31 Mayıs 2013 Cuma

Romantische Straße Day 4






Füssen'de ki otelimizden güzeeel ve uzuuun bir kahvaltı sonrası ayrıldık. Ben önce inip ödememi yaptım ve resepsyon da bulunan sanırım 8 tane seramik heykelin resmini çektim. Hepsi de çok hoştu. Seramiği ne kadar özlediğimi hatırladım ve kendime söz verdim seneye kışa kesin seramik çalışmalıyım.

 


İşte ........... kısa bir yolculuk sonunda masallara konu olan artı Disneyland'e logo olan Neuschwanstein Castle .
Çok keyifli manzaralardan geçerek vardııık. Ama sakın zannetmeyin ki gitmesi ve gezmesi kolay.
Bir kere sıra beklemek istemiyorsanız ziyaretinizden 1 gün önce rezervasyon yaptırmalısınız. Yok bizim gibi bilip te yaptırmayanlardansanız hortlayın gidin. Kuyruk ciddi. Hem sadece kuyruk değil tek dert kontenjan derdi de var. Saat başı rehber eşliğinde tur yapılıyor ve eğer dolduysa bir sonraki sefer beklemek mecburi öyle kendim geziiim bi bakıp çıkiiiim yok  :((
Biz şanslıydık yanlış hatırlamıyorsam 50 dk sonra falan tur başlıyordu ve bilet alabildik. Asıl macera o değil tabiiiiii

Biz önce arabayı park ettik. Otopark görevlisi tip olarak asla Türke benzemese de 30 senedir orada yaşayan bir Türkmüş meğer. Biz konuşunca Türkçe laf attı. Aaaaa bu kızlar bizdenmiş dedi bizi fethetti. Kızlarrrr..... Siz hemen gidin biletlerinizi alın sonra bana gelin dedi. koşun çok sıra oluyor dedi.
Şimdi sebebi şu : bu Şato tepede biz eteğindeyiz. Biletten sonra araba ile çıkış yasak ya yürüyeceksiniz yada yarı yola kadar at arabası şansınız var. Ama bizim amca dedi ki bana gelin ben size kestirme yolu tarif edeceğim.
Söz dinleriz tabiiiii.........



Bilet kuyruğu çok yoğun değil di erkenci sayılırız. 15- 20 dk sonra bir cafenin arka bahçesi olan otoparka geri döndük arkası orman.
Amca yolu tarif etti :           - Şu patikadan 200mt falan gidin sonra asfalt çıkacak dümdüüüüz takip edin çıkarsınız. Eh 25 - 30 dk da çıkarsınız.
Biz sorduk :                        - Güvenli mi dir?
Adamcağız güldüüüü korkmayın dedi. Bu arada bir detay daha vermeliyim görevli sanırım bir kaza geçirmiş suratı çok kötü kesikler ve izlerle dolu.
Bir de şu detay daha atlanmamalı biz seyahat esnasında bazı çılgınlıklarımızın sonunda hep : - Arkamızdan diyecekler kiiii ne işleri varmış orada evli barklı çoluk çocuklu kadınlar yahu vardır bu işte bir şey............. Kurye miydiler neydiler............... dedik güldük.
Ama vazgeçmedik girdik ormana bu arada rakım veremeyeceğim ama şato da görünüyor bayaaaaa yukarıda.


Orman sık ağaçlı bizden başka kimse yok tırmannnnn tırmannnnn o 250 mt falan demişti yaaa  işte o şimdiden 4 km hissediliyor. Neyse neden sonra asfalt dediği ama yine patika genişliğinde bir yola geldik. Kendi kendimize kerteriz alıp doğru yolda olduğumuza kannaaaat getirdik. Tırmanmaya devam ederken :       - Bu amca meğer seri katilmiş , bizi arkadaşının kulübesine yolluyormuş , o da bizi elinde baltayla bekliyormuş .....deyip güldük. Nefeslerrr kesildiiiii hele benim bir ara kalbim ağzından çıkacak zannettim.








Ama sonunda vardık 15 - 20 dk da tur saatimizi beklemek zorunda kaldık. Yukarıda gördüğünüz küçük köprü şatonun arkasında 30 dk lık yürüme mesafesinde idi. Oraya gidip resim çekiliyor ama biz gitmedik. Deymeyeceğine karar verdik. 30 dk git 30 dk geri gel. Yorgundukkk...... bir de :)


Bu da benim ölmek üzereyken aradan gördüğüm bir an.


