30 Ekim 2012 Salı

Cumhuriyet Bayramı 2012



Her sene olduğu gibi Bağdat Caddesi / İstanbul 'da 29 Ekim müthiş geçti. Çocuklarla beraber yürüyüşe katıldık. Bağırmaktan slogan atmaktan boğazım ağırdı, hiç taşkınlık yapan , rahatsızlık veren olmadı.
Vitrinler bayrak dolu kimi vitrinler ise özel design edilmişti. En çok beğendiğimi paylaşmak istedim.
Nice yıllara , nice laik yıllara .............

24 Ekim 2012 Çarşamba

Astrologia* Astroloji .......... Hem de Italiano**



Scorpio (Italian: Scorpione): Oct. 23-Nov. 22: Scorpio = Wow. A sign so intense that no other country but Italy will do – after that, Scorpios can only reach for the stars themselves. You are brooding and passionate, Scorpio, so you need to calm down for a minute and see an opera at La Scala. Then, you need to indulge in a custom shopping tour in Milan, followed by a luxurious sojourn at a five-star property on Lake Como or Lake Garda. You need the art of Florence more than the ruins of Rome. A romantic weekend at a villa in Tuscany is suitable for a Scorpio, but what you really need to do be true to your inner exuberance is get married in Puglia – maybe even twice in the same year.

Beni anlatıyor. Aşık olduğum heryerden bahsetmiş inanamadım. Como ve Garda,  göl nedir bilmez olan benim aşık olduğum iki göl . Milano ya pek meraklı olmasam da Roma ve Floransa ......... Ben de tuttu. Deneyin görün istedim bu yüzden paylaşıyorum. Okunmak üzere...

 * Astroloji
** İtalyan

http://selectitaly.com/blog/travel-tips/what-the-stars-say-about-italy/

23 Ekim 2012 Salı

Saperne * , Read ** , Okumak



Çok gezen mi bilir , çok okuyan mı?
Çok gezen eğer bakmayı değil görmeyi becerenlerden ise tabii ki çok bilebilir. Ama çok okuyan çooook bilir. Bu okuma zevki ise sonradan edinelisi bir durum değildir bence. Bunu aileden görmeli insan. Öyle " oku çocuuuum " demekle de olmaz. Evde çocuğun ebeveynleri okuyacak ki o çocukta okumayı bilsin ve sevsin.
Keyif alınacak bir etkinlik olduğuna görerek karar versin. Genelde anne babalar " bizimki hiiiç okumuyor " der. Onlara soracak olursanız sen hiç okurmusun diye genelde ( dürüst cevap verirlerse ) hayır derler.
Çocuklar gördüklerini yapar. Söylenenden çok..........
Eğer çocuğunuza :

- Ellerinle yemek yeme derken siz elle yerseniz,
- Burnunu çekme derken siz çekerseniz,
- Dişlerini fırçala derken sizi asla fırçalarken görmezse,
- Oku derken okumazsanız,
- Bağırma derken siz ona bağırırsanız,
-.................... liste uzar da uzar.........................

Çocuğunuz asla uyarılarınızı dinlemeyecek sadece sizden gördüklerini doğru bilecektir. Ebeveyn olmak zor zanaat boşuna dememişler.
Adab-ı muaşeret kılavuzu her evde ayrı olabilir. Onun için yorumlarımı kendime saklayacağım ama okuyun ki okusunlar demeden edemeyeceğim. Okusunlar bıkmadan okusunlar.
Okumaya niyetli olmayan çocuğunuzun ilk başlarda ne okumak isterse alın onu klasiklere yada uzun kitaplara hemen boğmayın. Sabırlı olun. Bırakın ilk başlarda sadece kendi istediklerini okusun inanın piyasada zararlı çocuk kitabı yok gibi zaten. Okumanın keyfini alsınlar sonra - bir de bunu dene. dediğinizde zaten teklifinize olumlu bakacaktır. Çocuk artık okumayı seven bir birey olma yolunda ilerlemektedir.
Bu macera bebeklikten başlarsa kusursuza daha çabuk ulaşılır. Anlamaz zannettiğiniz yaşında iken bile ona okuyun. Ayaklandığında sizi okurken görsün. Sonuç % 100 tatmin diyebilirim.

