31 Aralık 2010 Cuma

HAAPPPPY NEEEEWWWW YEAAAARRRRRRRRR...

28 Aralık 2010 Salı

THE TWELVE GRAPES OF LUCK


Eveeeeet sene sonu geldi. Artık geri dönüş yok. Giden gitti. İyisiyle kötüsüyle bir sene daha uçtu gitti. Şimdi ileriye bakmalı iyi şeyler dilemeli. Yeni bir yılla birlikte yepyeni bir hayat bizi beklesin. Herşey çoook güzel olsun. OLSUN , OLSUN . Bu dilekler her sene tekrarlanır bir de peşi sıra garip garip gelenekler uygulanır ya tutarsa diye. Ben bu sene için (benim için yeni olan ) bir gelenek paylaşmak istedim. YA TUTARSA ...
 
İspanyolların 1909'dan beri uyguladıkları bir gelenekleri var. Uygulamaya kesin karar verdim. Belki bu tutar. Hem ben şarapçıyım başka içkilerle aram sosyal içici kıvamında ama şarap deyince dururum, ohhh derim, mis gibi derim, mutlu mutlu, doya doya içerim. Bence bu güzel içkiyi üreten insanlar kötü bir gelenek uydurmamıştır diyerek denemeye karar verdim. Hala burada yazıyor olursam 2011 raporumu sunarken bunu da bildiririm. Bu gelenekte bağ sahipleri tarafından ortaya atılmış. Çok güzel bir mahsulden sonra kutlama yapmak için tam gece yarısı kilise çanları çalarken (yeni yıla girerken) 12 adet üzümü çok hızlı bir şekilde yemeyi adet haline getirmişler.Her çan çaldığında 1 üzüm yenirmiş. Geleneğe göre bu kişiye refah bir yıl geçirmesini sağladığı gibi şans da getirimiş. Gelenek İspanya, Mexico, USA, Philippines ve bazı Latin ülkelerinde daha uygulanıyor. Daha önce ki senelerde uyguladığımız birkaç gelenek ne yalan söyliyeyim işe yaramadı.
Puerto del sol saat kulesi çanında başlasa da bu geleneği uyarlama taraftarıyım. Bizde çan çalmıyor. Eeeeee bizde geri sayımda yemeye başlıyalım. Bir zararı yok.
Hem ya işe yararsa ......


Bu fotografı Martha Stewart sayfasından buldum .Bence çok hoş bir sunum. Have fuuuunnnnnnn.

27 Aralık 2010 Pazartesi

Nereden nereye .......


Yılbaşı ne keyifli bir dönem. Heryer cıvılcıvıl , rengarenk. İnsanlar birbirini ezerek alışveriş derdinde. İşin komiği keyifli bir iş yapıyorlar yani sevdiklerine hediye alma derdindeler. Ne şanslılar ki sağlıkları yerinde , hediye alabilecekleri sevdikleri var etraflarında ve belki de en önemlisi paraları var alışveriş yapacak. Ama yook bizim millet bunu da sorun haline getirir. Bugün istemeden ama mecburiyetten büyük bir mağazadaydım. Herkesin suratı asık ,öf ,pöf .Kasa kuyruğunda gereksiz çekişmeler , söz duelloları . Ne güzel , ne güzel yeni yıl , yeni yıl lay lay layyyyyyyy Gerçekten üzüldüm onların adına ne yazık , hayatı kendilerine zehir ediyorlar haberleri yok. Bize ne canım onlardan biz öyle değiliz , olmayalım da.
Bizler güzellikleri görebilen, küçük şeylerden mutlu olabilen azınlık olalım. İşte size bir güzellik.
Uzun zamandır kitap tavsiye etmediğimi fark edince seneyi güzel bir kitapla kapatmanızı tavsiye edeceğim. Bence dünyanın en şeker insanlarından biri MUAZZEZ İLMİYE ÇIĞ. Hayranıyım , fanıyım artık ne denirse onu çok seviyorum. Hayrettin Karaca ile sohbetlerini hiç kaçırmadan izlerdim. Neşe kaynağı. Onun neşesi ve sağlığı hiç bozulmasın inşallah. İşte bu müthiş sevimli kadın İş Bankası Yayınlarından çıkan Serhat Öztürk'ün kaleme aldığı " ÇİVİ ÇİVİYİ SÖKER"  İş Bankasının klasik söyleşi serisi  kitaplarından. Mutlaka okuyun çok tatlı akıcı ,insan kendini onlarla oturmuş sohbet ediyor gibi hayal ediyor okurken. Keşke gerçek olsa, bu tatlı hanımla oturabilse insan. O güzel gözleriyle bize de gülse.
Yılbaşı ile başlayıp yukarıda bir çam ağacı resmi paylaşıp buralara nasıl geldik. Şaşırdım sanmayın şimdi ikisini birbirine bağlıyacağım. Aşağıda size Muazzez hanımın bir yazısını sunuyorum. Okuyun şaşırın NEREDEN NEREYE.............



Hıristiyanların İsa'nın doğuşu olarak kutladığı Noel bayramı, çok eski Türklerin yeniden doğuş bayramıdır.
Türklerin, tekTanrılı dinlere girmesinden önceki inançlarına göre,yeryüzünün tam ortasında bir akçam ağacı bulunuyor.
Buna hayat ağacı diyorlar. Bu ağacı, motif olarak bizim bütün halı, kilim ve işlemelerimizde görebiliriz.

Türklerde güneş çok önemli. İnançlarına göre gecelerin kısalıp gündüzlerin uzamaya başladığı 22 Aralık'ta gece gündüzle savaşıyor. Uzun bir savaştan sonra gün geceyi yenerek zafer kazanıyor.
İşte bu güneşin zaferini, yeniden doğuşu, Türkler büyük şenliklerle akçam ağacı altında kutluyorlar.
Güneşin yeniden doğuşu, bir yeni doğum olarak algılanıyor.
Bayramın adı NARDUGAN (nar=güneş, tugan, dugan=doğan) Doğan güneş.
Güneşi geri verdi diye Tanrı Ülgen'e dualar ediyorlar.
Duaları Tanrıya gitsin diye ağacın altına hediyeler koyuyorlar, dallarına bantlar bağlayarak o yıl için dilekler
diliyorlar Tanrıdan.
Bu bayram için, evler temizleniyor. Güzel giysiler giyiliyor. Ağacın etrafında şarkılar söyleyip oyunlar oynuyorlar.Yaşlılar, büyük babalar, nineler ziyaret ediliyor, aileler bir araya gelerek birlikte yiyip içiyorlar.
Yedikleri; yaş ve kuru meyveler, özel yemek ve şekerleme. Bayram, aile ve dostlar bir araya gelerek kutlanırsa ömür çoğalır, uğur gelirmiş.
Akçam ağacı yalnız Orta Asya'da yetişiyormuş. Filistin'de bu ağacı bilmezlermiş.
Bu yüzden bu olayın Türklerden Hıristiyanlara geçtiği ve bunu da Hunların Avrupa'ya gelişlerinden sonra onlardan görerek aldıkları söyleniyor.
İsa'nın doğumu ile hiç ilgisi yok.
"Doğum, güneşin yeniden doğuşu"

Sümerolog

Muazzez İlmiye ÇIĞ

25 Aralık 2010 Cumartesi

YENİ YILI BEKLERKEN......



