15 Mayıs 2013 Çarşamba

Romantische Straße Day 2 Part 3.....

En kızdığım şeyi yapmak üzereyim. Kendimle çelişiyorum ama resmi varken uzun uzun anlatmıyayım dedim :) . Daha doğrusu tarif vereceğim final nasıl birşey görün istedim. Yardımcı olur diye yani.....
Yoksa gerçekten en sinir olduğum şey "baaakkk biz napıyozzzz" der gibi yediğini içtiğini paylaşmak. Ben 1 kerelik yapıp şimdiden özür dileyip mazeretimi söylüyorum. Amacımız halka Hizmet..........

Bu aşık olduğum Rothenburg'da öğlen yemeğimiz çok keyifli geçti.






Bir otelin restaurantı çok sevimli bir garson kız var. Geleneksel kıyafetleri içinde güler yüzlü. Biz bugün yorgunluktan ve açlıktan herşeyi söyledik ve paylaştık. İlk tabak "sosis" lahana turşusu soğanla sotelenmiş yatak olmuş üzerinde ızgara sosisler. Mmmmmm lezzetli.





 Patates çoook lezzetli. Ben patatesin her halini seven birisi olarak ve bu haline yabancı olmayan biri olarak buna da bayıldımmmmm.
Arkadaşlarımdan biri bunun bir versyonunun Karadeniz'de  de yapıldığını söyledi. Tarifi de şöyle : Patatesler haşlandıktan sonra dilimlenip istediğiniz soğan ve yeşillik cinsi ile soteleniyormuş. Hem de tereyağında..... Denenmeli.....................






Buna da biz "lahmacun" der olduk. Ama lezzetli hafif bir lahmacun. Krem peynirli üzeri bir kaç çeşit alternatifli. Giderseniz deneyin derim. Ama evde yapalım derseniz yardımcı olamıyacağım tarifim yok ama sonuç işte bu denemesi bedava. Heee olurda yapar ve tutturursanız resmini paylaşırsanız sevinirim.







O kadar yorgunuz ki normalde yön tayininde kusursuz olan ben bile bu yuvarlak kasabada yolumuzu karıştırmadık zannederek taaaaa öbür ucundan çıktık şehrin. Çıkınca şok olduk. Hem yorgun hem de incin top oynayınca bir de üstüne surun dışında bir ihtiyaç molasında beklerken sarhoş bir amca parktan bize el sallayınca bir şeyler demeye başlayınca............. Bir anda korku sardı bedeniiiiii. Gülerek konuşsakta " bizim de arkamızdan şu zavallı Amerikalı kız gibi - yok canım var mış o kızlarda bir iş ne işleri varmış evli barklı, çoluk çocuk arkada bırakılmış, tek başlarına arabayla bu köylerde - sur diplerinde......... kuryemiydiler neydiler ...... dedik durduk.
Artık yorgunluk ve kaç km daha yürüyeceğimizi bilmemek sinir bozdu bir an.....
Neyse sonunda arabamıza geldik ve kapıları hemen kitleyip dönüş yolunda da bizim sarhoş amcaya korna çalıp kaçtık.
Dinkelsbühl............. Gezimizin bence 2. favori şehri must hem de very must see............. Otel harika tek kelimeyle harika. Aile oteli . Yorgun ve açlar olarak otele geç giriş yapınca hemen odaya bavulları at ve mangiare......... Restaurantımızın çok çok in olduğunu bildiğimizden önceden arayıp masamızı ayırtmıştık.
Odamız müthiş family rooommmmm süper antikalarla dekore edilmiş ve tertemiz. Hemen yemeğe indik.
Şok şok şok biz Bleu jean ve T-shirt........... içeride tek turist yok ve kılık kıyafet takım elbiseli ve süslü Almanlar......
Neyse dedik ve masamıza kurulduk. Raspberry liqueur ile başladık menüyü hatim etmeye ama içinden çıkamadık. Sonunda sonradan otelin sahibesi olduğunu öğrendiğimiz servis elemanımızın da yardımıyla menü seçtik. Bizim gibileri yormamak için en iyilerinden oluşan bir paket. Doğru seçim oldu....... bir de yerel iyi bir şarap arkadaşlık etti. Kısaca harikaydı. Herşey. Gece güzel bir banyo ve uyku sabah aynı keyif devam etti. Çok tatlı bir hanım servisimizi yaptı bir ara anladık ki içeri gidip omletimizi yapıyor sonra dönüp telefonlara cevap veriyor ve sonuç müthiş hizmet ediyor. Kahvaltı da lezzetli olunca teşekkür ede ede otelden ayrıldık.Otelimizin hemen karşısında olan katedrali görmek şarttı. İyi ki de kaçırmamışız. Çok güzel huzur veren bir havası var. Ferah ve aydınlık ama gerçekten büyük.



Vıcık vıcık barok değil bir asaleti var ve gerçekten huzur veriyor. Zaten mimarı İtalyanmış ehh bilinen şu ki  "Italians make it perfect .." Aynı mimarı bir sonraki kasabada tekrar göreceğiz.


Bir de bu huzur yetmezmiş gibi o muhteşem org çalınmaya başlamadı mı..... Süper di. Hiç dua eden falan olmamasına rağmen sanırım pratik maksatlı çaldı. Çok harikaydı. Huzur bulup dua edip mumumuzu yakıp çıktık.

Akşam ki menüden 2 örnek vereyim :
1 starter : asparagus and cauliflower mousse
2 dessert : chocolat mousse vanillia ice cream and creme brulee with red pepper hem de ne acı ....

Hiç aklıma gelmez di mousse sevebileceğim . Normalde hiç sevmem. Ama bu akşam Hotel Deutsches Haus'ın takdir edilesi restaurantında herşey çok güzeldi. Yolunuz düşerse otelde kalın derim yok kalamadıysanız da mutlaka ama mutlaka bir akşam yemeği yiyin ( yiin gari gibi oldu ama ..) pişman olmayacaksınız.

Sonraaaa tekrar döküldük yolaaaaa.Ver elini Nordlingen bir yuvarlak kasaba daha. Burada önemli görülesi yerlerden biri hani şu bizim İtalyan mimarın buradaki kilisesi .Bir de duvarda bulunan zamanın delisini betimleyen rölyef. Altında da " şimdi 2 kişi olduk " yazısı. Bunu bulduk hemen önünde resimlerimizi çektik. Ama bilmeyen bulamaz. Kilisenin arka tarafında bir kolonun üzerinde bir de önüne eşşek kadar bir jeep park etmiş. Arayan bulur sadece.


Ben hemen önüne geçtim ve artık 2 kişiyiz dedim. :)) Ve sonraaaa yola çıktık. Bu sefer rotamız :  Neuburg an der donau kasabası. İşte bu kasaba bence gidilmesede olur. O kadar sessiz o kadar sakinki insan huzursuz oluyor. Bir de biz kasabaya girdiğimizde öğlen olmuştu heryer ama heryer kapanmıştı. Tam kuş uçmaz kervan geçmez....
Ama görülmesi gerekenler görüldü ve tabii ki belgelendi işte :





Bu son 4 kare görülmesi gereken sarayda. Deniz kabuklarını dantel gibi işlemişler. Çok güzeldi. Bu son karedeyse sarayın kapısının bir detayı. Buradan çıkınca sırada Augsburg var. Artık oda yarın...........

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder