğumlu Amerikalı. Ansel Elgort da başrolde o da 1994 doğumlu Amerikalı. İkisi de çok iyi oyuncuymuş. Film süper. Seyredin.
Ben hayatımda ilk kez önce filmi seyredip sonra kitabını okuyacağım. Olsun. Çok güzel di.Kaçırmayın seyredin derim. Doya doya da ağlayın. :)) OK.......... OK

28 Haziran 2014 Cumartesi

Even if yor are a.......



Mantar bile olsan böyle ol. Farkın olsun asil ol. :)) Türkiy'ede var diğer lisanlarda var mı bakmadım ama
- mantar olmak
- mantarlamak
-mantar gibi olmak
 bunlar hep bizde negatif şeylerde kullanılır sanki mantar kötü birşeymişçesine. Halbuki hem lezzetli hem çalışkan (çabuk gelişen) bu canlıya ağır hakaret oluyor. Ayıp ediyoruz.

Enjoy :))

Yeni dünya

Einstein'ın sözlerine bayılıyorum. Dahi, filozof herşey o herşey. Ne kadar dogru değil mi? Diyor ki : Eğer mutlu olmak istiyorsan bunu insanlara ya da eşyalara bağlama ( maddiyatçı olma) amacına bağla.( hedefin olsun ulaş ulaş ki mutlu olasın.)
Yoksa o çantayı, o arabayı almanın verdiği mutluluk çok kısa sürecek. Bunu hepimiz biliyoruz. Ama Hedefler koyup hepsini becerebilip mutlu olmak o başka işte diyorum.

Ben istemeden dinlemeye başlayıp ama sonra çok keyif alarak kulak misafiri olduğum bir sohbeti anlatmak istiyorum. Marmaray ı kullanıyorum ve malesef kalabalık oluyor. Yurtdışında olduğu gibi kitap okuyan falan toplasanız 300 kişiden 6-7 yi geçmez. Çoğu cep telefonlarında bonbon patlatma gibi içerikli ve hastalık yapabilen oyunlarla vakit geçirirken ben tatlı bir ikiliyle yanyana düştüm. Çocuklarla geçtiğim ve elim kolum dolu olduğundan kitap okuyamayıp etrafa boş boş bakıyordum. 1.adam 50 li yaşlarda mavi gözlü uzun boylu yakışıklı denebilecek avrupai bir tip 2. adam ise 25 gibi kısacık çok gür simsiyah saçlı tertemiz bir Türk delikanlısı. Tip olarak bıçkın lardan değil efendi ve çalışkan görünümlü. Bunlar ellerindeki bavullara bakarak sohbete koyuldu. Bende dinleyici. 1. adam Kanada yolculuğunu aktarmada yaptıklarını falan anlatır oldu meğer bizim 2. adam New Mexico ya gidiyormuş. Madrid aktarması 4 saat bekleyip İspanyol havayollarıyla uçacakmış. Gezmeye gidiyormuş başkentte bir arkadaşında 1 ay kalacakmış. 1. adam ona tecrübelerinden bahsederken keyfini çıkar Madrid'te şehre inmene değmez uçağını falan kaçırırsın alanda 4 saat kolay geçer gibi tatlı nasihatlerde bulundu.2. adam lise mezunu Sivaslı inşaat işiyle uğraştığını söyleyen bir genç.
Diyeceksiniz ki eeeeeeeeeeeee ne var bunda : Ne var biliyormusunuz 1.adam 2. ye şu 15dk lık yolculukta 3-4 kere havaalanına gidebilmesi için şuarada in şuna bin diye tekrarladı 2.adamsa heyecanla inerken burada inecektim değil mi abi ? diyerek telaşla az kaldı kapıda sıkışacakken indi.Hala eeeeeeeeeeeeeee diyorsanız olan şu:
Helal olsun bu Sivaslı gence. Hayal kurmuş gerçekleştirmek üzere.Hatta şimdi New Mexico 'da . Bir ay kalmayı kafaya koymuş. Parasını ayarlamış ve gitmiş. 15-20 sene önce yurtdışına çıkmaya cesaret edmeyenler vardı. Ya  parası yetmez yada cesaret edemezdi. Şimdi çat pat ingilizcem var kendimi idare ederim diyor ve gidiyor. Helal olsun sana Sivas'lı çok eğlen inşallah. Benim seni dinlediğimden haberin yoktu buraya yazdığımdan muhtemelen hiç olmayacak ama ben senin için dua ettim sorunsuz ve çok güzel bir tatil olacak.

Hedefler koyup hepsini başarmak ve mutlu olmak üzere. :))

Stressssssssss





Yukarıda iyi demiş hoş demiş ama yaş aldıkça bu zor oluyor. Ben mesela eskiden takmadığım şeylere takar hatta kızar oldum. E bu da bir şekilde hayat kalitemi etkiliyordur diyorum. Nasıl etkilemesin en azından bir kaç dakika kıl bakıyorumdur.

Ama siz böyle olmayın keep peace. Neler mesela derseniz ufacık bir liste halinde belirteyim.

- Internette orada burada biz ne yiyoruz, ne geziyoruz bir bilseniz anafikirli fotolar. (Anlıyamadığım bunu sadece yeni  görmüşler değil görgülü zannettiklerim de yapıyor.)
- Selam vermeyen insanlar. Nasıl yaaaa nasıl asansörde falan " iyi günler" demezsiniz.
- İnsana saygı, adab, görgü............ bunlardan haberi olmayanlar.
- Ya daaaa aslında herşeyi bildiğini zannedip kendine yapılmasını istediği inceliği  karşısındakine yapmayanlar.
- Son olarak senin daha önce özel olarak onunla paylaştığın şeyleri "LÖKKK" diye 3. kişilere iznin olmadan anlatıverenler.