Keyifli bir bekleyiş. Günleri sayıyoruz. Çocuklu olanlar bilir ki bu heyecan onlarla daha telaşlı geçer. Bizimkiler kaç gün kaldı demeye çoktan başladı. Ben bu sene hainlik yapıp hala ağacın altına hediyeleri yerleştirmedim . Ama pazartesi artık o iş de biter. Paketler olmayınca önünde ki sızlanmalarda henüz yok. Yoksa genelde   "tamam ne aldığını söyleme ama : bu mu benim? hangi harfle başlıyor ? " gibi soruların ne kadar uzun sorulabileceğine inanamazsınız. Ehhh diğer kulvardaki arkadaşlarında farklı heyecanı var "nerede geçecek? ne giyilecek?" Ben şimdi çocuklulara bazı alternatifler sunacağım.
Çocuklarınızla beraber hem eğlenecek hem de hediye edeceğiniz kişiyi çook mutlu edeceksiniz.



PROJE 1 : Eski klasik ağaç süsünün üzerine akrilik boyalarla farklı desenler çizerek müthiş süsler yaratabilirsiniz.Üzerine yaptığınız seneyi de yazarsanız çok tatlı bir anı olur. Kimbilir belki de torunlar bile görür.




PROJE 2 : Babayı unutmamak lazım eğer bira sever se piyasadan kolaylıkla bulabileceğiniz pipo temizleyici, biraz siyah ve beyaz karton ve hazır şekilde bulacağınız ufak ponponlar ile bu projeyi yapabilirsiniz. Çocuklar kesip yapıştırırken çok eğlenecektir.




PROJE 3 :  Klasik yılbaşı kurabiyelerinizi yeni bir süsleme tekniği ile komik bir hale getirebilirsiniz. Normalde icing ve farklı şekerlemelerle süslerken bu sene yeni alacağınız bir sarmısak sıkıcı size yepyeni saçlar sağlar. Yaptığınız kurabiyenin kafasının üzerine fazla bastırmadan yerleştirin. Ve fırınlayın.Komik karakterler gecenize neşe getirsin.
Bu projeleri farklı günlerde gerçekleştirmek bekleyişinizi kolaylaştıracaktır. Hepinize sevdiklerinizle beraber çok mutlu güzel bir sene dilerim.Şimdiden kolay gelsin ve iyi eğlenceler.

23 Aralık 2010 Perşembe

TRUFFLE..... WHAT A LOVELY WAY TO .....

Truffle diye çirkin bir mantar var. Bu mantar müthiş bir esans ve lezzete sahip. Çok da zor bulunuyor. Kıymetli av köpekleri  toprağın 15-20 cm.altında bulunan bu hazinenin yerini gösterince avcı sanki çok ince kırılgan bir cam çıkartıyormuş gibi mantarı bulup bir beze sarıyor. Öyle mantar deyip geçmemek lazım fiyat inanılmaz zaten bu yüzdendir ki lüks restorantlarda garson gayet havalı gelip yemeğinizin üzerine havalı bir şekilde rendeliyor. Rende fiyatı ise porsyon başına bir ana yemek fiyatı kadar.  Bugüne kadar benim tezim, bizim Karadeniz'de bu mantar kaynıyor ama sadece yaban domuzları bu lezzeti tadıyor. Yatırımcılara duyurulur araştırın ve  köşeyi dönün.
Avcı köpeği tutmazsan anında yiyor ,aynı damak tadına yaban domuzları da sahip. bu kadar lezzetli olmasına ve nadir bulunmasına rağmen dünya çirkini. Biz başka bir zenginliği yaban domuzlarına yedirirken Avustralya'lılar çitliğini bile kurmuş.Ama bu çirkin mantar başka bir güzelliğe ismini vermiş.




Bu çikolata cinsi piyasa da bulunmasına rağmen evde de yapılabilen hoş bir tat. Benim çikolata aşkımda bilinir kendimi exper olarak görürüm.Çikolata dedin mi duracaksın. Öyle kalitesizini falan sakın yemiyeceksin.
Ehhhh pahalı bir zevk diyenler ise aşağıda ki tarifi uygulasın. Hem çikolatanın dayanılmaz güzelliğine varsın hem de eşine dostuna yılbaşı hediyesi yapsın. Güzel bir ambalaj, hoş bir kart ile beraber en şık ve en ekonomik hediye olur bence. Gelelim tarife :



Malzemeler :
- 230 gr. bitter çikolata (benim tercihim nestle)
- 30 gr.tereyağ (bulabilirseniz tuzsuz olsun ama bulamazsanız da sorun değil )
-180 gr. krema
- 2 yemek kaşığı içki(Kirsch,Cognac,Grand Marnier,Kahlua hepsi tarafımdan denendi ve onaylandı.Yaratıcılığınız farklı lezzetler doğurur unutmayın)

Tereyağ ve kremayı kaynatın üzerine rendelenmiş çikolatayı döküp ateşten alıp iyice karıştırın. Tercih ettiğiniz içkiyi de katıp homojen bir hal alana kadar karıştırın.Üzerini strech film ile kapatıp 1 gece buzdolabında bekletin. Ertesi gün ufak parçalar alıp elinizde yuvarlayın.Üzerini kaplamak yine zevk meselesi kırılmış hafif kavrulmuş kuruyemişler ,hindistan cevizi ,eritilmiş çikolata, kakaohepsi olur. Benim tercihim kakao.Yaparken iyi eğlenceler.
Afiyet olsuuuunnnnnnnnn............


22 Aralık 2010 Çarşamba

***** CHALLENGE ******

Einstein'a göre bu bulmacayı çözebilecek insanlar dünyanın en zeki  %  2 sinin içerisindeymiş.. Bir meydan okuma insanı kışkırtıyor. Yahu herhalde ben bu 2 nin içerisindeyimdir dedirtiyor. Denemesi bedava. Hırs yaparak eğlenmek garanti. Have Fun diyorum.      
PS: Ben çözdüm yeeeeeeeeeyyyyyy yuppppiiiiiii   ne zekiyim. Şımarıklığa gerek yok çözenler şımarmasın Einstein'dan sonra dünya nufusu IQ olarak bayağı ilerlemiş olmalı ki bu bulmaca ile ilgili yorumları okuyunca pekte zor bir iş becermemiş olduğunuzu hissedeceksiniz ; ( SORRY ....