İçi gezilmeye değer. Bu zavallı Ludwig.......... 60- 70 odalı olarak hayal etmiş ancak 16 odasını yaptırabilmiş. Kendisi de hayalinin şatosunda sadece 6 ay yaşayabilmiş. Bizim amcanın demesi kendisini atmış ( çoğu kaynak ta intihar diyor) ama rehber kızımız bir gün psikolojik sıkıntısı olduğundan psikologuyla beraber ormana yürüyüşe gitmiş askerleri de geri yollamış sooona ikisinin cesedi bulunmuş. Ve ölüm nedeni muamma....dedi.


Bariz intihar ama tarihlerinde kara bir leke olmasın demişler ve bu masalı uydurmuşlar ben ce. Bir kere zaten kendisi ve kardeşinin psikolojik sorunlu olduğu biliniyor. Şato harika ama içi o kadar kasvetli ki. Sağlıklı insanı koysan 6 ay dolmadan kaçar. Hava şartlarından sanırım camlar küçücük iç dekorasyon da oyma kakma vıcık vıcık olunca gerçekten kasvetli olmuş. Ama rahmetli çok romantikmiş şiirleri mektupları o ooo hooooo Bir de yakışıklıymış , girişte bir bronz bir büstü var gözlerinde gözbebeği yerine minnacık kalp delikler var. Çok sevimli bir detay ama malesef içeri de resim çekmek yasak olduğundan çekemedimm.
Kasvet dedim durdum ama mesela şu yukarı da ki resim LudwiG in yatak odası bu kadar aydınlık resim sizi yanıltmasın aslında çok karanlık bir oda . Yatağını tavanı diyeyim yani karyolanın üstünde öyle bir ahşap işçilik var ki kaçırmayın. Bir katedral işlenmiş. İnanılmaz. Oda büyük tavanlar yüksek ama yatağın içi minicik gözüküyor.
Sonuç olarak görülmeli derim . Şatoya çıkarken de yürünmese de olur at arabasına binin derim. Dönüş yolunda bir cafede kahve içip arabamıza gittik bizim amcayla helalleşip yola döküldük. Salzburg'a girmeden yolda Ettal'de durduk yemek yedik şöööle bir dolaştık. Yağmura tutulup yola koyulduk ve yine - ne şanslıyız arabaya binince yayooooo. dedik. Akşam 7 gibi Salzburg'a vardık. Otelimiz keyifli yeri de çok güzel merkez 3 dk yürüme mesafesi. Bu haftasonu bir şey var oteller hep fulll dedik meğer Sport Fest. varmış. Pazar sabahı şehir trafiğe kapalı ve maraton olacakmış.
Recepsyonist tatlı bir kızdı elimiz de akşam yemeği için bir adres olmasına rağmen ona sorduk. - Bize turistik olmayan iyi bir yerel restaurant tavsiye edermisin dedik. Deli gibi yağan yağmurda şemsiyesiz çıktııkkk yollara ehhh arkası yarın.............

30 Mayıs 2013 Perşembe

Romantische Straße Day 3 diyelimm

Augsburg'a koşa koşa geldik. Ben şahsen pek de geldiğimize sevindim diyemem. Kocaman şehir. Biz alışmışız küçük sevimli kasabalarda dolaşmaya... I Ihhh olmadı burası Ben ce rotaya alınmasa bile olur yani o kadar olmadı. Bir de çirkin bir şehir. En meeeşhur caddesine geldik zaten arabayı park etmek ayrı dert yok oralıysan buraya oarada yaşıyorsan şıraya hiçbiri değilsen de 1 saat hakkın var gibi detaylar.
Neyse şehir sıkıntısı hasreti çekmeyelim diye sanırım girdik bir kere dolaş dolaş park bul koşşşş o caddeye çık. Eveeet geniş bir cadde ama çirkin çirkin. Bir de sözüm meclisten dışarı ama insanlar da çirkinleşti dejenere arada kalmış insanlar dolu.