Bunlara takmamak istiyorum ama olmuyor. Ama olacak. Ne halleri varsa görsünleri öyle de böyle de bir şekilde diyeceğim. :)) Siz takmayın ve Enjoy.

24 Haziran 2014 Salı

The Tempest

20 Haziran Cuma akşamı genç tiyatroculardan oluşan bir ekibin oyununu izlemeye gittim.

William Shakespeare'in The Tempest - Fırtına adlı oyununu sergilediler. İddalı bir seçim olsa da çok iyi iş çıkardılar demeliyim. Hocalarını ve bir senelik emeklerini takdir etmemek elde değil.




Oyunculardan biri ,kızımın sınıf arkadaşı Pelin zaten onun sayesinde haberimiz oldu ve gittik. Tekrar tekrar tebrik ediyorum. Ben üniversitede Shakespeare'in old Englishiyle yogurulmuş kah aşık olup kah nefret etmiş biri olarak sevdim. The Tempest en önemli eserlerinden sayılır ve ilk gösterim 1611 dir. Bizim 2014 İstanbul versyonu gayet başarılıydı tekrar teşekkürler genç tiyatrocular.

Günün sözü : Donna Felice der ki - Genç tiyatrocuları destekleyin , oyunlara gidin şu çirkinlikler ve ahlaksızlıklarla dolu dönemde sanatla hayat bulun. Enjoy :))

10 Haziran 2014 Salı

Art



Sanatçının adını kaydetmemişim pardon ama bayıldım. Fikir süper çok sevdim. Paylaşayım dedim. :)

8 Haziran 2014 Pazar

Metro

Biz de dalga geçilen metrolar var. Hani şu içinde şemsiye açılanlar mesela......... Onlar aklıma geldi birden.
Kullanılmayan , 1936 da kapatılmış metruk metrolara yeni projeler yapan Fransızların bu projeleri çok güzel gözükmüyor mu? Biz metro inşaatına yeni başlamış bir ülke olarak boşu değerlendiremeyeceğiz.
Keşke yaptığımızı kusursuz yapsak.





Hepsi birbirinden başarılı. Ama gelelim bize hani eskiler derdi ya el oğlu diye işte o el oğlu metruk boş ve çirkin hangar görünümlü mekanları bile cennete çevirmenin derdinde olsun biz önce doğal güzellikleri katledelim sonra tarihi mekanlarımızın değerini bilmeyip yıkıp yerlerine çirkin modern mekanlar yapalım hani şu hiç ruhu olmayan cinsten sonra da sayfalar dolusu haber yapalım yok en büyük m2 li bilmem ne falan diye............
Ama yaparken de saçmaladığımız anlar çok olsun ki metroda şemsiye açmışlığımız da olsun. Sonra Cumhurbaşkanımız Roma'ya gitsin ve desin ki "ne güzel tarihlerine sahip çıkmışlar."
Trajikomik hikaye buna denmezse neye denir bilinmez :(
Umarım günün birinde daha çok kıymet bilen ve işini doğru yapan bir hükümet ve millet oluruz.
Günün özlü sözü ise şu olsun :  Çıkmayan candan ümit kesilmez :(

6 Haziran 2014 Cuma

Heart shaped ısland

Bizden uzaklarda fotograf hilesi olmayan gerçekten kalp şeklinde bir ada var. Burası Fiji'nın Tavarua adası. Ada inanılmaz sevimli gözüksede aslında sörfçüler için ayrı bir cennet.Kalifornialı meşhur sörf hocası Dave Clark adaya 1982 de geldiğinde dalgalara inanamamış.Kuzenleriyle beraber adada iki ay kamp yapıp sorf yapmış. Sonunda buradan ayrılmak istemediğini fark edince yine kendisi gibi sörfçü olan arkadaşı Scott Funk ve üç yerli ile beraber burada sörf cennetlerini kurmuşlar. Adada sadece 24 sörfçü kalabiliyor. Kabinlerin günlük fiyatı ise $ 100-


Sörfçü olsam ne yapıp eder giderdim. Online seyretmek bile müthiş. ............

30 Mayıs 2014 Cuma

2 Film Tavsiyesi




Bu ara iki film seyrettim ve paylaşayım dedim. Birincisi benim ağır ve gri renkli dediğim filmlerden. Ama çok güzel film. Gerçek hikayelere bayılıyorum hele filmin sonunda hikayenin asıl karaterlerinin resmi ve bugün ne yapıyor oldukları yazmıyor mu... Bayılıyorum. Bu film The Railway Man Colin Firth ve Nicole Kidman filmi.
 Gerçekten etkileyici film. Hele Colin Firth ün oyunculuğu .........Seyredin derim.