Hile yok, gayet basit dikkatli okuyun kolay gelsin.
1.Bir sokakta yanyana farklı renklere boyanmış 5 ev var.
2.Her evin sahibi farklı milletlerden.Ve farklı marka tütün kullanıyor.
3.Ev sahiplerinin herbiri farklı içki içiyor ve farklı evcil hayvana sahip.

SORU : Balığın sahibi kim ?

İp uçları :
1. İngilizin evi kırmızı.
2. İsveçlinin köpeği var.
3. Danimarkalı çay çiyor.
4. Yeşil ev beyaz evin solunda.
5. Yeşil evin sahibi kahve içiyor.
6. PM.sigara içenin kuşu var.
7. Sarı evin sahibi Dunhill içiyor.
8. Ortadaki evin sahibi süt içiyor.
9. Norveçli ilk evde oturuyor.
10. Blens içenin evi kedili evin yanında.
11. Dunhill içenin atı var.
12. Blue master içen bira içiyor.
13. Alman Prince içiyor..
14. Norveçlinin evi mavi evin yanında.
15. Blends içenin komşusu su içiyor.

Albert Einstein bunu 19 uncu yüzyılda yazınca dünyanın % 98 inin çözemiyeceğini söylemiş. İşte kafa tutma sırası. Benden size yeni yıl armağanı Einstein'ı mat etme fırsatı. HAVE FUUUUNNNNNNN.

Bakmak değil , Görmek lazım.....

Kaç gün kaldıııııııı



İstesem de öyle çocukluğumda ki gibi kaç gün kaldı diye sayamıyorum. Hayat artık daha hızlı akıyor. Yakalamak değil derdim sadece keyifli yaşamak. Herkese de bunu tavsiye ederim. Sadece yaşayın , anı yaşayın sadece bu anı. Çok kasmadan , plan yapmadan yaşamak lazım. Oluruna bırakmak lazım hayatı . Eskiler "Her işte bir hayır vardır." der ya. Doğru. Ama !  Amaaaaaa ! bazı hayalleri olmalı insanın birşeyleri elde etmeyi istemeli hayatta. İşte bunun içinde , somonlar gibi akıntının tersine yüzmeli , yüzebilmeli. Öyle akıntıya bırakırsa kendini olmaz , sistem bozulur. Yaşam ziyan olur.
Eeeeeeeee bu engin cümleleri neden sarf ettim şimdi ben ? Yeni yıl geliyor o gece hepimiz için çok güzel geçsin, hatta yeni sene okadar güzel geçsin ki sakın geçen seneyi aratmasın. Hepimizin hayalleri olsun ve gerçekleşsin , biz de istemeyi ve elde etmeyi bilelim.
Biz o gece evde olacağız . Yüksek bir mercii den komut geldi yoğun hazırlanmalıy mışım ! açık büfe yapıp bütün gece devam eden bir servis sunmalıy mışım ! Ehhh emir büyük yerden olunca elim mahkum yerine getireceğim. Menüyü hazırlasam iş bitti diyeceğim .
Çok hoş bir çalışma paylaşmak istiyorum . Ama malesef yine isimsiz. Zaten sanat değil ticari bir iş ama eğer ben sahip olsaydım , sanat eseri muamelesi gösterirdim. Ve senelerce bizle olurdu. Benim seramik ile beraber cam hayranlığımı duymayan bilmeyen kalmadı. Cam çalışma paylaşacağım. Hadi Paşabahçe yi kapattılar aldılar İstanbul'dan götürdüler. Hiç mi usta kalmadı ? dedirtiyor insana şu piyasada ki işler. Yazık atölye mi yoook , usta mı yoook , pazarlama mı yoookkkkk ? Bilemem.




Ama bir tek şunu yazmadan geçemiyeceğim keşke çok olsalar heryer cam ustası dolsa, taşsa. İşler konuşulsa nam-ı değer Türk cam sanatı geri dönse. Tıpkı bundan çoook seneler öncesinde ki gibi. Belki birgün . Kim bilebilir ? Bu resimdeki işlere bayıldım yapanın ellerine sağlık. Neyse ama umut var çalışan ve isteyen çok var. Hepsi somonlar gibi tersine yüzsün ve başarsın tek dileğim bu . Tersine yüzüp hayallerimize ulaşmak üzere....

18 Aralık 2010 Cumartesi



Alıntı no-name dir. Ama hoşuma gitti. Paylaşmak güzeldir. Hemde adet yerini bulsun. Yeni yıla girmeden son günlerde zorlama filozof olalım. "Yok biz zaten farkındayız, aştık" diyelim. Seneye daha da ermiş girelim.



The world would like to change you;
There are pressures all around.
You must decide just who you are,
Then firmly hold your ground.
You have an image of yourself,
An ideal sense of you;
And to this vision you must always
struggle to be true.
You know what you are good at,
and you know where talents lie;
But if you’re ruled by others,
Your uniqueness could pass by.
Remember there is much to learn,
But all new things aren’t good.
Wisdom lies in what you’ve learned
and what you have with stood.
So, be yourself and don’t allow
the world to take control.
Preserving your identiy
Is life’s most precious goal.

14 Aralık 2010 Salı

Mutlu yıllaaaaaaaaaarrrrr sizeeeeee.........




Şu 2010 u hiç mi hiiiç sevmedim. Aman gelen gideni aratmasın ama ne olur artık bu sene çooook güzel geçsin. Benim dileklerim her zaman tüm dünya içindir. Hepimize önce sağlık sonra refah ve mutluluk getirsin. Yılbaşı hazırlıklarım ev dekorasyonu konusunda tamam. Genelde 1 Aralık dedin mi benim evde bir parti havası eser ama bu sene biraz geç kaldım. Ama yine de ev ok. Geriye sadece hediye işi kaldı. Bu sene öyle Seychelles falan yapmayalım evde olalım dedik. Zaten oldum olası şu geceden pek hoşlanmam. Şartlı reflex : gezilmeli, şık olunmalı ve deliler gibi eğlenilmeli. Daha neler o öyle siparişle olmuyor bende.




ASLINDA ŞU YENİ YIL SADECE " JOY " GETİRSİN HEPİMİZE. ZATEN O GELDİ Mİ GERİSİ ÇOKTAAAN GELMİŞ DEMEK DEĞİL Mİ ?

13 Aralık 2010 Pazartesi

Haydarpaşa ...........