Başımdan geçen bir hikayemi anlatayım : Ben kızımı mama iskemlesinde oturtmaya başladığım gün ona kahvaltısını ettirirken ben de yüksek sesle ona gazete okumaya başladım. Haberleri efektli bir şekilde okurken hem kendimi düşünüyordum yani zaman bulamamaktan yakındığımdan gazete okuma fırsatı olmuştu bana hem de onu düşünüyordum. Beni nasıl dikkatle dinlerdi anlatamam. Ona tabii ki çocuk kitapları da okurdum . Bir de alışverişten hiç çekinmeyin  kızımın birkaç tane bez kitabı varken çoğu anne onu nereden buldunuz bile demişti bana. Sonunda kızım yuvadayken öğretmenleri bana kelime haznesinin çok geniş olduğunu istese kitap bile yazabileceğini : )) söylediler. Bununla bitmedi çocuk doktorumuz kızımın üstün zekalı olduğunu mutlaka pedagoğa giderek anne baba olarak ona nasıl davranmalıyız konusunda kendimizi geliştirmemizi söyledi. Biz pedagoğu bir ziyaret sonrası devam etmedik o ayrı. Ama kızım bugün 11 yaşında ve kitap okumayı çok seviyor. İkimizin en büyük hobisi kitapçıda vakit geçirmek ve sonunda bir kaç kitap almak.
Bir de oğlum var o bu ara okumayı istemiyor 7 yaşında , sıkmıyorum ama reçete bende nasıl olsa .....

Bu da nereden çıktı demeyin sadece şu paylaştığım fotodan esinlendim.
Okunmak ve yorumlanmak üzere.................
* İtalyanca Okumak
** İngilizce Okumak

Şartlı Reflex...........

Bazı şeyleri istem dışı yapıyormuşsunuz hissine kapıldığınız zaman bu bir çeşit "şartlı reflex" olabilir. Koş, Diğerlerine yetiş, en iyi ol.......... bunlar kodlanmış mıdır ? - ki günümüzde herkes çocuklarını koşturuyor.
Bir de yeni bir takdik var : " sizin çocuk özel " durumu. Eğer çocuk yaramazsa "hiper aktif" denip bazı merkezlere yollanıyor. Yok eğer çocuk normal ise ona da " yaşıtlarından üstün" etiketi yapıştırılıyor. Ehhh siz de tabii ki ebeveynler olarak iyi birşeyler yapmış olmanın verdiği mutlulukla bu kandırmacaya hemen kanıyorsunuz. Bırakın zeka seviyesini ;  şahsen benim etrafımda doğmuş olan tüm çocukların fiziksel gelişimi bile hep "yaşıtlarının üzerinde " olmuştur. Anne ve baba, bu habere nasıl sevinir nasıl böbürlenir anlatamam. Zaten "tatmin" duygusu henüz tatmin olmadığından olsa gerek , neredeyse bir sonra ki doktor kontrolüne gidene kadar çocuğu gören tüüüüümmmm insanlara şu "chart" ın ne kadar ilerisinde olduğu anlatılır. Normaller 55 cm iken sizin çocuk 59 cm dir ki bu da yaşıtlarının bilmem kaç ay önünde olduğunun göstergesidir.
Bizim ki hep özeldir. Bu şartlı reflex olabilir mi?