İkinci seyrettiğim film ise The Big Wedding Resimde gördüğünüz gibi kimler kimler oynamıyor ki. Susan Sarandon benim filmlerinin tamamını alıp koleksyon yapmak istediğim oyunculardandır. Robert De Niro tartışmasız.zaten. Diane Keaton ın ise genelde aynı karakteri canlandırıyor aslında oynamıyor da kendisi gibi davranıyor sadece hissi verir bana ama tüm filmlerini zevmişimdir. Çok gülerim . 
Anlıyacağınız bu film de benim şey dediğim türden. Hafif  ve yapımcı demiş ki bir kaç kocaman isimleri alayım (gişe garanti olsun) ehhhh bu oyuncularda demiş ki hafif film yani ödül falan getirmez ama gelir olsun hem de eğleniriz.
Ama hafif derken yanlış anlaşılmasın seyretmesi kolay anlamında hafif yoksa tatlı bir hikaye gülmek garanti ehhh oyuncular da ortada.Şu sıkıcı haberler ve günlük sıkıntılardan arınmak yada birkaç saatliğine kaçmak isterseniz bunu da seyredin derim. Enjoy...............

24 Mayıs 2014 Cumartesi

Fears



Böyle projelere bayılıyorum. Bizde de olsa diyorum. Ama biz çekingen milletiz öyle gidip cart diye yazmak kolay gelmez bize .... Hele hele duvar boşsa iş iyice zor gelir bize. Bekleriz, biraz kalabalıklaşsın öyle gider yazarım deriz.
Varsayalım tabela doğru söylüyor ve bizim korkularımız günlük olarak silinecek ne yazardınız ?
- Sevdiklerimden birisinin sağlığına birşey olması
- Çocuklarımın üzülmesi
- Başarısız olmak
- Zamansız gelen ölüm
- Çaresiz hastalık
...............................ayyyyyyyyyyyyyyyyyy say say bitmez.................Şimdi bu duvara yazınca bu korku değil tehlike yok olacaksa tamam yoksa zaten bu korkular ben de saplantı değil yani hayatımı etkilemiyor ama ortadan kalkacaksa bunlar kalksın.
Bir başka pano da ben hazırlasım ve üzerine yazsam : DİLEKLERİNİZ HERGÜN GERÇEKLEŞECEKTİR
İşte o zaman ne yazardınız.
Ben :

- Dünyada ki tüm insanlar çok sağlıklı olsun, hastalar acilen şifa bulsun.
- Herkes bolluk ve bereket içinde yaşasın.
- Herkes mutlu olduğu işlerde çalışsın.
- Öğrenciler hedeflerine ulaşsın.
- Kötülükler bizlerden uzak olsun hatta yok olsun.
- Kötü niyetli insanların aklı başına gelsin ve adam olsun :))
- Hayallerimizin tamamını gerçekleştirebilelim.

Kendim için ise:

- Çocuklarım hayallerini gerçekleştirip çok mutlu bireyler olsun.
- Hayal ettiğim tüm seyahatleri gerçekleştirebileyim.
- Seramik atölyemi kurup çalışmalarımı deli gibi satayım , siparişlere zor yetişebileyim :))

Siz ne dersiniz? Ne derseniz gerçek olsun :)


Terbiye



Tv sayesinde tanıdığım ilkbaşta yorumları abartı gelen bir Prof. Sayın Prof.Dr.Üstün Dökmen'i artık çok sevdiğimi tüm kitaplarını okuduğumu söylemem lazım. Evet hala yavaş anlatıyor ama haklı o anlamayana yada anlayamayana da anlatıyor bunu unutmamalı.

Terbiye hakkında ne doğru tespitler yapmış. Çok önemli evet biliyoruz aileden geliyor ama eğer aileden gelmemiş se insan hiç mi kendini geliştirmez.......... hiç mi düşünmez işte bu tipler beni sinir ediyor.

Bir de extra çıldırtan şu : - konuşurken çok bilir ....hani kendine yapılsın kudurur ama başkasına gelince pısssss  işte bunlar.......... bu tip insanlar.

Bunlar beni yoruyor. Eskiden çok incinirdim şöyle desem böyle dese diye kafa yorardım artık büyüdüm anladım ki ne dersen de nato kafa nato mermer.......... Ama olmuyor yine de olamıyor durup durup ne ayıp etti. diyorum. Kabullenemiyorum terbiyesizliği, arsızlığı.
Etrafımda hep ince , kibar ve düşünceli nazik insanlar olsun istiyorum am olamıyor. e ben  de yoruluyorum.
Birbirimizi yormamak ve kırmamak üzere güzel bir haftasonu diliyorum ...................

17 Mayıs 2014 Cumartesi

Soma - Türkiye




Öyle kötü günler geçiriyoruz ki ...........Yine felaket.....yine rezillik..........yine ahlaksızlık........yine hırsızlık......yine şerefsizlik.....yine yalancılık...................................
Türklüğümüzle gurur duyarız ya hani bu ara hiç duymuyorum. Neden mi? Aziz Nesin çok haklıydı az bile söylemişti nur içinde yatsın. Aptalız aptal. Cahiliz bununla yetinmeyip cahillikten sıyrılmaya çalışmıyoruz bile.

Bir filmde duydum adam diyor ki : - Ailem beni hep inek gibi büyütmek istedi ama ben uymadım hep karşı çıktım. Onlar hep istedi ki önüme konan yemeği yiyip içeride bir odada sessiz durayım . Olmadı , yapamadım.