Ben hemen Ecco yu gördüm kendimi attım. Ayakkabılarını çok severdim de. Ama dene dene dön dolaş inat et OLMADI alamadım beğenemedim. Bu mağazada benim yüzümden vakit kaybedip bir boy yürüyüp koşa koşa Avrupanın ilk toplu kunutu ilan edilmiş olan Fuggerei'i keşfe gittik.
 Jakob Fugger tarafından satın alınmış bölge ye 1523 tarihinde 52 ev 6 mahalle halinde yapılmış olan komplex içinde kilisesi , o tarihi canlandıran yaşam alanları , Fugger'in hayatını anlatan müzesi ve bana göre en korkunç etkileyici olan savaş esnasında sığınma odalarını barındırıyor. Sığınaklar da hala gaz maskeleri insanların duvarlara kazıdığı yazılar ve fotoğraflar tüylerinizi diken diken ediyor. Bu gün uygun fiyattan kiralanarak hala kullanılan bir yerleşim merkezi. Orada yaşamak biraz ruhsuz ve sıkıcı olabilir ama ihtiyaç sahibi yaşlılara kiralanıyrmuş zaten. Bir neviiii huzur evi gibi diyebiliriz.

Bugün zaten benim sıkıntılı günümdü............. Koştur koştur yoruldum bir kahve molası bile vermedim Bir de üzerine bu sevimsiz yeri gezip yağmur da çiseleyince arkadaşlarım adına üzüldüm Sevimsizdim bugün bayaaaa sevimsiz :((
Bana sorarsanız Augsburg'a hiiiiç te gitmeye gerek yok ama moodumu da anlattım yani siz bilirsiniz :))



Koşmaya devaaaammmm Şimdi de geldik  Landsberg am Lech gayet güzel bir kasaba. Puslu kapalı bir hava olmasına rağmen kasabaya girer girmezLech River'ın kenarına koştuk resimlerimizi çektik. Gayet iyi bir manzara keyifli. Hemen köprünün karşısına geçip arabayı park ettik. Kasabanın merkezinde yürüdük ve yine dükkanlar malesef kapalı. Biz de koşturmaca yüzünden yorgun düştük. Ve kendimizi nehir kıyısında bir bara attık. Bir şeyler içip bizim alman lahmacınından bir taneyi paylaşıp yağmur yağmaya başlayınca kasabayı terk ettik.


Kasbanın güzelliği , yani coğrafi açıdan şansı bir yana kasabanın zenginliği de bu güzelliği tetikliyor. İşte Landsberg am Lech te böyle zengin bir kasaba. Yağmur çiselemeye başladı hesabı ödedik arabaya bindiğimiz de göz gözü grmüyor du yağmurdan. Yine yağmur diye küsmedik aksine ohhh ne şanslıyız zamanlamamız hep kusursuz dedik durduk.


Yol aynen böyle kapalı yağmurlu. Hava kararınca Füssen'e vardık. İşte kelimenin tam anlamıyla burası cennetten bir köşe . Otelimiz çoook güzel. Otelin içi her yer ama her yer antika mobilyalarla dolu. Antika derken de vıcık vıcık barok mobilya demiyorum boyalı, masif country tarzı mobilya diyorum. Zaten otel yine aile işletmesi . Sahibesi çok tatlı bir hanım akşam oteldeydi. Ama biz geç giriş yaptığımızdan mutfak kapanmıştı. Odaya bavulları atıp tarif ettikleri açık olan restauranta gittik. Bar mıııı cafe miiiii belli değil di sevemedik 3 dk oturup kalktık. Tek şansımız olan diğer açık alternatifi değerlendirdik ve vasat bir akşam yemeğiyle geceyi kapattık. Güzeeel bir duş va e eeee ölü gibi uyumuşuz. Arkası yarın : ))

15 Mayıs 2013 Çarşamba

Romantische Straße Day 2 Part 3.....

En kızdığım şeyi yapmak üzereyim. Kendimle çelişiyorum ama resmi varken uzun uzun anlatmıyayım dedim :) . Daha doğrusu tarif vereceğim final nasıl birşey görün istedim. Yardımcı olur diye yani.....
Yoksa gerçekten en sinir olduğum şey "baaakkk biz napıyozzzz" der gibi yediğini içtiğini paylaşmak. Ben 1 kerelik yapıp şimdiden özür dileyip mazeretimi söylüyorum. Amacımız halka Hizmet..........