Haydarpaşa yandı bitti ama 2010 kültür başkenti etkinliklerinden birisi olarak akşam dış cephesinde ışık ve video gösterisi yapılıyor. Yanmadan önce olabilseydi müthiş denirdi. Ama şimdi biraz İRONİK oluyor. Gar çok güzel ve etkileyici bunu zamanında yataklı tren ile Ankara yolculuklarımda öğrenmiştim. Her vapur kullandığımdaysa hayran hayran incelerdim Haydarpaşa garını. İçime mi doğmuş ne ? En son pek bir içten bakmıştım.
Halk arasında elin gavuru neler yapıyooooo denir ya tam öyle birşey haber vereceğim. Orient express sayfasını sizinle paylaşıyorum bir ara bakın. Adamlar özel turlar yapıyor offfff . Hani ölmeden yapılması gerekenler listesinde ki tren yolculukları bölümüne eklenmesi gerekenlerden birisi bence. Biz değerlerimizin kıymetini bilmezken .....Ne zaman adam oluruz ben görürmüyüm o günleri bilemem ....: (((
Yine biraz negatifliğim üzerimde sanmayın aslında bir güzellik paylaşmak istemiştim. Yanlış anlaşılmış isem aff ola ................

11 Aralık 2010 Cumartesi

Şu Bilinçaltı denen şey.....

Enteresan bir video sunacağım. Bizim şu bilinçaltı nasıl etkilenirmiş ne kolaymış dedirtiyor insana. Hiç te komplo teorisi falan değil aynı oyun bence hayatımızın her alanında uygulanıyor. Politika , ekonomi , sosyal hayat hepsi hepsi böyle oyunlarla yönlendiriliyor. Bence hele şu son dönemlerde toplumun şeklini çok güzel çiziyor birileri. Eğitim : at çöpe , Sağlık : soygun , Gelenek : kaldımı o da ne ? , Türkçe : Sadece Türklerin anlıyabildiği dil ?(yabancılara Türkçe kursunda bizim unuttuğumuz bir dil öğretiliyor ki onların konuşma lisanını öğrenmesi yıllarını alıyor) , Karşısında ki insana saygı : Ohooooo onu unutalı çok oldu .
Çok detaya girmeden şu saygıya değinmek istiyorum. TV denen şu aptal kutusundan nefret etsem de , istemeden olsa da insan göz ucuyla takılmadan edemiyor. Ehh benim tespitlerim sırasıyla şöyle : Türk milleti saygısız, dedikoducu, kafası atmaya görsün elinden kimse kurtulamaz, bağırır , çağırır, küfür eder bir de adamını buldu mu ceza falan ödemez. Bu şekil bize nasıl yapıştırılıyor           1 : TV 2 : Gazete
TV uyi geçelim seviye belli, gazeteler onları al birini vur öbürüne. Şu koca koca köşeleri olan o kadar çok seviyesiz yazar var ki, küfür kafir, iğrenç imalar öffffffffff

Ben ne isterim : Şu aşağıda izleyeceğiniz video daki taktik güzel şeylere uygulansa. Halkın bilinç altını tam tersi etkilesek : seviyeli , birbirine selam veren , saygıllı, kimsenin hakkını yemeyen, konuşma şekli (yada yazma dili) çoook elit , asil, eğitici olan kültürlü insanlar haline getirsek.Ne güzel olur memleket , ne güzel ...... 

 Gelelim bu sıkıcı yazıyı neden yazdığıma :
1 ) Kış geldi ,hava iğrenç sıkıcı.
2 ) Bu gün aldığım gazetede ki çoook eskiden takip ettiğim sonra artık yazıları fena deyip vazgeçtiğim bir yazarı okudum. Ondan vazgeçme sebebimi hatırladım seviyesiz şey. Böyle adamlar bu işten para kazanıyor. Bu tarzı bir de ucuz Türk filimlerinde görünce bu kadar da olmaz deriz. Aslında oluyor keşke olmasalar.
Anlıyacağınız asıl sebep o adam , vazgeçmiştim neden bir daha okudum ki ? Nasıl unuttum bir kere yıkanılan suda ikinci kere yıkanılmayacağını. Siz siz olun atasözlerimizi hiiiiç unutmayın.

http://www.izlesene.com/video/ne-kadar-kolay-kandiriliyorsun-seyret-ogren/2624437/facebook

7 Aralık 2010 Salı

UNCONDITIONALLY MUST BE DONE .......




Bu fotografı  paylaşmadan olmazdı. Sonuçta ben beğendiğim ,zevk aldığım şeyleri paylaşmak için bu işe başladım. Tumblr da takip ediyorum sevensnowflakes, çok iyi çalışmaları var. Bugün beni bu çok etkiledi. Ehh söylemezsem çatlarım Unconditionally must be done .... herkes bulmalı , keşke bulsa. Ama bazen etrafıma bakıp üzülmüyor da değilim hani .Öyle insanlar var ki ot gelmiş ot gidecek, ne diye yaşıyor yer kaybı. Yok bu çok ağır oldu tamam, ne hacet tabii ki vardır varlığının bir sebebi, vazgeçilmezi olduğu insanlar yada o olmasaydı sistemde bir eksiklik olur du mutlaka. Ama işte söylemeden yapamıyorum biraz daha etraflarına baksalar ne bileyim güzellikleri görmeye çalışsalar. Olmaz mı? Bu görgüyle falan alakalı (lütfen a la' ka diye okuyalım) değil. İçten gelecek, güzellikler insanı çekecek, hayatına girerse güzelleştirecek  bunu bilecek, bunu bilecek ki insan etrafına baksın. Ve tutkuyla bağlanacağı bir şeyi ölmeden mutlaka bulsun. Bu yeni yılda mutlaka bulmanız dileğiyle .....

6 Aralık 2010 Pazartesi

Nar gelip geçmeden ,


Bu muhteşem meyve çok kısa süreli tezgahlarda. Bir de bence az tüketiliyor. Ya da en azından benim ve yakınlarım  tarafından az tüketiliyor.Sanırım bunun en önemli nedeni ise ayıklanma ve sıkma zorluğu.  Mevsimi geldiğinde ise gerek yazılı, gerek görsel basın faydalarını anlatsa da şahsen ben çocuklarıma sadece suyunu içiriyorum. Geçen sene reçelini yaptım müthiş bir lezzet bu sene ise farklı bir tarif tavsiye edeceğim.
   
Panna Cotta alla Melagrana  yani         Nar lı Panna Cotta .

Bayıldığım bir İtalyan tatlısı hem yapımı kolay hem de hafif. Bu tatlıyı narla renklendirerek bir ziyafet sofrasının kapanışını bu sayede unutulmaz hale getireceksiniz. İşte tarif gerisi size kalmış şimdiden ellerinize sağlık ve afiyet olsun.