Yoksa şu şartlı reflex durumu gereksiz yada yersiz bir şeyler olabilir mi? Oluruna bırakabilir miyiz? kendimizi, çocuklarımızı, ilişkilerimizi...................
Ben yapmaya çalışıyorum. Bırakmaya meğilliyim........... Çocuklarımın gelişimi ve akademik başarısı için elimden geleni yapıp onları asla arap atı durumuna sokmamaya kararlıyım. Onlara nefes almak için fırsat tanıyorum. Çocukluklarını yaşamalarının en hayırlısı olduğu kanaatindeyim.
Kendimi ve ilişkilerimi bıraktımmmmmm. Tavsiye ederim, rahat olmaktan zarar görmeyeceksiniz.  Ben anladım ki yapmak zorunda olduklarımdan dolayı takdir almıyorum ama yapmadığım an ise afaroz oluyorum. Ehhh o zaman kendimi yormaya gerek yok istediğimi yapıp sadece dürüst oluyorum. İlişkiler o zaman daha sağlam ve keyifli oluyor inanın.Yapmacık ilişkilere ne vakit ayırabilirim ne de sabır gösterebilirim. Less is always more............
Bu arada gerçekten karikatürde ki gibi köpekler kedileri neden kovalar yemiyecekse .......... Peki, Biz neden koşuyoruz? Etrafımızdakileri de peşimize takıp durmadan koşuyoruz bir bilen var mı ?

22 Ekim 2012 Pazartesi

What I am ..............



But still................ will do the best I can ...........

Paulo Coehlo


http://www.goodreads.com/author/quotes/566.Paulo_Coelho?auto_login_attempted=true

Yazarın hayranlarından biriyim. Okumadığım kitabı yok. Yeni çıkan kitabını aldım ve başlamak üzereyim.
Tanıyanlara anlatmama gerek yok ama ekte ki sayfa da yazarın sözlerini bulacaksınız. Kaçırmayın derim. Derin anlamlar yüklü ve keyifli.............. Enjoy

17 Ekim 2012 Çarşamba

" To Rome with love " Episode 2 / Pagliaccio


Unuttummmmm......... Bu filmde güzel müzikte var. Opera seviyorsanız tabiiii. Luciano Pavarotti'den yukarıda paylaştığım videoda ki  " Pagliaccio * : Palyaço " nun bir bölümünü dinleyeceksiniz bu filmde. Hem de çok iyi bir yorumla. Kısaca tekrar yazıyorum : Bu filme gidin.

" To Rome with Love "



Woody Allen ı seviyorsanız mutlaka gidersiniz, Roberto Benigni'yi seviyorsanız kaçırmayın, Penelope Cruz hayranıysanız gidin görün aşk ve mutluluk onu ne kadar daha güzelleştirmiş. Daha kimler kimler oynuyor.  Ben Roma aşkımdan gittim dersem dürüst olmuş olurum. Açıkçası bazen Woody Allen'ın işleri bana bazen  hitap etmeyebiliyor ama yine de severim. Londra, Paris şimdi de Roma. Sırada ki şehir hikayesini sabırsızlıkla beklemeye başladım bile. Gerçi film bize nedense geç gelmiş İtalya'da nisanda vizyona girmişti.
 "Midnight in Paris" i de sevmiştim ben. Yani bu size benim film zevkimle ilgili  ipucu olsun. Filmi seyrederken hikaye bir yana şehre doyuyorsunuz. Roma görüntüleri yeter, gitmiş kadar oluyorsunuz. Seyrederken Trastevere'de evim olmasını bile hayal ettim.
Oyuncular kuvvetli, hikaye güzel, Woody Allen'a bu filmi  için dahi yönetmenin zayıf çalışmalarından birisi dense de ben beğendim. Hele Roberto Benigni'nin başına gelen ........... (Malesef "ünlü" olmak diye bir kavram var.)
Filmin özeti bir sinema sayfasından aldım aynen şöyle  : " Woody Allen “Roma’ya Sevgilerle” de seyircisini, hayatlarını sonsuza dek değiştirecek maceralar yaşayan insanlar hakkında romantik ve eğlenceli bir yolculuğa çıkartıyor. Film İtalya'da bir grup Amerikalı ve İtalyan'ın başlarından geçen romantik anlar ve maceraları konu alıyor. “Roma’ya Sevgilerle”deki hikâyeler, ezelden beri devam eden aşk arayışını bazen şehrin herhangi bir sakini bazen de yazın gelen bir turistin hayatına girerek anlatıyor. "
Beğeneceksiniz derim............. Okunmak ve yorum almak üzere..................