Bu aşık olduğum Rothenburg'da öğlen yemeğimiz çok keyifli geçti.






Bir otelin restaurantı çok sevimli bir garson kız var. Geleneksel kıyafetleri içinde güler yüzlü. Biz bugün yorgunluktan ve açlıktan herşeyi söyledik ve paylaştık. İlk tabak "sosis" lahana turşusu soğanla sotelenmiş yatak olmuş üzerinde ızgara sosisler. Mmmmmm lezzetli.





 Patates çoook lezzetli. Ben patatesin her halini seven birisi olarak ve bu haline yabancı olmayan biri olarak buna da bayıldımmmmm.
Arkadaşlarımdan biri bunun bir versyonunun Karadeniz'de  de yapıldığını söyledi. Tarifi de şöyle : Patatesler haşlandıktan sonra dilimlenip istediğiniz soğan ve yeşillik cinsi ile soteleniyormuş. Hem de tereyağında..... Denenmeli.....................






Buna da biz "lahmacun" der olduk. Ama lezzetli hafif bir lahmacun. Krem peynirli üzeri bir kaç çeşit alternatifli. Giderseniz deneyin derim. Ama evde yapalım derseniz yardımcı olamıyacağım tarifim yok ama sonuç işte bu denemesi bedava. Heee olurda yapar ve tutturursanız resmini paylaşırsanız sevinirim.







O kadar yorgunuz ki normalde yön tayininde kusursuz olan ben bile bu yuvarlak kasabada yolumuzu karıştırmadık zannederek taaaaa öbür ucundan çıktık şehrin. Çıkınca şok olduk. Hem yorgun hem de incin top oynayınca bir de üstüne surun dışında bir ihtiyaç molasında beklerken sarhoş bir amca parktan bize el sallayınca bir şeyler demeye başlayınca............. Bir anda korku sardı bedeniiiiii. Gülerek konuşsakta " bizim de arkamızdan şu zavallı Amerikalı kız gibi - yok canım var mış o kızlarda bir iş ne işleri varmış evli barklı, çoluk çocuk arkada bırakılmış, tek başlarına arabayla bu köylerde - sur diplerinde......... kuryemiydiler neydiler ...... dedik durduk.
Artık yorgunluk ve kaç km daha yürüyeceğimizi bilmemek sinir bozdu bir an.....
Neyse sonunda arabamıza geldik ve kapıları hemen kitleyip dönüş yolunda da bizim sarhoş amcaya korna çalıp kaçtık.
Dinkelsbühl............. Gezimizin bence 2. favori şehri must hem de very must see............. Otel harika tek kelimeyle harika. Aile oteli . Yorgun ve açlar olarak otele geç giriş yapınca hemen odaya bavulları at ve mangiare......... Restaurantımızın çok çok in olduğunu bildiğimizden önceden arayıp masamızı ayırtmıştık.
Odamız müthiş family rooommmmm süper antikalarla dekore edilmiş ve tertemiz. Hemen yemeğe indik.
Şok şok şok biz Bleu jean ve T-shirt........... içeride tek turist yok ve kılık kıyafet takım elbiseli ve süslü Almanlar......
Neyse dedik ve masamıza kurulduk. Raspberry liqueur ile başladık menüyü hatim etmeye ama içinden çıkamadık. Sonunda sonradan otelin sahibesi olduğunu öğrendiğimiz servis elemanımızın da yardımıyla menü seçtik. Bizim gibileri yormamak için en iyilerinden oluşan bir paket. Doğru seçim oldu....... bir de yerel iyi bir şarap arkadaşlık etti. Kısaca harikaydı. Herşey. Gece güzel bir banyo ve uyku sabah aynı keyif devam etti. Çok tatlı bir hanım servisimizi yaptı bir ara anladık ki içeri gidip omletimizi yapıyor sonra dönüp telefonlara cevap veriyor ve sonuç müthiş hizmet ediyor. Kahvaltı da lezzetli olunca teşekkür ede ede otelden ayrıldık.Otelimizin hemen karşısında olan katedrali görmek şarttı. İyi ki de kaçırmamışız. Çok güzel huzur veren bir havası var. Ferah ve aydınlık ama gerçekten büyük.



