22 Kasım 2010 Pazartesi

Bodrum dipsiz derya.......

Her zaman denize bakardım içime çekerdim maviyi. İçime işlediğini bütün kış bana enerji vereceğini hayal ederdim. Hatta sezonun ilk denize girişini balıklama atlayarak yapıp,  daha suyun dibindeyken tüm negatif şeylerin, yorgunluğumun, üzerimdeki negatif enerjinin deniz suyuyla arındığını hissederdim. Ama bu tatilde denize girmemiş olmanın etkisiyle sanırım bulutları içime çektim. Doyamadım seyretmeye . Hava gel git yaptı ama hiç sıkmadı hep müthiş manzaralar sundu bize. Bodrumun mavisi şarj etti bizi.
Uzun zamandır ha gittik ha gideriz derken bir türlü gidemediğimiz her yere gittik. Bir tek denizde bulunan yunuslarla yüzmeye gidemedik o da artık seneye.
Doğduğumdan beri Bodrum'a gidip gelen biri olarak burnumuzun dibinde ki bir köye gitmemiştim. Gökçebel köyü Yalıkavak yolunda bir dağ köyü. Çamların arasına saklanmış medeni bir cennet. bizden önce İngiliz'ler keşfetmiş bir sürü ev almışlar. Gidilmesi gerekir. Ben Havva hanımın kahvaltısının methini duyup yollara döktüm bizim kafileyi.  Ama klasik bir şekilde gidemedik. Neyse o da seneye kaldı.

O güzel köyde bir ağaçla tanıştım ismi bile güzel . Yoldan geçen köylü kadınlara sordum adı ESENBİL .  Kışın heykel edasıyla duran bu ağaç bir güzel çiçek açarmış , bir de güzel kokarmış ki..... Neyse artık o da seneye kaldı.

1 yorum:

  1. Fotograflar baya başarılı. Gerçek bir blogger yetişiyor, sabırsızlanıyorum. Bence çok güzel bir anlatımın var, çok samimisin as always. Devam Molly.

    YanıtlaSil