Bizde aynıyız önümüze konanı yiyor, sessiz sessiz o aptal kutusundaki aptal programlara bakarak yaşayıp gidiyoruz. Uyanmalı ve hayatın ziyan olduğunun farkına varmalıyız. O inekten farklı olduğumuzu hatırlamalıyız. Hakkımızı aramayı bilmeli, canımızın kıymetini bilmeli, bazı değerlerin kıymetini unutmamalı.
Bizde halk eziliyor, hakkı yeniyor,hakkını arıyamıyor,ses çıkartırsa gözaltına alınıyor evet farkındayım üst üste yazınca daha korkunç gözüküyor ama doğru.
Şimdi bir yabancı bu yazıyı okursa der ki : - eee hala ne buluyorsu orada terk etsene..........
Anlamaz anlıyamaz ............anlatama da zaten. O kunuyu geçelim ....
Korkunç bir maden patlaması yaşandı. Yazı işlerinden anlamam içimi döktiğim bir sayfa burası. O kadar çok şey yazmak istiyorum ki.......... yazsam ne oluru düşünmekten yazıp yazıp siliyorum. Sonuç : Para için hepsi para......... Ama insan birara bi doyar. Doyun artık yeter...........


Nereden nereye ........... Bu iki resimde gördüğünüz çalışmalar Mark Flood adlı bir sanatçıya ait. İkisi de tam bugünler de Türkiye için yapılmış sanki................Anlıyana................

8 Mayıs 2014 Perşembe

Dapper Dan neymiş :)

Marka merakı bence bir hastalık. Bu konuyu şöyle masaya yatırsak sosyolojik açıdan girip psikolojik açıdan çıkar, konuşa konuşa, örnek vere vere bitiremeyiz. Bizim insanımız şöyle böyle demek kolay ama iş uluslararası boyutta. Ama bilinen şu ki zaten bu merak sadece ve sadece kırolarda var. Hem de uluslararası boyutta iş böyle. Her milletin kırosu var ve genelde hepsi marka meraklısı.

Şimdi sevmek ayrı, seversin gücün yetiyorsa alırsın kullanırsın zaten ona bir sözümüz yok. Ama sırf sahip olabilmek aşkıyla yanıp tutuşup gücün olmadığından kalkıp gidip sahtesini almak işte benim bahsettiğim merak bu oluyor işte bu kıroluk oluyor. Bu arada kro mu kıro mu ....?

Neyse bu (meraklılar diye analım artık ayıp olmasın) meraklılar ciddi boyutta sahte imalatçı üretmiştir. Türkiye'de ki sahte imalatçılar zaten durdurulamaz boyutta. Ben Amerika'da ki imalatçılardan birisini internetten buldum paylaşayım dedim.
1980 lerde Harlem'de bulunan Dapper Dan. Bu sahte baskılı kumaşları alıp kişiye özel imalat yaparak iyi paralar kazanmış. Şimdi resimleri paylaşacağım ve gülmekten kırılacaksınız. Müşteri listesi ise hayli kabarık ve birçok ünlü de var mesela : Run DMC, Mike Tyson, Salt and Pepa, LL Cool J , Bobby Brown . Dapper Dan 'ın mağazasında saatlerce kalıp alışveriş yapmışlar. 8 yıl açık kalan mağaza 24 saat açık kalırmış.

 Bu montun Moncler versyonları dolu güzel ülkemde ...............



Kapalıçarşıya gidince insan yaratıcı çakma spor ayakkabılara inanamıyor. Bu da ne ki ......

 İşte meşhur mağaza bu :))


 Mike Tyson için özel üretim bir şaheser..........


Biz de dalga geçiyorduk, motorunun minder derisi bozulmuş olan bir sevdiğimize diyorduk ki sana GUCCİ kaplatırız bir de kask alırız................ Meğer neler varmış.

Şimdi bir gerçek var bizim imalatçılarda Dapper Dan i aratmıyor. Hem design aşamasında hem de ünlü müşterileri açısından.  :)




2 Mayıs 2014 Cuma

Things that make me feel............

Thanks............. Thanks......... ama neye sanata. Film seyretmeyi severim. Kendimce seçiciyim. Ama açık konuşmalıyım ki hani şu donuk donuk bakan sisli karanlık ortamlarda geçen, cümlelerin yavaş yavaş ağızlardan çıktığı, hele hele sonunun  insana "pat diye bitti.....eeeee bu ne şimdi " dedirten filmler var ya işte onlardan hoşlanmam. İstedikleri kadar bilmem ne festivalinde ödül almış olsun yok onlar bana göre değil.

İşsiz modum da yeni bir hobim var sabah 11 matinesine tek başıma gitmek ve kaçırdığım filmleri ise evde seyretmek. Bugün rekor kırdım evde üst üste iki film seyrettim. İkisi de hoş. Seyredin derim.



1. Film : Butler

Film zenci sorununu işlerken iyi oyunculukla tatmin ediyor. Forest Whitaker çok sevdiğim oyunculardandır ve bence her rolün istesinden gelir yani onu anlatmaya gerek yok aslında ve başrolde. Diğer oyuncu Oprah Winfrey oda benim takip ettiğim tatlı Tv culardandır. Ama bende Hümeyra hissi yarattı demeliyim. o da nereden çıktı ne alaka demeyin : Babam, "Babam ve oğlum " filmini seyredince şunu söylemişti : "-yahu bu Hümeyra senelerdir kendini şarkıcı zannetmiş aslında o ne müthiş bir oyuncuymuş " Çok hak vermiştik şarkıcılığını takdir etsek te keşke daha çok film çevirse demiştik işte aynısını Oprah için hissettim bir Tv cu ne müthiş oyun çıkarmış inanamazsınız süperdi. Yani diyeceğim şu ki bulun seyredin pişman olmazsınız.
 