Vıcık vıcık barok değil bir asaleti var ve gerçekten huzur veriyor. Zaten mimarı İtalyanmış ehh bilinen şu ki  "Italians make it perfect .." Aynı mimarı bir sonraki kasabada tekrar göreceğiz.


Bir de bu huzur yetmezmiş gibi o muhteşem org çalınmaya başlamadı mı..... Süper di. Hiç dua eden falan olmamasına rağmen sanırım pratik maksatlı çaldı. Çok harikaydı. Huzur bulup dua edip mumumuzu yakıp çıktık.

Akşam ki menüden 2 örnek vereyim :
1 starter : asparagus and cauliflower mousse
2 dessert : chocolat mousse vanillia ice cream and creme brulee with red pepper hem de ne acı ....

Hiç aklıma gelmez di mousse sevebileceğim . Normalde hiç sevmem. Ama bu akşam Hotel Deutsches Haus'ın takdir edilesi restaurantında herşey çok güzeldi. Yolunuz düşerse otelde kalın derim yok kalamadıysanız da mutlaka ama mutlaka bir akşam yemeği yiyin ( yiin gari gibi oldu ama ..) pişman olmayacaksınız.

Sonraaaa tekrar döküldük yolaaaaa.Ver elini Nordlingen bir yuvarlak kasaba daha. Burada önemli görülesi yerlerden biri hani şu bizim İtalyan mimarın buradaki kilisesi .Bir de duvarda bulunan zamanın delisini betimleyen rölyef. Altında da " şimdi 2 kişi olduk " yazısı. Bunu bulduk hemen önünde resimlerimizi çektik. Ama bilmeyen bulamaz. Kilisenin arka tarafında bir kolonun üzerinde bir de önüne eşşek kadar bir jeep park etmiş. Arayan bulur sadece.


Ben hemen önüne geçtim ve artık 2 kişiyiz dedim. :)) Ve sonraaaa yola çıktık. Bu sefer rotamız :  Neuburg an der donau kasabası. İşte bu kasaba bence gidilmesede olur. O kadar sessiz o kadar sakinki insan huzursuz oluyor. Bir de biz kasabaya girdiğimizde öğlen olmuştu heryer ama heryer kapanmıştı. Tam kuş uçmaz kervan geçmez....
Ama görülmesi gerekenler görüldü ve tabii ki belgelendi işte :





Bu son 4 kare görülmesi gereken sarayda. Deniz kabuklarını dantel gibi işlemişler. Çok güzeldi. Bu son karedeyse sarayın kapısının bir detayı. Buradan çıkınca sırada Augsburg var. Artık oda yarın...........

14 Mayıs 2013 Salı

Romantische Straße Day 2 ............. Part 2 ........



Temizlik ve düzen dikkat çekici. Bir de kimsesizlik. Bu küçük kasabalarda yaşayan çok az. Olanlarda kasaba yaşasın diye devlet desteğiyle çok uygun fiyata oturuyormuş. Bir kaç yerde evlerinin olması kasabalarda ki kimsesizliğin sebebi oluyor tabii ki. Bazen aslında ne güzel desem de yoooook ben şehir insanıyım küçük yerde akliiii dengemi kaybederim. Akıl akıl herşeyin başı akıl...... Ben şehirde yaşayıp buralara turist olarak gidip bir kaç günde evime döneyim.


Havanın puslu olması foto çekimini sevimsiz kıldı ama yine de çektim. Bunlar benim gözümden yani benim gördüklerim diyelim, zaten desteklemek için google dan aldıklarımı özellikle belirtiyorum.


 Bu kimsesiz kasaba da sarayın saatini kaçırdık. Sadece rehberle gezilebiliyor du.  Tur saatine 1.5 saat daha vardı ve saray 1 saatte geziliyordu. Bizim sıkıştırılmış rota bu kasabada 2.5 saate müsade etmediğinden ve resimlere detaylı bakıp sarayı gezmezsek çok kaybımız olmayacağına karar verince meydanda oturup şöför kahve yolcularda bira içti. Tekrar yollara...... Unutmadan sarayda gezilesi tek salon var ona da davet salonu deniliyor içine atla bile giriliyormuş. Gezemezseniz üzülmeyin tavan süslemesi ve şaşaaaa açısından kaybınız yok sonuç olarak bu rotada daha neler göreceksiniz.