16 Ekim 2012 Salı

Rozzo*

İtalyancaya aşık olmamak elde mi? Rozzo * : Ham demek. Aynı zamanda da görgüsüz demek.
Ham yani : görgüsüz işte. Daha olmamış ya da olamamış artık her ne ise.
Buraya nereden mi geldim ? Etraf "görgüsüz" dolu. Her yerdeler. İş "parayı" sonradan bulmakla alakalı. Yoksa kültür seviyesi yada hayat tarzı farklı olan insanlar bir diğer (alt yada üst) gurupla karşılaşınca gayet doğal ve mütevazi davranıyor. Sebebi kendisiyle bir derdi olmayışı. Yerini biliyor ve yadırgamıyor , sindirmiş bu yüzdendir ki başka birşeymiş gibi kendisini pazarlamıyor. Kısacası görgüsüzlük yapmıyor.
Ama malesef bu sonradan görmeler işte onlar fena. Bence iki ayrı gurupta incelenmeliler.
- Görgüsüz Erkek
- Görgüsüz Kadın
         Görgüsüz Erkek te ikiye ayrılır. Model 1 ve 2 diyelim. Model 1 şöyle birşeydir. Şimdi genelde okumuş, ailesi düzgün olan bu model , komedi dans üçlüsünün bir bireyidir sanki. "Host" u diyelim. O artık HOST tur HOST. Masada host mekanda host. "Her bir kimsecikler, eyyyy siz ezikler" ona bakın ve onu fark edin isterler. Arabasına bakınnnnnn, 24 saat içebildiği kocccamannnn purosuna bakın, bakın işte. Heee bir de unutmadan her şeyinizi ona danışın ehhh o her şeyin en iyisini bilir. Model 2 ise daha mütevazi, halk adamı, hafif avam ama o da kendini göstermeyi sever. Her şeyi bildiğini iddaaaa etmez. Dinler ama hep bildiği kebapçıya gider başka yere gidemez rahatsız olur.
         Görgüsüz Kadın bunu ayırmaya hiç gerek yok hele ki parayı evlendikten sonra bulmuşsa vayyyy halinize. Hiç çekilmez, mümkün olduğu kadar uzak durun derim. Rahatsızdır, komplexlidir o , öyle birşeydir işteeee. Sindiremez durumunu, başka bir dünyası vardır hep çoooooook varmış gibi davranır. Onlar yorar insanı yorar. Kalkıp olur mu yahu öyle değil , şöyleydi bile diyemezsiniz.
Sonuç Rozzo lar hamdır işte olgunlaşmaları zordur , olgunlaşabileni ise çok azdır. Neden mi ? Kendi dalında  (köyünde) olgunlaşmadı ki Onu aldılar " ham " iken soğuk hava deposuna kapattılar.........Olmaz işte olgunlaşmış gözüksede tadı tuzu olmaaaaaazzzzz. Lezzetli bir şey olamaz.
Bu da bir tespit işte. Just for fun.

Kitap kurdundan güncel kitaplar.....


Uzun zamandır kitap tavsiyem olmamış. " Hiç " affettirir beni. Güzel kitap. Okurken sorgulatan kitap. Ben keyifle okudum ve hatta yazarı yeni tanıdığımdan tüm kitaplarını alıp, okuyup buradan size rapor vermeye kararlıyım.
http://www.dr.com.tr/Kitap/Hic-Kimse-Siradan-Degildir/Markus-Zusak/Edebiyat/Roman/Macera/urunno=0000000406861
Bir başka kitabın hakkında daha yazmalıyım. İkiside neredeyse aynı şeyi anlatıyor bence. "Hiç"i ilk önce okuduğumdan olsa gerek ikinci kitap sanki onun taklidi gibi geldi ve her ne kadar best seller olsa da bana o kadar da keyif vermedi.
http://www.dr.com.tr/Kitap/Tanri-Daima-Tebdil-i-Kiyafet-Gezer/Laurent-Gounelle/Edebiyat/Roman/Dunya-Roman/urunno=0000000402169

Kısaca iki kitapta günümüz insanını sorguluyor. Bu karmaşanın içinde insan olmayı unutuşumuzu, hayattan gerçekten ne beklediğimizi unutuşumuzu, kim olduğumuzu unutuşumuzu yüzümüze çarpıyor. Kimbilir ? belki  de artık silkelenme zamanı geldi dedirtiyor. Keyifle okumanızı umarım. Tavsiye zordur , zevkler hiiiç tartışılmaz ama okunmuş fazla kitabın da inanın kimseye zararı dokunmaz. Enjoy......