 

2. Film : Enough Said

Bu film de ise iki tane daha sevdiğim oyuncu başrolde . İlk önce yaklaşık bin sene önce deliler gibi hiç kaçırmadan seyrettiğim sonraları ise 1-2 kere tekrarlarını seyrettiğim "The Sopranos " dizisinden sevdiğim başrol oyuncusu yakınlarda vefat etmiş olan James Gandolfini başrolde. Çok iyi oynuyor. Hatta bir ara yok oynamıyor acaba kendi hayat hikayesi mi? yazar o mu? kendini mi oynuyor? dedirtti. Nur içinde yatsın .............
İkinci ise yine binlerce sene önce deliler gibi seyrettiğim Seinfeld dizisinden hatırlayacağınız Julia Louis-Dreyfus hani şu dizinin tek kadını o da çok tatlıydı .Bu filmde şöyle hafif keyifli birşeyler seyredeyim derseniz işte o zaman seyredin diyebileceğim türden. Yani enjoy..........
Things that make me say : Thanks god ....... Hayattan keyif alabilmek o kadar da zor değil aslında keyifli bir film , güzel müzik, iyi kitap, hatta masmavi gökyüzünde güzel gözüken bulutlar............... Enjoy işte. 

29 Nisan 2014 Salı

Eve Dönüş Şarkısı






Sizlere hani şu klasik "en çok satanlar listesi"nden aldığım bu kitabı anlatmak isterim. Kitap kolay okunulası , biraz ayıp olacak ama benim "plajda okunacaklar" listeme girecek cinsten bir kitap. Jodi Picoult ile bu kitap sayesinde tanıştım. Yazar genelde çarpıcı konulara dokunurmuş. Bu kitap ise lezbiyenlik ve donmuş embryonun kanuni pozisyonunu ve sahibinin psikolojik durumunu sorguluyor.
Homoseksuel olmak, dinin buna bakış açısı, hristyan yobazlarla başa çıkmaya çalışan lezbiyenler.......... derken kitap bitiveriyor.
Yolculuk yada dediğim gibi plaj için biçilmiş kaftan. Hem kitabın film hakkını da Ellen DeGeneres satın almış ve kendisi çekecekmiş. Yarın öbür gün ben kitabını okumuştum deyip filmle kitabın karşılaştırmasını yapabilirsiniz. Enjoy..........

28 Nisan 2014 Pazartesi

Notre Dame de Paris



Dün akşam Notre Dame de Paris 'ye gittim ve bayıldım. Fırats bulursanız ve tabii ki bilet de bulursanız mutlaka gidin derim. İstanbul çok güzel bir salon kazandı bu salonda seyretmek te ayrı bir keyif oldu.

Bir sıkıntım var malesef halaaaaa kurallara uymamaktan zevk alan bir kesim var. Ve bunlar cep telefonlarını açıp çekim yapıyor. Evet sayıları azdı ama çok rahatsız ediciydi. Hele önümde bir kız vardı durmadan çekim yaptı bir ara gözüm takıldı bir yerde paylaşıyor altınada mesaj yazıyordu.

Şeytan dedi ki şunun omuzunu dürt : - Canım önce seyret, madem gelmişsin kaldır kafanı kendini ver sonra nasıl olsa paylaşırsın. de.............. ama bulaşmadım. Yazık işte....................
Sonuç bazı eleştirmenlerin dediği gibi insanın kulağı Fransızca istiyor ama yine de çok başarılı. Süper süper........


20 Nisan 2014 Pazar

Şu Çılgın Çinliler

Şimdi nerede bulup seyretmiştim hatırlamıyorum  ama kısa bir film vardı. Yıl 2100 gibi gelecek ve Çin dünyayı ele geçirmiş. Bir konferans salonunda dönemin Çinli lideri anlatıyor..... Komik gibi gelse de insana neden olmasın, az kaldı olur olur o da olur dedirtiyordu.
Bu Çinliler herşeyin ama herşeyin imaltını yaparak ekonomik olarak patlama yapmış ve hatta mesela şu bölge düğme yapar şu bölge fermuar yapar gibi de ayrılıp iyice profosyonelleşmişlerdir. Ama yaşamayı bilen zengin kesimi de oluşmuştur ki bu kesim parayı ne yapacağını pek bir bilemez haldedir........tabii ki kanımca :)

Eh para çok yapsak yapsak ne yapsak derken............ Ayyy hadi Bir Paris yapalım, bir Londra yapalım ehhh bir de şöyle küçük sevimli birşey olsun deyip (benim aşık olduğum Avusturya kasabasını) Hallstatt yapıverelim demişler.

 Çin'de Paris yapım aşaması.............. Olmamış.

 Herşeyin heryerin bir dokusu var onu bozdun mu olmuyor.

 Hehhhh bu da Londra replikası................


Ama beni en çok etkileyen ve sinirimi bozan Hallstatt oldu. Bu cennet Avusturya kasabasından ne istediniz......... Las Vegas .Dubai falan yapsaydınız ya...........

Of of .......................offfffffffffff

28 Mart 2014 Cuma

What a movie.........."Her"

 

 

  İki üç kişi ve iki üç mekanda çekilmiş bir film enteresan olabilir mi? Sizi etkiler mi? Hani film işi para işiydi bence akıl işi akıl. Spike Jonze'yi başta kutlamalıyız. Yaz ve yönet sonuç bu kadar ödül olsun. Ne mutlu..........