 Bu sokağın daha doğrusu merdivenlerin yukarısına arabayı park ettik. Kasabayı keşfe kolyulduk. İçimizdeki alışveriş canavarlarının uyanması ve çocuklara bir şeyler bulabilme aşkıyla saçma sapan bir kırtasiyede acayip vakit harcadık. Aldıklaımızı yazmak bile ayıp ama mesela ben Ege'ye üzerinde basket ayakkabısı resmi olan Faber üçgen kurşun kalem aldım : ((
Biraz daha dolanıp rotanın favorilerinden Rothenburg'a doğru yola çıktık.



 İşte benim favorim. MUST SEE yani. Benim programda burada kalma vardı ama sonradan değiştirdik. Ben ce kalınmalı. Burası surlarla çevrili bir kasaba. Surların üzerinde daracın bir yaya yolu var. Buraya çıkıp etrafı seyredebilirsiniz. Hatta eğer burada kalacaksanız "NIGHT WATCH" denilen akşam 8 de başlayan gözetleme yürüyüşüne rezervasyon yaptırın. Kısıtlı sayıda kişi alan bu turda dönemin kıyafetleriyle elinde fenerle surları kontrol eden bekçi diyelim ile beraber bir yürüyüş. Ben ce gayet keyifli...........



Surda bir köprüyle şehrin içine giriliyor. Burası biraz turistik ama olsun o da şeker. Küçük küçük dükkanlar dolu.
Bir de buraya özgü bir kurabiyeleri var o da heryer de. Biz önce birer tane alalım derken sonuç bir taneyi alıp paylaştık iyi de etmişiz. Kocamannnnnn etrafı tırtıklı kesilmiş kurabiye hamurundan şeritler kendi etrafında sarılarak şekil verilmiş. King size bir kurabiye olmuş. Tereyağı hiç esirgenmemiş bana sorarsanız gereksiz bir lezzet. Ama coşmuşlar üstü şunlu bunlu derken birçok çeşit yapmışlar. Teneke şık kutularda evinize götürebileceğiniz hediyelik hallerini de yapmışlar. For your info.....


İşte bunlar. Snow ball ....... Ben üstün almancamla kelimenin almancasını gayet rahat bir şekilde sallayıp tutturunca çok güldük........ "Ne olacak şınauuuu balllleeeennnn" dedim ve doğru çıktı : ))




En kalabalık ve en turistik dediğim kasabanın hali bu işte............ Sonunda sokaklarda insan var.
Sağda ki bina katedralleri. Önünde taze sıkılmış elma suyu satıyorlardı ve ortasından bir geçiş vardı hemen daldık bir canlandırma yapacak olan kostümlü genç almanlara bir şeyler anlatıyor du bizi hiç kaaalee almadı. Burada dikkatimi çeken bir detay da güvercinlere karşı deli gibi önlem alaları. Binalardaki tüm rölyefler herşey ince tellerle korunmuş amaç kuşlar dadanmasın , pilemesin. Başarılıda olmuşlar ama kuş bu boş bulduğu yeri de affetmemiş beterini yapmış o ayrı.............



Surların üzeri ayrı ama bu da göz hizzasında bir yere tırmanmadan gözetleme noktasıydı. Manzaraya dikkatinizi çekerim. Yeşile doyduk diye boşuna demiyorum



Deataylarda gizli çok şey var 4 gözünüzü de açın derim.







Bu da en eski ve en büyük yılbaşı süsü mağazasııııııı. Girişi vasat bir vitrin ve normal bir kapı ama içeriye girdikçe büyüyor. Aşağılara ine ine böyle geniş mekanlarda sadece yılbaşı süsü görüyorsunuz. Vakitsiz CHRISTMAS JOY sevimli gelmese de havaya girip dibine kadar mıncık mıncık dolaştık. Ehhh ben yılbaşı süsüne pek meraklıyımdır bari alayım dedim hem çok vurulduğum bir şey olmadı hem de beğendiklerim çok kırılgan ve çoooook pahalıydı. Bir tane alsammmmm görünmez eee bir kaç tane alsam ve kardeşlerime almasam olmazzzzzz iyisimi boşver dedim ve almadan çıktım. Ama siz giderseniz bir girin derim .......