14 Ekim 2012 Pazar

Tespit 3


Şu insanlar bazen çok hain oluyor. Şaka mı bu şimdi ? Alaycılık aslında gizli kalmış, bastırılmış  bir eziklik sonucudur. Dikkat edin genelde alay eden alay ettiğinden bir konuda daha az dır az. Böyle bir yöntemle kamuflaj uygular AZZZZ..... LIĞINA.
Bu resimde de bu espriyi düşünen insan aslında nasıl aciz bu ayı karşısında.........

12 Ekim 2012 Cuma

Art : Made in Türkiye



Atelye Elizi ile yeni tanıştım. Bodrum Bitez de bulunan bu atölye bir cennet. Beni , ilk önce dışarıya astığı baykuşları çekti. Sonra heykellerini görünce iyice bayıldım. "Alaylıyım" diyen ve bence çoğu "designer" ı cebinden çıkartacak bir yeteneğe sahip olan "Hikmet" müthiş bir sanatçı. Hani şu sohbet etmeye doyamadığınız sanatçılar vardır, içten içe sıkılmasa da anlatmaya, paylaşmaya devam etse dersiniz işte onlardan birisi de Hikmet. Denizin getirdiği ahşap parçalar onun elinde sanat eserine dönüşmüş. Bununla yetinmemiş takı tasarımı da yapmış. Ben kendimi bildim bileli (doğal olarak şimdi çocuklarımda ) her sene yaz tatilinden deliler gibi çakıl taşı ve kabuk toplayıp eve dönerim. Bunları seyredip seyredip keşke şunları delebilsem ne güzel takı olur derdim. İşte Hikmet onu yapmış ve hepsi birbirinden güzel işler olmuş.
Tatilimin son günü olmasaydı sanırım daha çok alışveriş yapardım ama yine de skor fena değil Mısra'ya Baykuş heykeli, kendime balık, bileklik,anneme ve Yeliz'e yüzük aldık. Hepsi çoook güzeller. Facebook ta sayfası varmış ATELYE ELİZİ  ayrıcaaaa http://atelyeelizi.com.tr/index.php?lan=turkce#.UHhBP1JgG9c
sayfalarını da inceleyin derim.
Yukarıda gördüğünüz heykelin hikayesi var. Keşke kendisinden dinleyebilseydiniz ama ben anlatmaya çalışayım. İlk önce isimleri biraz değiştirdiğimi söylemeliyim gerek sanatçıyı gerek kendimi zor duruma sokmamak adına. Ne de olsa düşünüyoruz ya suç zaten eeee bir de yayınlamak daha da suç...... Neyseeee
Bu heykel çoooook uzaklarda ki bir muz cumhuriyetinin başkanının heykeli. Belki tanıyanınız olur adı :           " RENALDO TAVIO ERNESTO" kısaca ona R.T.E diyelim.
Bu Başkanın tüm özelliklerini yansıtmış heykeline sanatçı. Önce tatlı bir oyun oynuyor sizinle "hadi sen anlat bakalım " diyor. Ben önce kıvırarak durmasından yola çıktım : BU kıvırıyor hep yalan söylüyor dedim.
Sonra kendisi anlatmaya başlıyor :
- Bir ayağı hep havada. Yalan söylerken yemin etse başı ağırmasın diye !
- Bir eli uzun .............. !
- Ağzı : Lağım ağızlı tabiri onun için sanki (hep pis konuşmasından)
- Başının çuval şekli, bir gönderme USA. çuvalı misali.............

Sonra heykelin arkasını çeviriyor sanatçı ve :



Ta ta taaaaaaaaaaa
- İki yüzlü.............