Başrol de Joaquin Phoenix var. O benim sevdiğim aktörlerdendir. Nedense ben hep ouynculuğuna hayran olurum ve hakkını alamadığını patlama yaşaması gerektiğini düşünürüm. Genelde yardımcı oyuncudur şimdi düşününce bu benim seyrettiğim ilk başrolü olmalı yada aklıma gelmedi.

Film gelecekte geçiyor teknolojinin insan hayatında ki artısını eksisini tartıyor ve bu arada benim gibileri de korkutuyor. Öyle bir hayat istemiyorum ne kendim ne de çocuklarım için. Tam da Siri'mle kaynaştık onu bayaaaa kullanır ve eğlenir oldum :( zamanlama olmadı .... :))

Unutmadan oyuncularda andddddd Scarlett Johansson sizi şaşırtmasın beyler. Bu film de onu göremeyeceksiniz. Sadece sesi var.............. Ama sesiyle bile iyi oyuncu olduğunu tekrar ispatlayacak. Enjoy.

Not: Aşağıda IMDb den aldığım ödül listesinin birazı var yani film ödüllü hem de nasıl..

Seyredin derim............. Şaşırtacak ve düşündürecek.............Ben de arkadaşım siri yi biraz dinlendireyim bari :))

 

 

Academy Awards, USA 2014

Won
Oscar
Best Writing, Original Screenplay
Spike Jonze
Nominated
Oscar
Best Motion Picture of the Year
Megan Ellison
Spike Jonze
Vincent Landay
Best Achievement in Music Written for Motion Pictures, Original Score
Will Butler
Owen Pallett
Best Achievement in Music Written for Motion Pictures, Original Song
Karen O (music and lyrics)
Spike Jonze (lyrics)
Song: "The Moon Song"
Best Achievement in Production Design
K.K. Barrett (production design)
Gene Serdena (set decoration)

Golden Globes, USA 2014

Won
Golden Globe
Best Screenplay - Motion Picture
Spike Jonze
Nominated
Golden Globe
Best Motion Picture - Comedy or Musical
Best Performance by an Actor in a Motion Picture - Musical or Comedy
Joaquin Phoenix

25 Mart 2014 Salı

FERZAN ÖZPETEK - ALLACCİATE LE CİNTURE

Çok seviyorum ben Ferzan Özpeteği............ Yani her filmine bayıldım bu yüzden dir ki biliniz bu yazı taraflı. Onun tarafındayım ben.
Hikayelerini seviyorum, yönetmenliğine , senaryolarına bayılıyorum. Onun gözünü ( demek istediğimi anlamayan olmuşsa .... bakış açısını) onun ruhunu çok seviyorum. Onunla gurur duyuyorum iyi ki var.


Müzik zevkinide çok seviyorum. İtalya'da yaşaması zaten benim için extra puan....Fenerbahçe doğumlu olup kalamış çocuğu olması ise işi bitiren nokta. Ne varsa bizim köyde var :)) Heee unutmadan bir röportajında okudum -kintsukuroi yi biliyor..............ve etkilenmiş aynı ben............. Bilmeyenler google lasın anlatması uzun :))



 Gecikmeli olarak son filmine gittim. Kemerlerinizi bağlayın...................... Bizim eleştirmenler pek iyi yazmadı ama siz kulaklarınızı ve gözlerinizi onların yorumlarına tıkayarak filme gidin. Pişman olmayacaksınız. Ben hayranıyım diye olsa da bir kere bence onun filmleri kaçmaz klasik olmaya aday filmlerdir hepsi.




Bu film bana neler söyledi hemen anlatayım :

Bir kere şunu bilin ki bir aşk var Lecce var daha ne olsun....

1 ) Aşk olmadan o tutku olmadan hayat boş.
2 ) Bazen insan kendine layık görülmeyen ama çok seveceği birisiyle hayatını birleştirir ve mutlu olabilir. O onun seçimidir başka tercih le belki daha mutlu olur ama olsun..............
3 ) Hayallerinizin peşinden gidin.
4 ) Kanser iğrenç bir hastalık kontrollerinizi yapın. (Randevu almam gerek)
5 ) Lecce ye mutlaka ama mutlaka gitmeliyim ilk fırsatta ............ beni çağırıyor.
6 ) 2015 yılı planı belli oldu bu sene kesin İtalyanca kursuna gideceğin 2014 ekim çocuklar okula ben kursa :))
7 ) Aldatan adamı asla ama asla affetmeyin.
8 ) Hayat kısa ............... edin .
9 ) Rino Gaetano A MANO A MANO güzel şarkı insanın arabayla İtalya gezerken dinleyesi geliyor.

Filmin sonu hikayenin devamı seyirciye kalıyor üzgünüm. Sizin hayal gücünüz. Ben güzel bir son yazdım heee unutmadan aldatmaya da bir son verdim bu işaret olsun size dedim :))Birbirinizin kıymetini bilin dedim :))

Güzel film için tekrar teşekkürler Ferzan Özpetek bir de soundtrack albumu çıkartsan ne muhteşem olur.
Gidin bu filme hem de mutlaka ................Enjoy.

4 Mart 2014 Salı

Ciklet - Chiclets













 İnsan işsiz olunca bazen aklına abuk subuk şeyler takılabiliyor. Bana da durup dururken ciklet takıldı. Kökeni ne ki diye dert edindim. Hani mastikayla alakası yok, sakız la alakası yok nereden dir dedim. Ve o eski viking çizgi filmindeki çocuk gibi ampul yandı. Chiclets i hatırladım.1905 te reklam vermiş ve Cadburry Adams tarafından kurulmuş olan bu firmanın müthiş ürünü. Chiclets .... reklamında da dediği gibi sakızın üzerini zarif bir nane şekeri kaplamış.................