Arkası yine yarınnnnnn.......... Rothenburg da yediğimiz öğlen yemeği ve çıkışta yaptığımız şapşilikle devam edeceğim..................

13 Mayıs 2013 Pazartesi

Romantische Straße Day 2

Sabah otelimizde güzel ve uzun bir kahvaltı yaptık. Bizden başka 2-3 masa daha vardı Fransızlar. Toparlanır toparlanmaz ver elini Marktbreit adlı kasaba. Yaklaştıkça çok küçük olduğunu belli etmişti zaten. Biz bu yolculuğa çıkmadan önce ben sörf uzmanı olarak rotamızla ilgili ciddi bir çalışmaya girmiştim. Bu kasaba ile ilgili resimlere bakınca hep şu poz karşınıza çıkıyor.
Rotayla ilgili okumanın dışında resimler de çok faydalı oluyor. Durmadan " gitmiş kadar olduk" dedik. Ön çalışmalar kuvvetli olup bir de aramızda durmadan paylaşınca .........


 Bu yukarıda gördüğünüz benim çektiğim. Altta ise google da bulduğum hali. Solda hemen duvarın altında küçücük bir dere akıyor. Kasaba gayet minik. Geride bir ara sokağa park edip burada durup bir sürü foto çektik. Evinin önüne park ettiğimiz yaşlı amca ile uzuuuuun bir sohbetimiz oldu. İngilizce ve almanca karışık. City center nerede dediğimizde ise bariz bir şekilde güldü. 3 adım sonra der gibi.
 

Sağda minik bir dükkanda bir melek beğendim.Onu en altta göreceksiniz.



Bu bina nasıl böyle çekilmiş inanamadım. Ara sokakta küçücük bir bina bu. Ama çok sevimli.

Bir yerden sonra kasabalar birbirine benzemeye başlıyor. Hepsi küçücük ve sevimli. Uzaktan kilisenin çanını kerteriz alınca kendinizi kolayca  köy meydanı yani city center da buluyorsunuz. Burada bir de kendimize tatlı bir teyze arkadaş bulduk. 80 yaşında falan altında jeani spor ayakkabıları boncuk gibi mavi gözlü bu teyze bizi aldı bir evin avlusuna soktu. Normalde asla açmayacağımız koca bir kapıdan minik bir avluya girdik. Duvarda binanın yapılışını anlatan bir yazıt vardı.


Detaylar çok sevimli. Su giderleri eğlenceli. Tabelalar dantel gibi.




Binalar süper korunmus , restore edilmiş kısaca kıymet bilinmiş. Kısa bir yürüyüş yaptıktan sonra tekrarrr arabaya binip düştük yola. 2 tane çok hoş otel var dı birini girip gezdik. Ama kimsesiz gibi. Otelin içinde personel dahi görmedik girerken gördüğümüz de işine gitti dönüp bakmadı bile.
Sonuç bence burada kalmaya değmez. Küçücük sevimli gez ve çık yola devam et. Anlayın işte bir cafe bulup oturmadık bile ................


Normalde böyle şeylerden pek hoşlanmayan ben buna bayıldım. Böyle minik durduğuna bakmayın 30 cm falan genişliği var dı. Fiyat sa komik 9- euro. Hepinize mutluluk ve huzur getirsin bu melek.
Arkası yarın ............... :))

11 Mayıs 2013 Cumartesi

Romantische Straße......Day 1

Almanya Romantic Road gezimizin ilk durağı olan Aschaffenburg'u atladık. Rotamız gayet ciddi çalışılmış              (thanks Yeşim) prof.turizmcilere yakışan cinsten idi. İlk ayağı atlama sebebimiz İstanbul'dan gidenler le İzmir'den gelenlerin arasında ki saat farkı ve araba kirala teslim al yola koyul derken farkında olmadan fazla zaman geçmesiydi. Kaçırdığımız yerin resmi  aşağıda bilginize sunulmakta.
 

İlk gecemizi geçireceğimiz Würzburg'a yetişmemiz gerekiyordu. Müzeler saraylar her yer ama her yer 6 olduğu an kapanıyor. Hemen otele yerleşip bavulları odaya atıp  Würzburg Palace'ın ziyaret saatlerini kaçırmamak için direkt saraya gittik.