PANNA COTTA ALLA MELAGRANA          (Alternatif isim için öneri : Melis'in Narlısı :))))

- 2 cup krema
- 1/2 cup nar suyu 
- 3/4 cup toz şeker
- 1.5 yaprak jelatin
- 3 yemek kaşığı soğuk su

Soğuk suda jelatinleri erimeye bırakın. Diğer tarafta krema ve şekeri orta derecede ısıtarak tahta kaşıkla karıştırıp şekerin iyice erimesini sağlayın. Şeker tamamıyla eriyince nar suyunu ilave edip kaynayana dek pişirin. Kaynayınca altını kapatıp ılınmasını bekleyin. Jelatini ekleyip iyice karıştırın. Kalıplarınıza çok ince bitkisel,  kokusuz bir yağı sprey yardımıyla sıkmanızı tavsiye ederim. Böylece servis esnasında zorluk çekmezsiniz. Karışımı kalıplara alıp buzdolabında  en az 2 saat sertleşene kadar bekletmelisiniz. Üzerine ise nar lı karışımımızla süsleyerek servis edeceğiz onun da tarifi :

Nar lı Karışım

- 1 ölçek nar suyu
- 3 ölçek şeker
- 2 ölçek nar tanesi
- 1 limon suyu 

Nar suyu ,şeker ve yarım limon suyunu kaynayana ve biraz koyulaşana kadar pişirin. Daha sonra kalan limon suyunu ve nar tanelerini katıp ocaktan alın. Soğuduktan sonra servis öncesi Panna Cotta üzerine gezdirin.

Nar mevsimi bitmeden deneyin ve  
 
Buon Appetito!

HACHIKO



Uzun zamandır seyretmek istediğim bir filmi sonunda bu gece seyrettik. Çocıkları yıka, yatır tam ohh diyecekken salona geldiğim de salonda sevgili eşim yine bitmek tükenmek bilmeyen futbol yorumlarını seyrediyordu. Ümitsizce "film seyredelim mi ? " dedim ve "Oluuur " dedi.
Hachiko harika bir köpek hikayesi. Hikaye gerçek, Japonya'da yaşanmış ama tabii ki Amerika'lılaştırılınca ve bir de dünya yakışıklısı Richard Gere başrolde olunca ,tam bir pazar keyfi oldu. Filmde ki köpek müthiş sevimli ve akıllı. Köpek sevmeyenler bile seyretse,  bence filmden sonra köpeklere daha sıcak davranırlar. Ben seyrederken biraz ağladım , ohh şöyle yandan yandan çaktırmadan gözümü sile sile. Bir de köpek hasretim depreşti. İstiyorum ama daha zamanı var ,bir gün olacak. Anlıyacağınız şiddetle tavsiye edilir. Zevkle seyredeceksiniz hatta çocuklarla seyretmeli ,ben ikinci turu benim çeteyle yapmaya karar verdim. Have fun ...

3 Aralık 2010 Cuma



Resmini paylaştığın Kanunlar Babil'de yazılmış ama şu anda Louvre Müzesinde sergilenmekte olan Hammurabi kanunları. M:Ö 1793 -1750 arasında yaşamış olan Kral Hammurabi’nin kanunları doğrultusunda, halkın yaşam şekli bugün kullandığımız terimlerin kökeni olması yada olma ihtimali nedir? Tartışmaya açık, hatta yorumlarınızı beklerim. Aklıma nereden takıldığı ile başlarsam cyber alemde gezerken bu stel e rastladım . Kanun maddelerini araştırdım, eee bir de bugünler de 2011 de ne yapmalı,  bitmeden yapılması gereken 10 şey gibi detayları düşünürken, karar verdim kendi kanunlarımı yazacağım, eskileri ise yorumlayacağım. Hatta takipcilerim artsa da hep beraber tartışsak. Neyse o da olur .

-Alnı açık. -Leke sürülmemiş. gibi tabirler nereye dayanıyor ?
Babil 'de kişilerin ait olduğu toplum biriminin sembolu alnına dağlanıyor yani mühürleniyordu. Kanunlara uymadığı taktirde ise en büyük ceza verilerek bu mührün görünmesini engellemek için alnına kara zift sürülüyordu.
Hammurabi kanunlarından bir madde :

Eğer her hangi bir kişi rahibelere (Tanrı'nın kız kardeşlerine) yada her hangi bir kişinin karısına iftira atarsa ve bunu ispat edemezse bu adam hakim huzuruna çıkarılır ve alnı işaretlenir (derisi çizilerek ya da belki de saçı kesilerek).

Yani kanun önce insanların alnına ,alın yazısını yazıyor sonra bir hata yaparsa kara leke sürüyor. Saçını kesiyor her ne ise yüzüne bakınca suçunu ele verecek bir işaret bırakılıyor.
Bu kanun hala uygulanıyor diye içinden geçiren olmasın, alın yazısı, kısmet gibi bir şeye inanmak hoş gözükse de onu şekillendirmek kişinin elinde unutmamalı. Hee o kara leke sürülmesi ise yalan ne yaparsan yap ,geçmişi silip yeni sayfa açıp tertemiz bir hayata başlanabilir unutmamalı. Ehh bir de zift silme yöntemi geliştirmişlerdi herhalde yada eninde sonunda o saç uzuyordu .... Sonuç : Kanun maddesi günümüze uyarlanamaz . Ama günümüz de kullanılan tabirlerin kökeni olma ihtimali yüksek değil mi?

Ama bir diğer madde hoşuma gitti keşke uyarlansa ekonomi düzelir ,etraf anlayışlı mutlu üreticilerle dolar.
Madde aynen şöyle :
-Bir kimse borçlanmışsa ve bir fırtına tahılları yere yatırmış ya da hasat başarılı olamamışsa veya susuzluktan tahıllar büyüyememişse o yıl alacaklısına tahıl vermesi gerekmez; borç tabletini suda yıkar ve o yıl için hiçbir kira ödemez.



Uzun lafın kısası yeni yıla girerken, ben yeni kanunlar araştırıyorum. Sırada Kutadgu Bilig var. Sipariş verdim günümüz türkçesin de okuyacağım artık onu da okuduktan sonra kim tutar beni .2011 kanunlarını yazacağım hazırlıklı olun.
Yusuf Has Hâcib eserin sahibi diyor ki :
-Kitabın adını Kutadgu Bilig koydum; Okuyana kutlu olsun ve ona yol göstersin. (beyit 350)
Ben de bloğumun adını Donna Felice Molly koydum ki : mutlu kadın molly'i okuyanlar küçük detaylar da gizlenmiş mutluluklara ulaşsın hatta onları küçük çiçek bile mutlu edebilsin.
2011 de yeni kanunlar koyarak hayatı mutlu yaşamak dileğiyle ....