 Hani bazı yerler vardır anlatmakla olmaz işte Atelye Elizi öyle bir yer. Yolu Bodrum'a düşenler Bitez'e giderseniz Camiden dümdüz sahile çıkarken sağda kaçırmayın derim. Resimler cep telefonu ile çekildi kusuruma bakmayın artık . Bodrum'dan bir anı derseniz işte size en alası............. Fiyatlar ile ilgili bilgi isterseniz sayfasında detaylı bulursunuz ama bana sorarsanız gayet uygun . Bir kere eşi benzeri olmayan işler. Ne kadar anlatmaya çalışsam olmaz, yetmez siz en iyisi kendi gözünüzle görün .....

11 Ekim 2012 Perşembe

Tespit 2

Bu aslında tespitler listesi olacak. Benim Ekim ayı Bodrum tespitlerim de denebilir.

- Ali Güven'e saygıdan onun tezgahı duruyordu. İnsan tezgaha baktıkça sanki bir yerden çıkıp gelecekmiş gibi hissediyordu. Ve tabii ki içi giderek tezgahtaki işleri inceliyordu. Lakin..... Kalkmış yerle bir olmuş. Yani bina yok sanırım kaçaktı . Kocadon geri gelince herşeyi kuralına göre yapmaya başladığından bayağı bir temizlik olmuş. Ama belediye onu tutamadı mı......Yazık koca bir Ali Güven geçti gitti. Bodrum tarihine damga vuran simgelerden birisi için umarım çok geç kalınmadan birşeyler yapılır. Gerçekten bu çok ayıp........
- Hava ................muhteşem. Aklı olan (çocuksuz insanlar ) Bodrum a Eylül de Ekim de gider. Temmuz ve Ağustosta ne işleri var vıcık vıcıkkkkkk.
- Deniz ................muhteşem.
- Marina ama eski marina tarafı yani kaleye yakın olan kısım acilllll çiçeklendirilmeli. Tamam bir kıyım olmuş meydan ortaya çıkmış ama bir peysaj düzenlemesine acil ihtiyac var.
- Yolumun üzeri olduğu için Gümbetin içinden geçerken yeni eğlence şekline şahit oldum. Bir de arabada 5 dk bekleyince tam öğrendim. Efendim malesef Gümbet te yeni trend şu : Sanırım doğu kökenli, apaçi diye adlandırılan saç modeli yapmış, kaslı, atletli, düşük jeanli genç abiler animatör gibi birşey olmuş. Nasıl anılıyorlar bilemiyorum ama yaptıkları şu : turistlerin masasına gidip sandalyenin üzerine çıkıp el çırparak ritm tutmak. Bunu yaparken de turistlere de neredeyse silah zoruyla el çırptırmak. Bir ara arkadan gelen bir apaçi sandalyede ki gencin pantalonunu aşağı çekti "don"u gözüktü. Sonra palyaçoları andıran bir şekilde "sen görürsün" gibi işaretler yaparak birbirlerini kovaladılar. Bu olaya yaşlı İngiliz turistler çok güldü. Ben şaşkın şaşkın bakarken gecenin ilerleyen saatlerinde o gençlerin jigololuk yaptığına ve Phukette görülen küçük kızların yaşlı amcaların kucaklarında oturmalarından hiçbir farkı olmadığına kanaat getirdim. Bu benim kendi görüşüm işin aslı bu olmaya da bilir ama inanın dışarıdan çok ucuz ve çok çirkin gözüküyor. Yazık.
- Havaş fiyatları adamına göreymiş. Normali 26 - 28 tl gibi Pegasus ile uçana 10 tl atlasa başka. Şaka gibi yol aynı otobüs aynı fiyat : (
- Musto ............denenmeli bu sene iyice büyütmüş. Çok güzel bir mekan olmuş. Eski süngerden tanıyanlar bilir musto açtı . İyice büyüdü müzik güzel, mekan güzel, garsonlar çok iyi, yemekler müthiş, şarap kadehleri buz gibi geliyor, keyifli, fiyatlar gayet iyi...............Gitmemek hata olur benden söylemesi. Ama siz "en innnnn" yer olsun hesapta carrrttttt diye gelsin diyenlerdenseniz size göre değil benden söylemesi. 
- Eylül de görmeye başladığımız Lambuka cirit atıyor. Hergün en az 2 tane görmek Ekim de garanti.
Lambuka : Tadı pek güzel olmayan ve yerlilerin güveç yaparak daha lezzetli hale getirdiği, mavinin en güzelini taşıyan balık.
- Bir de acı gerçek. Cahiliz ve meraksısız.................
Kaldığım otelde bir seminer vardı hukukçular bilmem neeeee Kalabalık koca koca adamlar gelmiş. Bu adamlardan biri iskelede yanımızda otururken lambuka geldi "ok görmemiş olması doğal" Ben tam anneme "iskelenin altındaki sürüyü takip etti onlara geldi" dedim bu amca bana dönüp şaşkın bir ifadeyle "balık mı yiyooo " dedi. Ciddi ciddi bunu sordu. "E Evet" dedim ama şok oldum. Yahu "büyük balık küçük balığı yer " bunu da mı duymadın. Cahil........... Sonradan keşke " yok o sadece hamburger yer" deseydim deyip güldük.
Diyeceğim şu bu adam okumuş olanlardan bir de..............