Saray mutlaka gezilmeli. İçi muhteşem bahçesi muhteşem. Bizim şansımız mevsim yüzünden bahçe çoşmuşşşş. Aynı gezi kışın yapılırsa bahçe pek te iç açıcı olmaz.



Sarayın dışı kadar içide muhteşem. Bahçede bol bol resim çektik içeride resim çekmek yasak. Würzburg "must see" listemizde bir şapel ve bir şato daha olduğundan fazla oyalanmadan yola koyulduk.


Bu şapel bir tepede yer alıyor giderken sevimli TEK YÖN  olan bir yoldan kıvrıla kıvrıla yukarı çıktık. Evler çok sevimli ve süslü. Benim dikkatimi çekti bu almanlar süsü püsü çok seviyormuş meğer. Bahçeleri süslü perdeleri süslü camlarında asılmış sallanan süsler püsler. Masal evleri gibi hemen hemen hepsi. WürzburgKäppeleAltar'ı  ancak arkandan resmini çekebildim. Sarayı uzun uzun gezince 6 olan kapanış saatini 5-10 dk ile kaçırdık.

 

  Chapelle - Şapelin içi çok detaylı anlatılıyor oralara gidip te görmemek ayıp olur ama oldu işte biz göremedik. Gittik ama boş dönmedik for your info : Şapeli biraz geçince beyaz masa örtülü manzarası güzel olan hiç turistik olmayan içinde sadece yerlileri gördüğümüz bir restaurant var bilginize. Denemeli....


 

Feste Marienberg şapelin tam karşındaki tepede bulunuyor. Onun da bir içine giremedik ama dört bir yanından döndük durduk ve artık eminiz ki 1 cm bile boşluk bırakmadan surların dibine kadar üzüm bağları var. Şarapları da gayet keyifli. 

Unutmamanız gereken bir şey var: Hayat saat 6 da duruyor adeta donuyor. Her yerin kapanmasının dışında sokaklar sanki sokağa çıkma yasağı varmış gibi oluyor.

Biraz daha dolandıktan sonra odamıza gelip soyunup dökünüp akşam yemeği için hazırlandık. Daha önceden bulduğumuz ve gitmeye karar verdiğimiz restaurantın ok'ini resepysonist kızdan da "best " olarak alınca arabayı otelde bırakarak yürümeye başladık. Küçük kasaba Main River'ın içinden geçtiği sevimli bir yer. Nehir üzerinde ki heykellerle dolu köprüsünün yanında yemek yedik.

 

 Yemek çok keyifli , servis elemanı çok tatlı , yemekler lezzetli , şarap gayet başarılı, fiyat SÜPER. Mevsim KUŞKONMAZ mevsimi. Öğlen çorbasıyla başladığım kuşkonmaz kürü akşam da yemeği olarak devam etti. Beyaz kuşkonmaz Hollandaise soslu yanında ham. MMMMmmmmm çok iyi. Ben bira hiç sevmediğimden seyahat boyunca yerel şarapların tadına baktım güzeldi ama bira seven arkadaşlarım biraya doyamadılar diyebilirim.Ohhh diye diye literelerce içtiler. :)) Eeee daha ne olsun ...  Bir de Türkiye'de ne çok kazık yiyoruz diye komisyon kararı vererek geceyi sonlandırdık.

Giderseniz yapabileceğiniz bir diğer atraksyon bu köprünün üzerinde bizim yemek yediğimiz yerden alacağınız içkileri yudumlamak olacaktır. 

Unutmadannn bu nehirde hayatımın ilk yeni yapılmış, anormal büyük ve bana sorarsanız hilkat garibesi sınıfında birinciliği kimselere bırakmayacak olan ama her kamarasında da kocaman balkonları olan nehir gemisini gördüm. Dıştan çok çirkin di ama içi çok rahat ve lüks olduğu belli ve duyumlarımıza göre çok kuvvetli mutfakları da varmış bu gemilerin. Yani denenmeli.....

Yemekten sonra köprüde biraz yürüyüp resim çektik Sonra meydana doğru yürüyüp ufak bir şehir tutu attık. Sonunda açık bulduğumuz tek bar cafe kılıklı küçük yere oturup birşeyler içtik.Odaya dönüp ölü gibi uyuduk.