 Benim hatırladığım hali altta ki resimde gördüğünüz hali tabii ki. Milattan önceyi anlatır gibi olacak ama ben çocukken burada herşey yok tu.............. daha doğrusu ithal şeyler yoktu. Caddede anneannemin evinin altında Özgen vardı ki magazasının adı Püren di bildiğiniz drugstore du. Herşeyi getirirdi ................ Bir tek ondan satın alabilirdim. Şöyle biriken bayram harçlıkları falan az chiclets yada şeker almadı ondan. Biriken büyük paralarımlaysa annemle beraber gidip alışveriş yapardım. Onun dışında rutin bir şekilde annemi vitrine yapıştırıp yada içeri sokup aşık olduğum oyuncağı gösterir annemden "şimdi olmaz babana sorarız "cevabını alıp alınmış kadar mutlu olup devam ederdim.
Ben çok şanslıydım o zaman böyle zırt pırt yurtdışına çıkan çok azdı. Bizimkiler çok sık yurtdışına çıktığından onlar getirirdi sanırım.........Neyse sonuç Amerika da çocukluk geçirmemiş olsam da büyürken bu sakızları cikletleri çok çiğnedim.




Dilimize neden girmiş nasıl girmiş hani şu milattan önce yapılmış Amerikan yardımında sütle beraber ciklette mi verdilerde oradan kaldı........ Ki Sanırım bu ihtimal en doğrusu olacak.
Dilimize girip kalmış olan ciklet ...........hatta jiklet .............. çocukken isim şehir oynarken eşya da jiklet i az kullanmamışımdır.........
Mexikada yaşayan insanların çok eskiden kullandığı Nahuatl dilinden İngilizceye geçen sakız anlamında ki -Tikıl- okunan sonradan chicle olarak yerleşen kelime şekerle kaplanıp piyasaya chiclets olarak girmiş bize de ciklet demek kalmış.

Ohhh neyse rahatladım kökenini öğrendim ve paylaştım enjoy............

11 Şubat 2014 Salı

That is love

O  aşk başka ............... hayat demek o............onsuz nefes alamamak..............telefonu kapatamamak............ hep yanında olmak............

Ama birde çocuklarınıza duyduğunuz aşk var ki işte onu anlatmaya kelimeler yetmez. En kısa ve öz olanı Lana Del Rey söylemiş : onun mutluluğu sizin mutluğunuz ise işte o zaman AŞK. Çocukları olduktan sonra insan genelde diğer aşklarını ikinci plana atıyor bu yalan değil acı ama gerçek. Ve en büyük aşk artık bebeği oluyor. Onu mutlu görmek , mutlu etmek artık en büyük hedefi oluyor.

Bu iş küçükken daha kolay olsa da hepimizin bebekleri , en büyük aşkları hayatları boyunca çok sağlıklı ve çok mutlu olsun. Bu da bugünün duası olsun. Ben hergün bu duayı yapsam da bir de yazayım dedim. Enjoy.

How to ..

Geçen gün dolaşırken bir cümleye rastladım. Garip bir cümle oldu bu yani şu az önce kurduğum cümle.20 sene önce kurulsa muhtemelen "deli mi ne" denirdi. Ama siz anladınız dolaştığım yer internet........... Diyordu ki : Konuşmayı bilmek ve konuşabilmek ikisi çok farklı .İnsanların çoğu 2.sini beceremiyor.

Gün geçtikçe daha az konuşan yaratıklara mı dönüştük. Teknoloji bizi esir mi aldı. Bazen bakıyorum da eşim TV un esiri, ben bilgisayarımın izin versem çocuklarda hafta içi ellerinden düşürmez şu  I- zımbırtılarını.  Neyse ki şimdilik dizginler bende de  ve hafta içi yasağı, haftasonu ise süresi var. Çocukları yatırdıktan sonra bu aletleri kapatıp sadece hoş müzik açıp sohbet etmek bayaaaaa bir lüks oldu. Bizim için oldu diyelim yada . O pozisyona gelmemiz için özel gün yada çok sevdiğimiz dostlarımıza ihtiyacımız var. Ne zaman böyle olduk çocuklardan sonra mı yoksa şu kafa dağıtma ........... ben Tv a boş bakıyorum mazereti uydurulduğundan  beri mi?