28 Kasım 2010 Pazar

Gittim, gezdim, geldim ...



Bugün Contemporary Istanbul'u gezdim . Giderken yolda polis kaynıyordu .Sonradan çıkışta öğrendik ki Cumhur Başkanımız gelecekmiş o hengame ondanmış . Pazar olması ve son günü olması yüzünden kalabalıktı.
Bu kadar sanat sever olması hoşuna gidiyor insanın hatta keşke daha fazla mereklısı olsa diyor , iç geçiriyor .
Bir sanat sever olarak , Cont.IST 'un sıkı takipçisi olarak acizane yorumlarımı bilgilerinize sunuyorum .
Geçen seneye nazaran bu sene beni çok tatmin etmedi diyebilirim . Yabancı katılımcılardan çok etkilendiğim iş olmadı . Ama bu sayede uzakdoğulu sanatçılarla tanışıyoruz . Bu sene Kore'li bir sanatçının kağıt işlerinden etkilendim . Bir ara yaşlanıyorum dedim kendi kendime , sebebi ise bazı işlere beğenerek bakarken -ne fena toz tutar ve nasıl temizlenir . diye düşünmem di. De'ja' vu hissettim ,geçen sene ki yerlerin de aynı işleri görmek hoş olmadı . Şahin Paksoy ve Doğan Paksoy'u aradım bence onlar olmadan olmaz . Bizim sanatçılarımızdan katılanlardan en çok bir Melis klasiği olacak ama Adnan Turani ve Komet beni en çok etkileyenler oldu .


Bu çalışma ben de hemen bir milli sorunumuzu hatırlattı  hem de gülümsetti . Evet bence  isteyen istediği gibi paket etsin kendini .Hatta bu çalışmadan da esinlenebilirler . Günümüz kadınlarını çağrıştırdı bana cıvıl cıvıl ve extra dikkat çeken .......: )


26 Kasım 2010 Cuma

Birgün

Kesin karar verdim bir gün mutlaka seramik çalışacağım bir studyom olacak.Geç kalmış falan sayılmam çoğu beğendiğim sanatçı çooook geç başlamış. Bu foto ya da bayıldım sadece paylaşmak istedim.Umarım herkes öyle yada böyle sanatı hayatına sokar.

25 Kasım 2010 Perşembe

Art is back in town


Bu hafta sonu atlanmaması gereken bir etkinlik : CONTEMPORARY ISTANBUL .     25 - 28 Kasım arasında düzenleniyor .Bana kalırsa ilk senesinden beri basında yeterince yer bulamamaktan muzdarip bir etkinlik. Etrafımda bu güne kadar duymadık ki diyen çok oldu.
Ben her sene giderim . Bana çok şey kattığına inanıyorum bir kere bu kadar işi bir arada görmek süper ,bir de yabancı katılımcıların sayısı o kadar fazla ki . Anlıyacağınız bence SATISFACTION GUARANTIED .
Çağdaş sanattan pek anlamam , pek keyif vermez demeyin şaşırtıcı çalışmalarla karşılaşacaksınız . Ben hafta sonu gitmeyi planladım raporumu haftaya sunarım . Kendinize bir hediye yapın ve gidin. Şimdi den keyifli seyirler .

24 Kasım 2010 Çarşamba

Tabelalar

Genelde tabelalara daha önce hiç gitmediğim bir şehre gitmişsem bakarım. Normalde benim dikkatimi çekmezler. Yurt dışından ihtiyaçtan yada meraktan takip etsem de İstanbul'da pek bakmam. Ama tabelaların amacı uyarmak olsa da komedyen olanları da yok değil. 
Bayram tatilinde annemler  GAP turunda bir Tekel Bayii tabelası  yakalamış. Bayiinin ismi "GEL DE İÇME TEKEL BAYİİ" Komik milletiz, dükkan sahibi müşterileri coşturmak yada ...a getirmek için gayet yaratıcı. Ama durum bazen de traji komik  oluyor . Kendine fazla güvenen  ve sanırım genlerimizde bulunan HERBOKOLOG luktan gayet yaratıcı işler çıkartabiliyoruz. 






Yanda ki tabela milletimin zekasının ispatı . Diyor ki : "Kardeşim herhangi bir şekilde beni denetlemeye falan gelen olursa işte ispatı.  Test falan ne lazımsa yaptırdım .  (ama eminiz ki raporu yok) . Ben bana düşen görevi yaptım, uyarıyorum da . Eeee daha ne yapayım !"








Vereceğim iki örnek te USA.den onlarda ki zeka pırıltısı ise tartışılmaz. Uyarı konusunda ise daha kararlılar. : )





Kitap zamanı

Bir kitap tavsiye edeceğim. Kısa öykülerden oluşuyor. Sevdiğim bir yazar olan Yekta Kopan'dan "Bir de baktım yoksun." Keyifli bir kitap. Fark ettim ki hikaye okumayalı uzun zaman olmuş ve hikaye kitaplarını çok özlemişim. Keyifli yazımı ile Yekta Kopan bizim jenerasyon diyebileceğim bir yazar.  Yazarın kitabı hakkında yorumu ise şöyle :  "Bir de Baktım Yoksun”  benim için özel bir kitap. İnsanın  son kitabı en özel kitabı, en heyecan verici kitabı haline geliyor. Tam da işte yoklukların, kaybedişlerin, eksik kalışların, arayışların, karşılaşmaların kitabı ve bütün onların içinde renklerin, şarkıların, şiirlerin, kitapların, babaların, oğulların, eşlerin dolaştığı bir kitap  “Bir de Baktım Yoksun”   .  6 öyküden oluşuyor .
Şöyle ağır kitaplara ara vermeli diyorsanız yada okumaya uzun zamandır ara vermişseniz ve tekrar kitaplarla kaynaşmak istiyorsanız  işte size biçilmiş kaftan. Tarafımdan zevkle tavsiye edilir . Şimdiden iyi okumalar .

22 Kasım 2010 Pazartesi

Bodrum dipsiz derya.......