3 Ekim 2012 Çarşamba

Sail away.........


Sarı yaz kaçmasın dedim ve annemle beraber kaçıyorum. Bir hafta yokum offline ım. Haftaya görüşürüz.

2 Ekim 2012 Salı

Tespit

Bundan böyle aradan aradan tespitlerimi beyan edeceğim. Tespitler tek cümle olup belki bir de resim ihtiva edecek. Uzun uzun anlatmadan tek cümle olacak.

Tespit 1 : "Hayat 1 kere ona göre yaşa ." (Reenkarnasyona inanıyorsan bile unutma eski hayatını hatırlayan pek yok.)

1 Ekim 2012 Pazartesi

Perseverance


Abel Korzeniowski.......... A cellist ... A composer... A great master


İnsanın müzik zevki asla ve asla tartışılamaz. Bu nasıl kişinin karakterini, yetiştiriliş şeklini tartışamıyorsak aynıdır. Tartışmasız. Ama ben beni yakından tanımayanlara kendimi anlatayım ki tarzımız benzemiyorsa boşuna sizi yormuş olmayayım. Yani okumayın , siz  bu müzisyenden ve eserlerinden mahrum kalın.

Ben klasik müziğin dinlendiği sevildiği ve müzik sisteminin iyi olması gerekliliğine inanan bir evde büyüdüm. Yani bizim evimizde cızırdayan radyo asla olmadı ya da arabesk falan çalınmadı. Bu tercih meselesidir ben asla diğerleri demek istemem. Heeeee şimdi içinizden benim gençlik hallerimi bilen ve "Şekerim eller havaya klüplerde az bağıra bağıra çığırtmazdın" diyen çıkan olursa onlara da cevabım şu olacak " Şekerim o , ortama ayak uydurma ve sırılsıklam aşık olma, ergenlik gibi sebeplerin sonucuydu. Benim evimde ya da arabamda o şarkıcıların albümleri asla ve asla olmadı" derim. Bu da yeterli olur...................

Şimdi geleyim asıl konuya. Abel Korzeniowski bu genç Polonyalı müthiş bir müzik adamı. Film müziklerinde dünyayı sallıyor ve bence kaçırılmamalı. Sanatçının web sayfasından doya doya dinleyebilirsiniz. http://www.abelkorzeniowski.com/info
Bir kere en önemli işaretlerden biri bence tabiii.............. Korzeniowski sayfasının başına " Music made by hand..." yazmış. Daha ne desin , anlayana tabiiiii .W.E Soundtrack favorim ama hepsi müthiş. Sözüm tarzımızın tuttuklarına , kaçırmayın dinleyin atlamayın bir ara bakarım demeyin. Bana teşekkür edeceksiniz ( ehhh tabii ki tanımıyorsanız yani oha anca mı öğrendin demiyorsanız) Ben yeni tanıdım ve sevdim tanıyın istedim. Enjoy.............. Okunmak ve yorum almak üzere.........