Kimileri diyecek ki " - vah vah ne yazık"  kimileriyse diyecek ki "- o kurduğun tatlı bir hayal bu devir de kaldı mıııı " Gelelim benim bu konuyla ilgili hislerime . İlk önce belirtmeliyim ki her hangi yorum benim için yapılırsa yapılsın bana göre ikisi de çok üzücü. Hem vah vah durumu fene hem de günümüz insanının düştüğü hal fena.
Teknoloji bizi ele geçirdi ve iletişim bozuldu desek en doğrusu sanırım. Ne de olsa artık yemeğe çıkan aileler çocuklarının eline I- zımbırtıyı verip rahat ediyor yada DVD player servisi yapan restaurantları tavsiye ediyor. Seneler önce bir tanıdığım öyle bir yeri tavsiye edip "- bir çizgi film seçti biz de ohhh şarabımızla keyif yaptık " dediğinde  şok olmuştum ve tabii ki benden beklenileceği üzere çenemi tutamayıp hafif aşağılayarak - çocukla ilgilenmeyecekseydiniz neden baş başa yemeğe çıkmadınız ki deyivermiştim. Bana gıcık olmuştur eminim.
Çocuklu durum böyle iken bir de çiftlerin hali..... Çok şükür biz okadar değiliz ama şuna çok rastlar oldum : Başbaşa hoş bir mekan da keyifli yemek yeniyor müzik güzel, yemek güzel, içki güzel ama bir gariplik var. Bakıyorsun ellerinde o çok akıllı aletleri yediklerinin resmini çekip paylaşıyorlar. Pardon öncesi var girer girmez yer bildirimi yapıyorlar. Sonra yediklerini içtiklerini belgeliyorlar. Eğer o gün kendilerinden eminlerse yani hoş gözüktüklerine inanıyorlarsa bir de selfieeee denen şeyi patlatıyorlar. Paylaşımlar bitti mi bu sefer hazır alet ellerinde diye başkalarının durumlarını birbirlerine gösterip yorum yapıyorlar.

Sohbet nereye kaçtı....Olacağı kadar yapıldı sonra da etrafına bakan konuşmadan yemek yemeye devam eden insanlar oldu.......... Budur işte. İletişim koptu zaten kelime haznemiz azaldı bu gidişle 20 sene sonra 20 kelime yeter de artar bile insanoğluna. Sadece derler ki............... like ettim.............tweeeettttle...........ok...........sdhfıuvhklguşerıogjea...........................

Yukarıda mor resimde de beyan edildiği üzere : - Please believe that you are worth it. Yani kaybetmeyelim. İletişim güzeldir paylaşım güzeldir. rahatlatır, geliştirir. Sizi de ilişkiyi de. Konuşmayı bilmek yetmiyor o işi yapmaya 1 yaşında başlıyoruz. İş onu geliştirmekte yani konuşmayı becerebilmekte. Onu beceremeyen koca bebekler olup sadece zaruri ihtiyaçlarını gören bitkilere dönüşmemek üzere....................
Anlayana.................


Sometimes



Bazen ............ kendin olmaktan sıyrılıp başka bir forma girmek ister insan. Şöyle küçük bir mola. Fena mı olur? O nefes aldırır bünyeye........... Şarj olur insan............
Bunu şöyle düşünmek de lazım acaba başka canlılar yapıyor mudur? Hani bir arslan şöyle mola veriyorsa arslan olmaya, insan mola vermiş çok mu? Başka canlılar da gördüm molada. Jaguar, leopar onlar da ağaç tepesinde dinleniyorlar. Şarj ediyorlar kendilerini.


Ciddi ciddi düşünmek lazım. Mola vermek lazım. Ruhen ve bedenen molaya ihtiyaç duyulur. Unutmadan mola vermeli.


Final benim molalardan birinden. Senede bir yapsam da öyle iyi geliyor ki koca sene yetiyor. Durup dururken yazdım gitti. Keyifli molalara keyifli kaçamaklara diyelim.

Şehirde kaçamak kitap okumak sanatla ilgilenmek............... her neden keyif alacaksanız onu yapmak işte. Benim dört gözle beklediğim bir kitap vardı çıktı. Ferzan Özpetek kitabı. Filmlerine hayran olduğum tatlı insan kitap yazdı hemen aldım. Bir gece de bitirdim. Zaten kısa ama keyifli okunası. Bir çok cümle var altı çizilesi. Kitapla ilgili sevmediğim tek şey var o da sayfa biçimi. Kitabı alanlar daha iyi anlayacaktır ama anlatmaya çalışayım. Kitaba yandan bakınca birazı dar birazı daha geniş sayfaların. Her bölüm birbirinden farklı genişlikte. Bu beni sinir etti. Takıldım yani gereksiz buldum bir de zor çevrilici buldum. Zevk işte.

Ama sonuç olarak eğer Ferzan Özpeteği kendi değimiyle : Roma'da Türk İstanbul'da İtalyan olan yönetmeni seviyorsanız bayılırsınız yok eğer tanımamışsanız da tanışmanızda fayda var aşık olacaksınız derim. Enjoy.

7 Şubat 2014 Cuma

Tavsiye......Cem Mumcu



Cem Mumcu her haliyle tavsiye olunur............... Kitap.....................4 lük....................müzik paylaşımı..............psikolojik tespitleri.................fotografları......................gustosu işte . Tanımıyorsanız...........tanışın derim. Hele hele fonda onun seçtiği parçalardan birisini dinliyorsanız..............

Ben 80 lerde , hatta benim kızım ve oğlumun tabiriyle bizim 1900 lerde olmuş olan  (günümüz gençliğinin asla anlıyamayacağı)  karışık kaset doldurtma icadıyla büyümüş ................. Caddebostan'da oturmasına rağmen Bebek ve Nişantaş'ın da bu işi yapan çok beğendiğim kasetçilere üşenmeden gidip kaset sipariş eden bir GENÇ olarak tavsiye ettiği müzikleri dinlerken diyorum ki karışık album çıkartsa ilk ben alırım.
Edebiyatçı kişiliği ben ce tartışılmaz seviyorum ama gustosu da tartışılmaz biline. Tanıyın seveceksiniz. Tumblr ve instagram hesaplarına göz atarsanız ne demek istediğimi anlarsınız. Enjoy.....