Her zaman denize bakardım içime çekerdim maviyi. İçime işlediğini bütün kış bana enerji vereceğini hayal ederdim. Hatta sezonun ilk denize girişini balıklama atlayarak yapıp,  daha suyun dibindeyken tüm negatif şeylerin, yorgunluğumun, üzerimdeki negatif enerjinin deniz suyuyla arındığını hissederdim. Ama bu tatilde denize girmemiş olmanın etkisiyle sanırım bulutları içime çektim. Doyamadım seyretmeye . Hava gel git yaptı ama hiç sıkmadı hep müthiş manzaralar sundu bize. Bodrumun mavisi şarj etti bizi.
Uzun zamandır ha gittik ha gideriz derken bir türlü gidemediğimiz her yere gittik. Bir tek denizde bulunan yunuslarla yüzmeye gidemedik o da artık seneye.
Doğduğumdan beri Bodrum'a gidip gelen biri olarak burnumuzun dibinde ki bir köye gitmemiştim. Gökçebel köyü Yalıkavak yolunda bir dağ köyü. Çamların arasına saklanmış medeni bir cennet. bizden önce İngiliz'ler keşfetmiş bir sürü ev almışlar. Gidilmesi gerekir. Ben Havva hanımın kahvaltısının methini duyup yollara döktüm bizim kafileyi.  Ama klasik bir şekilde gidemedik. Neyse o da seneye kaldı.

O güzel köyde bir ağaçla tanıştım ismi bile güzel . Yoldan geçen köylü kadınlara sordum adı ESENBİL .  Kışın heykel edasıyla duran bu ağaç bir güzel çiçek açarmış , bir de güzel kokarmış ki..... Neyse artık o da seneye kaldı.

20 Kasım 2010 Cumartesi

Huzur...

Bayram tatilini fırsat bilip İstanbul 'dan KAÇTIK.Son anda verilen bir kararla Bodrum yolculuğumuz başladı. Yolculuk arabayla ve iki çocukla olunca korkutucu gelse de gayet keyifli geçti . Hava tam seyahat havası yani ne sıcak ne soğuk. Uzun süren yolculuk bittiğinde kendimizi terk edilmiş kimsesiz kalmış ama çooookkkk huzurlu bir cennette bulduk .  Hava genelde parçalı bulutlu ve ara sıra yağmurluydu.
Bodrum bu tatilde içten içe benimle konuştu.  Sadece ben duyuyorum sandığım için kendimi ayrıcalıklı hissettim . Günlerce bana : İyi ki gittiler , İyi ki gittiler . dedi . Doğa da konuşuyor uzun uzun OOOOHHHHHH diyor du . Kalabalık o kadar çirkinleştiriyor ki Bodrum'u İYİ Kİ GİTTİLER .
Yukarıda ki resim de sezonda bana göre vıcık vıcık ama kimilerine göreyse cıvıl cıvıl olan Türkbükü OOOOHHHHHH diyor . Doğa kendini dinliyor , arındırıyor  ve güzelleştiriyor. İnanması güç ama güzelim koyda bir tane tekne yok . Koya giren tekneler sadece balıkçılar onların da en büyüğü 6-7 mt. Motorunun  sesi ise kuşlardan sonra sessizliği bozan tek ses . Ben gittim şarj oldum geldim . Bodrum  kalabalık bastırana kadar şarjda . Tavsiye : Kendinize bir iyilik yapmak isterseniz bir geceliğine de olsa Bodrum ' a kaçın ve OOOOHHHH deyişini dinleyin . Pişman olmayacaksınız .

10 Kasım 2010 Çarşamba

Bu millet ahhh bu millet






Bugün çok komik ama acı gerçeklerle geçti.OGS sorunum var daha doğrusu aldığım günden beri bana dert oldu. Hikayeme 5 sene öncesi ilk OGS mi alırken zaten komik başladık. Plakamın eski sahibi 280 tl borçla kayıplara karışınca Ziraat Bankası bana bu borç kapanmadan yeni Ogs satamam dedi.  Daha da ileriye giderek kendi bulamadığı borçlusunun ev ve cep telefonlarını bana vererek,  dalga geçer gibi sen bul ve ödemeye razı et biz ulaşamıyoruz dedi. Ben de uzun bir süre sabredip almadım.  Adama ulaşamadım tabii ki . Banka bulamamış , ben mi bulacağım ?  Sonunda sıra beklemekten sıkılıp lanet olsun deyip tanımadığım bir  zat -ı muhteremin borcunu ödedim.  OGS sini kapatıp kendime yenisini aldım. VARAN 1 .............
Geçen kış OGS bozuldu format atılmalı kararı verdiler . Şaka gibi : Ankara'ya yolluyoruz 1,5- 2 ayı bulur gelmesi dediler. 3 ay sonunda kıymetli OGS me kavuştum bu arada + bakiye var siz geçin o hesaptan otomatik düşer dediler. Ama Hayııırrrrrr öyle olmamış internette borcunuz yoktur yazmasına rağmen o dönemde OGS ye format atılırken hesap kapanmış ben de kaçak geçmişim borç birikmiş 550 tl VARAN 2 ...

Neyse çok uzattım ama asıl hikaye bugün. 2.Köprünün Etiler yakasındaki binaya gittim 60 - 70 kişi bekliyor. Önce numara al az bir sıra bekledikten sonra evraklara bakan bey bankaya yolladı.  İşte orada 2 saat bekledim.  Havasız kalabalık çok fena biryer.  Herkes dertli , sinirli. Gereksiz evrak işleri bekleme süresini uzattıkça uzatıyor.Sanki memurların önüne hem bilgisayar koymuşlar hemde sayfaları kocaman bir defter , okkalı kalem ve kurutma kağıdı. Önce tek parmak kompitere bilgiler giriliyor sonra eski sistem yazılıyor.....
Beklemekten bayılmak üzereyken bir teyze geldi süzülerek . Kürklü ( bu sıcakta ) kaşlarınıda kaldırtmış, günümüz Türkiye'sinin tipik şaşkın bakışlı  yeni görme hanfendüsü . Bu teyze şubenin içine dalıp önce güvenliğe saldırdı ardından onun şerrinden korkan sanırım şube müdürü geldi onu aldı odasına götürdü. Tamam hanımefendi buyurun diye diye. Ben çıldırdım atladım sıra no su yok , ben de aynı işlem için bekliyorum , aradan adam almayın bla bla bla ........... güvenlik yok hanım efendi diye diye kapıyı yüzüme kapattı.  Çaresiz bekleyen kalabalığa döndüm anlattım olacak iş değil hepsi bön bön bakıyor. Fiş almadı diyorum tık yok. Sadece bir kişi oda yalandan " valla yaaaa " falan gibi yüce bir destek verdi.
Hakkını arıyan yok , haksızlığı umursayan yok, o teyze kimbilir kimdi şeklinde gereksiz bir ifade. İşin daha acısı bana bakışları " aaaaaaaaaa bu da amma abarttı,  ne var yani kadıncağız gitti bile. Bu hala konuşuyor  ! " diyordu. Yani bir daha daha anladım ki bu millet koyun . Koyun gibi baktıkça koyun gibi davrandıkça bu millete galiba herşey müstahak. VARAN 3 ............
Günün özeti : ben yaşlandım ,artık  haksızlığa hiç gelemiyorum ve  insanlar silkelensin hakkını arasın istiyorum.
Medeni olalım birbirimize saygılı olalım istiyorum. Offfffffffffffffffffff ........... Yaşlanıyorummmmmm.........

Melt,melt ,melt away .......


Her ne kadar havalar daha soğumamış olsa da ben kış keyfi yapmak istedim. Havanın iyice soğuduğunu hatta şömine yakmak zorunda kalacak kadar soğuduğunu hayal ettim. Bu bir akşam keyfi olmalı şarap eşliğinde bir keyif. FONDUE ........
Evlilik hazırlıklarımı yaparken ilk aldığım mutfak eşyalarımdan biriydi Fondue setim. Buradan yola çıkarak evimizde hafta da 3- 5 yapardık yada İsviçre'ye Fransa'ya dayanan bir kökenim var sanılmasın. Saf kan bir Karadenizli olarak nedense görür görmez aldım. Aradan geçen bunca zamanda kaç kere yapıldı diye soranlara cevap verirken gülüyorum , sayılı ! O da sadece çikolata fondue yapıldı.  Ona da Swiss Fondue falan denmez İsviçre de Çikolata Fondue yü Swiss Fondue diye isterseniz anlamsız bir bakış atabilirler. İsviçre'de peynir yenir Fondue deyince ise akla  peynir gelir. 
Swiss Fondue bir kaç çeşit peyniri rendele, erit, içine bayat ekmek daldır ve ye değil. Hele hele o marketler de poşet içinde satılan Swiss Fondue Cheese Mix falan diye adlandırılmış karışımları almak ayıp yada yazık,  vakit kaybı , o yediğiniz başka bir şey.  İşin aslı gerçekten marifet istiyor.  Kelime FONDRE den türemiş ve eritmek anlamına geliyor herşey eriyor karışıyor ve lezzete acele etmeden yavaş yavaş kavuşuluyor. Aşağıda vereceğim tarif denenmiş ve önemli bir şefin reçetesidir keyfini çıkarın ve kısa zamanda uygulayın . Fondue için yapımı uzun ama yenmesi kısa sürer denir. Ustalar yapılışını kısaca :Beyaz şarapla doğranmış sarmısağı pişir ,rendelenmiş peynirleri karıştır biraz da mısır nişastası ile kıvamı tuttur. diyerek kısaltsa da zor çok zor.  Tarif  bana MUHLAMA yı hatırlattı o da başka bir keyif . Karadeniz in Fondue sü biraz daha ağır ama lezzeti inanılmaz. Onu yapabilmek için gerçek Rize peyniri lazım anneannemin son 10 senedir söylediğine göre o eski peynirler yoookkkk. Madem kusursuz Muhlama yapamıyoruz o zaman Fondue.  İsviçre'de işin içine şarap giriyor o aromayı veriyor ama o da yetmez peynir karışımınız hazır olmasına yakın içerisine 1 kapak KİRSCH eklemelisiniz bu bir çeşit Cherry Brandy diyebiliriz. Bir adette şu : ekmeğinizi peynire daldırmadan önce çok az bir şekilde Kirsch e batırıp sonra peynire batırmaktır. Bunu çok dikkatli yapmalı çok az ıslanacak ekmek yoksa gecenin sonu hakkında düşünmeniz gerekir. Yemek keyiften ziyade eğlenceli bir oyuna da dönüştürülmüş :  Fondue yerken eğer ekmeğinizi karışıma düşürürseniz masadan birini öpmelisiniz.

Gelelim Tarif Kısmına : (4 kişilik )

 - 500 ml. Dry Beyaz Şarap
 - 3 diş ince doğranmış sarmısak
 - 2 tatlı kaşığı mısır yada patates nişastası
 - 700 gr. rendelenmş peynir
 -  1 şişe kapağı Kirsch ( isteğe bağlı )

Bir dağ havası için tercihiniz Gruyére peyniri olmalı  yada Emmenthal peynirleri daha otantik bir etki isterseniz denemelisiniz. % 60 oranında  bu iki peynirden birini seçtikten sonra miktarı dilediğiniz peynirle tamamlayabilirsiniz . Şarküterinizin tavsiyesi faydalı olacaktır ama Türkiye için tuzsuz,  kokusu az olan eriyebilen bir taze kaşar idealdir.

Şarabımızın 2/3 üyle yüksek ateşte sarmısakları pişirince nişastayı da ekleyip çeviriyoruz.
Üzerine peynirlerimizide ekleyip kısık ateşte peynirler eriyene kadar karıştırıyoruz Kirsh eklenecekse sonuna doğru eklenmeli . Karışımın kıvamı size kalmış katı olursa kalan şarapla açacağınız gibi ince olursa da nişasta ile kalınlaştırabilirsiniz.
Sonra keyif başlasın , şarabınızın mümkünse Sauvignon Blanc olmasına dikkat edip her kaybettiğiniz ekmekte de birini öperseniz muhteşem bir kış gecesi geçirirsiniz. Tadını çıkarmak için İsviçre'ye gitmeye gerek yok AFİYET OLSUN ..............................

7 Kasım 2010 Pazar

Başlarken......

Merhaba ,Hi ,Selam ! Hoş bulduuukkkkkk , Çok zor ne demeli , nasıl başlamalı bilmiyorum ama bugün benim adım amatör blogger. Burada hayattan aldığım keyifleri yazıp sizlerle paylaşacağım. Burada herşeye rastlayabileceksiniz sanat eserleri ve sanatçılar hakkında ilginç haberler,isimsiz ama bence müthiş işlere imza atmış insanlar ve onların malesef basında rastlayamadığımız çalışmaları.Bir de acizane benim bir anne,bir amatör şef,bir hobi olarak seramik çalışan seramik aşığı ve doğu felsefesinden keyif alan bir kişi olarak fikirlerime de rastlayacaksınız. Ben artık iflah olmaz bir gezgin olduğum için nette oradan oraya fazlaca geziyorum.
Eeeeee buna birde basından takip ettiğim sanatçıların izini ararken bulduğum sergiler, makaleler ,showlar eklenince ve bunları basında bulamayınca üzülüyorum.Donna Felice Molly de bunları paylaşacağım. Sayfamın ismi : Mutlu kadın Molly anlamına geliyor.Küçük şeylerden mutlu olmayı becerebilmek üzere, her geçen gün artan takipçilerim olması dileğiyle...........
Resimde gördüğünüz çalışma başlangıç yazım için biçilmiş kaftan ismi MEDITATION sanatçı isimsiz.Ama bana her zaman mutluluk ve huzur veren bir iş .Günün birinde ona kavuşmayı çok istiyorum.Ama o güne kadar keyifle paylaşıyorum.............